Biz Çocuktuk Ve-3
Biz çocuktuk ve o zaman fındık sopaları vardı öğretmenler odasının duvarında asılı duran.
Kopyalarımız vardı imtihanda elden ele dolanan. Yazısını okuyamadığımızdan yüzüne bakmadığımız Fatma’nın küçücük kâğıtlara yazdığı, minnacık harflerle kopyadan sayılmayan.
Oya vardı en ön sırada oturan, sekiz aldığı zaman sinirinden ağlayan. Ve iki aldığı zaman yıldızlı pekiyi almış gibi hava atan sarı Süleyman.
Ben vardım bir de hep orta sıralarda oturup orta halli notlar alan.
Futbol takımımız vardı daima onurlu mağlubiyetlerle bizi kurtaran. Yağmur vardı, bardaktan boşalırcasına bizi baştan aşağıya ıslatan. Şiirlerimiz vardı biraz aşktan biraz havadan sudan.
Siyasi görüşlerimiz vardı bazen sağdan bazen soldan. Sloganlarımız vardı devrimden ve bağımsızlıktan dem vuran.
Polis vardı eline düştüğümüzde sırtımızda cop kıran. Faşist Ahmet vardı bakkalın oğlu bize “kominizler Moskova’ya “ diye laf atan.
Hacı Nuri amca vardı bize nasihat edip namaz kılmayı alıştıran. Deniz’e Fatiha okuyalım dediğimizde “ruhuna El Fatiha “ diyerek bizi kırmayan.
“Siz iyice saçmalıyorsunuz “ diyerek bize kızardı Karl Marks’a da Fatiha okuyalım dediğimiz zaman.
Tayyibe teyze vardı bize evini ve yüreğini açıp karnımızı doyuran.
Siz hiç çeyrek ekmek arası sade lokum yediniz mi bakkal Ramazan’dan?
Ve üstüne sade gazoz içtiniz mi balonları ağzınızda patlayan?
Sahi o coşkuyla söylenen marşlar kaldı mı “Gün doğdu hep uyandık, Siperlere dayandık, Bağımsızlık uğrun, al kanlara boyandık” diye başlayan.
“Tek Yol Devrim” yazardık duvarlara kırmızı boyalarla 12 Eylül olmadan.
Hatırladınız mı tankların gürültüsüyle fırlamıştık yataklarımızdan.
Memleket nefes alamıyordu “Konsey” karar almadan. Dağlarda hazırlıksız kaçaklar vardı, kösele ayakkabılarla ve mintanla mağaralarda saklanan.
Oturmak bile yasaktı, yemek su verilmezdi “Gençliğe Hitabe”yi ezbere okumadan.
Ve denge olsun diye bıyıkları daha terlememiş gençler darağacında sallanırdı bir sağdan bir soldan.
Kalmadı ne köstekli saatler ne içerisinde gazyağı fenerleriyle perilerin dolandığı köşkler ne de eser kaldı çekilen acılardan.
Elbiselerde kullanılan “çıt çıt” lar vardı, çamaşırı bembeyaz yapan “çivit” alınırdı bakkaldan.
Ramazan ayında büyüklere yaranmak için teravihlere giderdik ve namaz kılardık abdestimiz olmadan.
Mahallede biri vefat edince üç gün televizyon kapatılırdı ve maçlar gizlice dinlenirdi radyodan.
Karpuz çekirdekleri kuruturduk balkonda yağmura yakalanmadan.
Ders zili çalınca sınıflara koşardık, tebeşir tozları kıpkırmızı ateş gibi yapardı yanaklarımızı biz de hastalandık der okulu kırardık hocalar hakikati anlayamadan.
Maç yapardık hastanenin bahçesinde pansumancı Mehmet amca topu yakalayıp karpuz gibi tam ortasından ikiye ayırmadan
Topu olan çocuk maçın sonuna kadar takımda kalırdı futboldan hiçbir şey anlamadan.
Maç sonunda bazen mahalle kavgası olurdu ve dağılırdı herkes hiç kimse yaralanmadan.
