- 604 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BELKİ O ZAMAN
Alkışlar ve baş döndüren çığlıklar arasında indi sahneden Sevda. Ardından kulisinde aldı soluğu, kulağına taktığı kocaman küpelerden kurtulmak istedi önce, beynini meşgul eden tüm sesleri hayatından çekip çıkarır gibi hırsla çıkarıp koydu masaya. Yüksek platform ayakkabıları da yük olmuştu yorgun ayaklarına, masanın kenarına doğru var gücüyle fırlatırken, bir zamanlar çocuksu düşlerine de böyle davranıldığı geldi aklına. Hüzün ve isyan karışımı garip hislerle doldu yüreği. Hayır, artık ağlamayacaktı.
Aslında her şey aldığı ani bir kararla başlamıştı. Önceleri alışması çok zor olmuştu böyle alkışlanmaya, çünkü o yük taşıyıcısı bir babanın, çalışmaktan asla gocunmayan gariban bir hamalın kızı, erkek çocuklarının hiç utanmadan, babasının mesleğini dillerine dolayarak alay ettiği solgun bir çiçek. Kız çocuklarının ise evcilik oyunlarında aralarına almak istemediklerinden dolayı uzaktan seyredip iç geçirmek zorunda kalan, annesini hiç görmemiş yaralı ve öksüz.
Henüz çocuk denilecek yaşta kocaya verdiler apar topar, ne istediğini bile sormadan. Oysa okumaktı tek rüyası, okuyup öğretmenlik mesleğinde bulunmak ve çocuklara sevgiyi aşılamak. Ne olursa olsun kimseyi kendinden küçük görmemeyi öğretecekti. Ya şimdi, doğurduğu kız çocuğunun kirli bezlerini verdiler eline, kar gibi bembeyaz olmalı dediler, çamaşır yıkamayı öğrensin diye. Öyle ise kirlenen vicdanın da bir yıkayanı olmalıydı. Sonra kocana saygıda da asla kusur etmeyeceksin diyerek söz dinlemeyi, boyun eğmeyi öğrettiler. İşte kocasıydı seslenen.
-Sevda su getir!
-Sevda hani benim gömleğim, Sevda sofra hazır olmadı mı daha?
-Kız sen ne yaptın bunca zaman?
- Sevda annemin halıları yıkanacak, yünleri dövülecek.
-Hâlâ kalkmadın mı yerinden.
Sanki bıkıp gitmesini istiyor gibiydiler. Zaten erkek evlat verememişti. Ev hanımlığını da onların istediği gibi yapamıyordu ki. Ne yapsındı daha Sevda, ağzıyla kuş tutamazdı ya.
Yıllar böyle kahırla, dertle geçti Sevda için. Yaşı ilerledikçe çektiği sıkıntılar gözünde dağ gibi büyüyor, çıldıracak noktaya geliyor, her şeye rağmen kızı için sabrediyor ve sineye çekiyordu.
Susuyordu Sevda, içinde kopan fırtınalardan habersizdi bu liman. Gemi su alıyordu denizde, kaç kere delindiği belli değildi. Aldığı darbelerle iyice yıpranmıştı güverte. Bu şekilde yol almak imkânsızdı.
Evin sakinleri bir gece yarısı uykunun tam ortasındayken gündüzden verdiği kararla çabuk davrandı Sevda. Yanına kızını da alıp uzaklara çok uzaklara gitmeliyim dedi. Gideceği yerde dert yoktu, tasa yoktu. Çünkü kimse onu tanımıyor olacaktı. Onu getir, bunu getir, şu işi yap, olmadı bunu da yap. Olmadı erkek doğur. Kızını çöpe at. Kurtuluyordu sonunda.
Arkasından çok laflar dönüp durdu ağızlarda sakız gibi.
- Kadın kısmı kaçar mı hiç,
-Kesin kötü yola düşmüştür
-Kocası ne demeye duruyor, bulup getirsin karısını.
-O da kırsın dizini otursun evinde.
-Ayıp ayıp bir de anne olacak, yazık kocasına vallahi!
Dedikodulara daha fazla dayanamadı genç adam. Uzun aramaların sonunda buldu karısını. İyi ki söylentiler kulağına gitmemişti. Bir kenarda sahneye çıkmasını bekledi.
Sevda ise bulunduğu yere nasıl geldiğini, herkesin beğenisini nasıl kazandığını hatırlamıyordu bile. Tek bildiği vardı o da şarkı söyleyip para kazanmaktı. Gerçekleşmesine izin verilmeyen rüyasının kızı tarafından gerçeğe dönüştüğünü görmekti. Hani öğretmen olacaktı ya.
Buradakiler Sevda’yı çok seviyor, el üstünde tutuyordu. O ise boş kaldıkça anıların kucağına atıyordu kendini, hatırlamak bile istemediği fakat bir türlü aklından çıkmayan kötü anılar. İyi olan ne varsa hayatında, hemen unutuyordu. Belki buralara gelmesinde iyi insanların parmağı vardı. Kesin öyle olmalıydı, yoksa hiç unutur muydu?
İşte yine sahnede alkış tufanı arasında, tam şarkıya başlayacağı sırada arka masadaki bir adama takıldı gözleri, nasıl bulmuştu burayı acaba, tutup kolundan götürmeye kalkışırsa ne yapardı Sevda. Aniden başı döndü, mikrofon elinden kaydı. Öylece yığılıp kaldı yere. Kendine geldiğinde tam karşısında buldu onu, meraklı ve yalvaran gözlerle bakıyordu.
Affetmeli mi yoksa tüm yaşattıklarını, iyi olan ne varsa unuttuğu gibi kötü olanları da unutsa, unutabilse. Bir şans daha verse hayata, bir şans daha verse umuda, kaybolup gitmesin diye…
Bir elini uzatmıştı işte, sıkıca tutsun, ne olursa olsun bırakmasındı. Söz versindi bir daha üzmeyeceğine, bu virane gemide açtığı delikleri sevgi ve hoşgörüyle kapamaya çalışsındı. Belki o zaman...
YORUMLAR
Aslında her şey aldığı ani bir kararla başlamıştı. Önceleri alışması çok zor olmuştu böyle alkışlanmaya, çünkü o yük taşıyıcısı bir babanın, çalışmaktan asla gocunmayan gariban bir hamalın kızı, erkek çocuklarının hiç utanmadan, babasının mesleğini dillerine dolayarak alay ettiği solgun bir çiçek. Kız çocuklarının ise evcilik oyunlarında aralarına almak istemediklerinden dolayı uzaktan seyredip iç geçirmek zorunda kalan, annesini hiç görmemiş yaralı ve öksüz.Duygular içlenmiş güzel bir konuydu kutlarım yazan kalemi sevğilerimle