Engelleri Yıkan Adam
Bir zamanlar kapılan kapatılırdı eve misafir gelince.
Bir odadan diğer odaya kaçırılırdı özürlü çocuklar.
Evin en köhne yerinde ailenin utancı olarak saklanırdı başkalarından.
İsimleri anılmaz, elden geldiğince bahsedilmezdi hallerinden.
Lise ikinci sınıfta bir arkadaşımın daveti üzerine evlerine gitmiştim. Odasında bir yandan çay içiyorduk bir yandan da memleket meselelerinden bahsediyorduk. O zamanlar ülke sorunlarıyla yakından alakadar oluyor, gerekirse başka görüşteki gençlerle kavgaya tutuşuyorduk.
Bir ara diğer odadan bir ağlama sesi yükseldi. Arkadaşıma “Birisi mi ağlıyor ?” diye sorunca yüzünün kızardı ve “Yok bir şey” diyerek televizyon masasının altı gözündeki eski gazeteleri eline alıp diğer odaya gitti.
Döndüğünde hala yüzündeki kılcal damarlardan fışkıran kızıllığında ezilen ruhunu sezebiliyor, gözlerindeki mahcubiyeti görebiliyordum.
Büyük bir kabahat vardı.
Benden gizlenmesi gereken, utanç verici ve asla konuşulmayacak kadar vahim bir durumun varlığını seziyordum arkadaşımın hareketlerinde.
Annesinin bazen odaya dalıp kaş göz işaretiyle ona bazı direktifler vermesi neticesinde manasız sebeplerle odadan ayrılıp bir müddet sonra odaya gelip bir şey yokmuş gibi davranması bana büyük bir problemin varlığını ihbar ediyordu.
Onların evine her gidişimizde annesine apartmanın girişindeki zile basarak haber veriyor ,biz bir müddet sonra otomatiğin sesiyle kapıyı açıp üçüncü kattaki dairelerine çıkabiliyorduk.
Her defasında apartmanın demir kapısında bekliyor, evde bir takım düzenlemeler yapıldıktan sonra davet ediliyordum.
Ev hali deyip geçiştirecektim ancak kapıda o kadar beklememize rağmen arkadaşımın odası ve görebildiğim kadarıyla salon ve oturma odası da dağınık ve gazete kâğıtlarıyla dolu oluyordu.
Beklememizin nedeni evin dağınıklığı veya uygun olmamak değildi, artık emin olmuştum.
Sormaya cesaret edemiyordum. Zira bir defa soracak oldum arkadaşım sözü ağzıma tıkadı.
O yaz son sınıf olmuştuk.
Aramızda örgütümüzün hangimizi alt sınıflara ağabeylik yapması için okulda kalacağından bahsediyorduk.
Bir ara “ Ben kalamam ki kardeşimin durumu…” dedi ve birden sustu.
O günden sonra her karşılaştığımızda gözlerimden kaçak mavi iki bilye göz bana açılmamak için eziyetlerle kıvranıyordu sanki.
Ve nihayet en sevdiği arkadaşına en gizli, en ayıp sırrını açıklamaya karar vermiş olacak ki beni bir akşam evlerine davet etti. İlk defa giriş kapısında kapı otomatiğinin sesini beklemeden evlerine vardığımda annesi ile kapıda karşıladı beni.
Oturma odasında bir müddet konuşmadan birbirimize baktık. Sonra “ Erol benim bir kardeşim daha var, ama sakat” dedi.
Demek diğer odadan gelen bağırtılar, ağlamalar o kardeşe aitti. Üç yıldır benden gizlenen sır buydu.
“Yaa !” diyebildim sadece şaşkınlık ve kızgınlık yüzümün ifadesinde belirmişti ki bana dönerek sıkılgan bir eda ile “ Sana söyleyecektim ama belki yanlış anlarsın diye” dedi.
Neyi yanlış anlayabilirdim ki?
Yanlış anlaşılacak ne vardı bu durumda?
“Benim kardeşimin adı da Adnan” deyince gözlerim doldu. Benim de onun kardeşiyle akran Adnan adında kardeşim vardı.
“Odasına geçelim mi? Sakın korkma kimseye bir zararı yok” deyince iyice ağlamaya başladım.
Yüzümü yıkayıp Adnan’ın odasına girdiğimde yerde kendi halinde gazeteleri yırtıp duran sekiz yaşlarında gür saçları omuzlarında spastik bir güzel çocuk vardı.
Yanına oturdum. Elini tuttum. Durdu başını çevirip bana baktı. Gazeteleri kendine doğru çekti. Onları paylaşmayacağını beyan ediyordu bu hareketiyle. Ben de gazeteleri onun tarafına itince yanında oturmamam müsaade etti. Arkadaşım “Annemden başka kimseyi yanına oturtmaz “ dedi.