Elektrikler kesilirdi ve mumlar çay tabaklarına yapıştırılırdı, bir köşede elektriği beklerdik hiç konuşmadan.
Ne kadar üzülmüştük Mikail düştüğü zaman balkondan.
Televizyonlarda şişman bir adam vardı, nefret ederdik “Arıza var lütfen bekleyiniz” yazısını astığı zaman.
Necefliydi galiba en çok seyredilen biri maşrapalardan.
Ferruh Bozbeyli’ yi anımsıyorum gülümserken kocaman siyah gözlüklerin ardından.
Naim Talu bir sabah geçmişti siyah arabalarla ilçemizde hiç durmadan.
Ağır sanayi hamlesini duymuştuk ilk defa rahmetli Erbakan’dan.
Okulun duvarlarına yazı yazarken yakalanmıştık bir gece , sadece “Tek Yo..” gerisini tamamlayamadan.
Sakalımız çıksın diye tıraş olurduk keserdik jiletle yüzümüzü acemi olduğumuzdan.
Yazları topluca izinsiz denize girerdik ve çabucak giyinirdik donlarımız kurumadan.
Öğle araları yüzümüz gülmezdi bir kaşarlı tost, bir küçük bardak çay ve bir tek sigara olmadan.
Üçüne iki buçuk lira veriyorduk, bir tek çay içiyorduk ekstradan.
Lisede âşık olurdum her hafta bir kıza sırayı asla bozmadan.
Taha hocanın dersinde sınıfa küçük bir kedi yavrusu salıverdik, vazgeçsin diye sınavdan.
Parkamız, cigaramız, sustalı bıçağımız ve eksik olmazdı siyasi durumlardan.
Gece yazıya çıkardık, gündüz okeye kaçardık, bazen oturur sohbet ederdik sabaha kadar hiç uyumadan.
Eve geç kalınca pencereden girerdim babama yakalanma korkusundan.
Bir gece pencerede yakalanınca nasihat almıştım saatlerce muhterem babamdan.
Nasihatlerin etkinliğini arttırmak için birkaç tokat ilave etmişti o zamanlarda “temayül” babından.
Anten dönerdi o zamanlar görüntüler kayardı çatıya çıkar düzeltirdik, bıkmıştık ekranı basan karıncalardan.
Duvarlara “Müslüman Türkiye “ yazarlardı ya da “Bağımsız Türkiye” aslında memleket hiç birisi olmadan.
Bir de “Milliyetçi Türkiye “ ciler vardı ki kökleri ta Ötüken’den, Orta Asya’dan.
Okullar basılırdı dersler boykot edilirdi biz de maça kaçardık çaktırmadan.
Bir de cenazeler vardı her gün omuzlarda sırtlanan.
Beyaz miğferli Toplum Polisi vardı, nasıl kaçardık coplarından.
Otobüslerde biletçiler vardı ellerinde siyah çantalar, daima şapkalarını takan.
Münevver vardı ilk kocasını ağulamış ve bir gece sevgilisine kaçmış daha on sekizine basmadan.
Kırlentler vardı üzerleri etamin işleriyle süslü olan.
Tuhafiyeciler vardı naftalin kokuları gelirdi tahta raflarından.
Bayram Ali ağabey vardı haber alırdı daima “gizli istikbarattan”
Momi vardı ilçemizin kıdemli delisi sinemaya kaçamazdık onun korkusundan.
Okunmuş Teksas Tommiks alırdık eski sinema sokağından.
Dizlerimizde oyunlardan kalan yaralar olurdu kabuk bağlayan.
Bulduğumuz gazete parçalarını okurduk eski yeni bakmadan.
“Vefat ve Teşekkür” ilanlarına gülerdik, adama öldüğü için teşekkür ediyorlar derdik şakadan.
Kızlara ayna tutardık, öpücük gönderirdik fırlamalığımızdan.
Hacı Yakup amcanın lastik ayakkabılarına işerdik haylazlığımızdan.
Kulaklarımız kıpkırmızı kesilirdi hacıya yakalandığımızdan.
