BİR DERS
Her zamanki yürüyüşünü yapmak için rampa bir yoldan üsten aşağı doğru yavaş yavaş yürüyordu ki, rampanın bitiminde beyaz bir otomobilin yanına gelmesiyle durakladı. Otomobilin şoför mahallinde,şoförün yanında bir adam daha vardı. Şoför: selamın aleyküm dedi . Bizimki de aleyküm selam diyerek dinlemeye başladı. Şoför:Ben müteahhidim. İnşaattan bir işçim düştü,hastahaneye zor yetiştirdim. Allah’a şükürler olsun, hayati tehlikeyi atlattı. Bir hayır yapmak istiyorum. Tanıdığın fakir var mı ? Ben buraların yabancısıyım..Bizimkinin düşünmesine fazla fırsat vermeden,cebinden bir tomar yabancı ülke parası olduğu az çok fark edilen paraları gösterir gibi yapıp, bende şu an TL yok sende varsa bana ver, sen bankaya gider bozdurursun, deyip , üzerinde yüz rakamı yazılı bir yabancı ülke parasını uzattı. Bizimki de cebinde bulunan iki adet yirmi TL’yi çıkartıp verdi. Beyaz otomobildeki adam,yüzünden tebessümü eksik etmeyen,bıyıksız ve parlak yüzlü o insan, hemen yokuş yukarı arabayı hızla sürmeye başladı. Ve hareketinden önce de verdiği paranın yüz kırk TL değerinde olduğunu söyledi. Bizimki işkillendi.Elindeki parayı daha iyi incelemeye başladı. Hiç de aşina olduğu bir paraya benzemiyordu. Ve sonra tedavülden kaldırılmış Peru parası olduğunu anladı. Biraz enayi olarak yorumladı kendisini. Biraz da bu böyle iyi oldu , diye teselli etmeye çalıştı kendisini Bir musibet, bin nasihatten iyidir, atasözü geldi aklına . Sonra da inancına yenildiğinin farkına vardı. O arada da aklına şu söz geldi bir arkadaşının kendisine sıkça söylediği şu söz : Allah’ım sana binlerce teşekkür ederim , böyle saflar olmasa ben nasıl geçinirim, sözü. Sonuç: İnançsız olmayacağız. Ama aklımızı da hiçbir zaman yabana atmayacağız. Saygılarımla...