- 448 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Toplumsal Mücadele
Toplumsal Mücadele
“Sen çalış ben yiyeyim” Sait Nursi
Toplumsal mücadelenin en temel nedeni menfaattir; sen çalış ben yiyeyim / biz yiyelim!
Tüm kavgalar bunun üzerinedir! Kılıf ise ırksal, dinsel, ideolojik taassup üzerinden sunulur!
Menfaat kavgasının ardına bakalım; insan haklarını savunmak, hayvan hakları, çevrecilik, özgürlüklerin kısıtlanmasını protesto etmek, dinsel alanda ayrıcalık isteği, etnik kökene dayalı ayrıcalık isteği, hatta gayet meşru olan hak isteği dahi menfaat elde etmek maksadının kılıfı olabilir!
Kim çalışacak kim yiyecek kavgasının ideolojik ve inanç ekseninde değişik yansımalarıdır görünen hal!
İnsanların toplumun ortak geliri kavga konusu olmasa; farzımuhal temel ihtiyaçlar olmasaydı, insanlar aslı olan “Nur üzeri nur” hallerinde olsaydı Dünya “Esfel” sefil boyuta atılmamış olsalardı aralarında din, dil, ırk , ideoloji, ahlak kavgası olur muydu?
Cevap çok basit olmazdı!
Çünkü zaten kavganın kaynağı bunlar değil kavganın asıl kaynağı menfaat elde etmek ve bu menfaati elde etmek için bir sistem kurmaktır! Sınırlı kaynakların sınırsız (hırs sebebiyle) insan ihtiyaçlarına yetişememesi ve bazı insanların türlü bahanelerle ortak kaynakları kendi tarafına çekmek isteğinden çıkıyor kavga! Esfel Dünya boyutunun ihtiyaçları yüzünden çıkıyor kavgalar bunlar da menfaat kavgalarını fitillemek veya meşrulaştırmak için kullanılan araçlardır!
Ruhsal boyutta olduğumuzu düşünelim; hiçbir şeye ihtiyacımız yokmuş, evrenin her yerine de kolayca ulaşabiliyor hiçbir sıkıntıyla karşılaşmıyormuşuz! Mesela Jüpiter’e gidince orada kimse bize karışmıyor ya da karışamıyormuş. Kara deliklere kapılmıyor Güneşte de yanmıyormuşuz. Birbirimize de ihtiyacımız yokmuş. Kavga eder miyiz? Din, dil, ırk, ahlak, ideoloji kavgası olur mu? Jüpiter komünist olsa, Satürn faşist, Venüs dindar, Mars ırkçı, Güneş diktatör olsa bunun da ruhsal boyutta bize etkisi hiç olmasa onlarla kavga eder miyiz?
Cevap basit kavga etmeyiz!
O halde, toplumsal kavgaların menfaat üzerinden yapıldığı kabak gibi ortada. Ruhsal boyutta kim ahlaklı, kim dindar, kim ideolojik saplantıda, kim iyi, kim kötü, kim hangi ırktan, kim hangi dili konuşur önemi kalır mı? Şunu demek istiyorum, insan için hiçbir şeye ihtiyacı olmadığında hiçbir zorunluluğu, sınırlayıcı bir etki altında olmadığında kavga nedeni de ortadan kalkmış oluyor. Cennet diye tarif edilen yerde ihtiyaç olur mu, ihtiyaç üzerinden kavga olur mu, ibadet yükümlülüğü veya kurallar olur mu? Olmaz; olsa, ora Cennet olmaz.
İnsan ihtiyaçlarını da sayalım; yeme, içme, sevişme, barınma, giyinme, sanat ve kendini gerçekleştirme yani potansiyelini açığa çıkarma çabası. Bunları sağlamak için ekip biçmek, maden çıkarmak, yük taşımak, temizlik yapmak; kısaca çalışmak gerek…
Son tahlilde; esfel, Dünya boyutunda tüm kavgalar sınırsız insan ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılanmaya çalışılmasından oluyor. Uyanık olanlar kendilerini yüce, kutsal (dini, ideolojik, etnik) görevlere kendisi vazifelendirir! Topluma da kabul ettirebilirse değme keyfine! “Sen çalış ben/biz yiyelim”…
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Ahmet bey, yazılarınızda o kadar ilginç konulara değiniyorsun ki, derin derin düşünmemek elde olmuyor.İnsan bir an bulunduğu yeri unutuyor.Sonra bir odanın içinde olduğunun farkına varıyor.Beynin sınırlarını zorluyorsunuz. Bir düşünce insanı olduğunuz hemen anlaşılıyor. Allah, insanlara akıl vermeseydi, nasıl yaşarlardı? Yani alet yapmaya başlamadan önceki zamanlarını hiç incelediniz mi? Allah, bizim atalarımıza akıl vermekle biraz iltimas mı geçmiş diye düşünürüm,kimileyin. Yazılarınızı beğenerek okuyorum.Ülkemden sizin gibi düşünürlerin çıkması beni umutlandırıyor. Bu sözlerimi inan gerçekten söylüyorum. Kendinize iyi bakın. Sizin gibi insanlara yurdumuzun gereksinimi var. Saygılarımla...