Halime teyzenin tavuğunu çalıp yerine kaplumbağa koymuştuk kümese yakalanınca “ valla biz hiç görmedik senin tavuku bu değişiklik Allah’tan”
İnanmazlardı masumluğumuza, baldırlarımızda baklava desenli terlik baskısıyla dolanırdık utanmadan.
Ramazanlarda öğlene kadar oruç tutardık günlüğü iki buçuk liradan.
Ben gizli gizli yerdim orucu anama babama çaktırmadan.
Teravihlere götürürlerdi bizi ki illa ayrılmayalım imandan.
Abdestsiz de kılınıyomuş namaz biz kılıyoduk oluyodu o zaman.
Komşumuz Hacı Teyze vefat ettiğinde bana bakıyordu gözleri sabahlara kadar dua edip durdum ruhu gelip beni yer diye korktuğumdan.
Lastik topumu çalmıştı bir gece tanımadığımız Nazım’ın biri alçak balkonumuzdan.
Giderken elindeki kırmızı topumu tanıyıp sormuş “Nerden buldun?” diye Laz Ayhan.
O da “Ben aldum oni,bebnumduuuu” demiş hiç sıkılmadan.
Bir sabah uyuduk ve büyüdük Lise bir’e başladığımızdan.
Önyargılı olmamak lazım Lisedeki hocaların dayağını tatmadan.
Unutamıyorum o güzel günleri,arkadaşlıkları ve komşulukları ,ve anıp gülüyorum yaptığımız sevdalıkları zaman zaman.
YORUMLAR
Erol Kardeşim.
Öncelilikle bu şiirsel anlatım hiçin hayranlığımı belirteyim..Bu ne kadar güzel bir anlatım.
Yaşanmışlıklara gelince: Duvarlara yazı yazmak, polis copunun tadına bakmak gibi olaylar dışında üç aşağı beş yukarı aynı...O çağın ve o yaşların insanları sanırım hep yaşadı bunları...Ama tabii ki hiç birisi senin anlattığın tarzda güzel anlatamadı...
Ekmek arası lokum..Hiç denemedim...Benim favorim her zaman çeyrek ekmem arası tahin helva olmuştur...Bu gün bile bayılırım...
Velhasılı kelam çok çok haz alarak okudum yazını..Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
erolabi
Bir Lira ayırırdım
Gazozlar da o zaman bi başkaydı.
Selam ve saygı ile.
sami biberoğulları
Başkasın, başka yazıyorsun; maziye aşkla erolabicim..
Saygılar her zaman..
erolabi
İnsan "anı" demek... Kalan anılarla var olur...
Giden anılarla anılır..
Eskiyi özlüyorum.
Selam ve saygı ile.
erolabi
Eskiyor her şey sevgili Tecettin Ağabey..
Yok ediyoruz ellerimizle en güzel anıların yuvalarını.
Selam ve saygı ile.
Yürükçü
hüzünle gülünür mü? Güldüm.
Demek ki yaşımızla alakalı bir şey bu :)
Bir de Erolabi, son zamanda hoş bir Karadeniz deyimi duydum. İşin aslını ve devamını yazarsın artık
Karadenizli (doğrusu Laz kardeşim) dermiş ki:
"Sevduğuni alamaduysan, alduğuni seveceksun"
Süper ya.
Selamlar....
erolabi
Bir de bizim "heralde" miz vardır.
Ocak yıkar Hüseyin bey...
"Herhalde " ile başlarlar zan'a...
Adamlar birbirni vurunca sahip çıkmazlar sözlerine...
benim bi yakınım var "heralde "ile kaç aileyi çatırdattı.
Kadına "Heralde senin kocan sana soğuk..heralde bi sevduği var..heralde gece ona uğradi..heralde seni boşayacak""" Adama da " heralde seni karin pek beğenmeyi..heralde eski sevdalarıni isteyi...heralde pişman"
Hoop..iş bitti.
Adam hapise kadın mezara..
Ağlamayı bizim akraba iyi becerir.
Selam ve saygı ile deerli üstadım.