O günden sonra Adnan ile ara sıra gazete yırtma yarışı yapıyorduk. O her defasında beni geçiyordu.
Bir kez olsun “anne” demeyen Adnan benimle yarışmaya başladıktan sonra geceleri daha rahat uyuyor, sesimi kapıda duyunca sevinçle başını sallayıp sesini yükseltiyordu.
Adnan ile tanıştıktan sonra benim de yaşamımda bir takım değişiklikler olmuştu.
İsyanın fayda etmeyeceği hallerde muhakkak bir izahın olduğuna kanaat getirmiştim.
O sebeple siyasi ortamdan uzaklaşıp kendimi kitaplara verdim. Daha doğrusu siyasi kitapları kütüphaneye hapsedip, dini kitapları çalışma masamın üzerine yığdım.
Ve dünya daha mana kazanmaya başladı.
Zaman, hayat, ölüm, kader ve kaza konusunda düşüncelerim değişti.
Okuduklarımı ertesi günü arkadaşıma aktarıyor, beraberce düşüncelere dalıyor ve içinden çıkamadığımız hallerde öğretmenlerimize veya kitaplara başvuruyorduk.
İşte ta o zamanlardan kalan sohbetlerimizde “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğimde sabrederse, gözlerine karşılık ona cenneti veririm” diye müjdelenen insanların ne kadar mesut olacaklarından bahseder, Adnan’ın durumunun bu müjdeye ne kadar uyduğundan bahsederdik.
Sonra “İbn-i Ümmi Mektûm” ile tanıştık. Onun âmâ olduğu halde Peygamberimize vekâlet ettiğini öğrendik. Ve Efendimizin onu görünce “Ey kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat, merhaba” dediğini okuduk.
Amr Bin El Cemûh adlı ortopedik özürlüye Efendimiz “Ben sanki seni cennette bu ayağın iyileşmiş bir vaziyette yürürken görüyorum” demiştir.
Bir hadiste Hz. Peygamber bu durumu şöyle anlatır: “Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri (dezavantajlı bir sosyal kesim olduğu) için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir.”
Zahir adlı çölde yaşayan mecnuna “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz” demiştir sevgili Efendimiz. Ona bir panayırda gizlice yaklaşıp gözlerini kapayınca Zahir “Kimsin sen ,bırak beni “ diye bağırmış ancak Efendimizdin güzel kokularını duyunca ona iyice yaslanmış kalmış.Efendimiz de “benim bir satılık bir kölem var kim alır?” diye sorunca Zahir “ Ey Allah’ın Resulü beş para etmez sakat bir köleyi satmaya çalışıyorsun” diye karşılık verince Efendimiz “ Hayır Yâ Zahir ,andolsun ki Allah ve Resulü katında senin değerin paha biçilmez,bunun için biz de seni seviyoruz” cevabını vermiştir.
Muaz Bin Cebel engelli olmasına rağmen Yemen valisi tayin edilmiştir Alemlerin Efendisi tarafından. (Engelliler öğretmen olmaz diyen eski eğitim bakanının kulakları titresin)
Yıllar sonra arkadaşımla karşılaştığımızda kardeşi Adnan’ın yıllar önce yirmili yaşlarda vefat ettiğini öğrendim.
Benim kardeşim Adnan da vefat etti.Umarım o iki Adnan Allah Celle ‘nin vaadi üzre Adn Cennetinde buluşur ve bolca gazete yırtarlar.
Bütün bu olayların ışığında bugün ülkemizde yapılan çalışmalar neticesinde ailesinde engelli olanlar artık köşe bucak gizlemek yerine devlet imkânlarından faydalanmak ve daha iyi bakım sağlamak maksadıyla kendi engellerini yıkıp bu haldeki insanları oraya çıkarıyor.
Bir gün o engeller cennete köprü olacak ve analar babalar, merhametli yürekler cennete koşacak o müstesna insanların kurduğu sevgi köprülerinden.
Emin olun.
YORUMLAR
tek kelimeyle harika, çok duygulu bir yazı olmuş.Eskiden özürlü çocukları saklardılar şimdi daha bilinçliler.Bir tane kadın tanıdım özürlü bir oğlu vardı çocuğa kötü davranıyordu çok moralsizdi çocuğuna bakana gözlerini dikiyordu.Kimisi atlatamıyor bu durumu.Değerli insanlar nasılda ortaya çıkıyor kimiside ailenin maskotu yapıyor hep beraber severek büyütüyorlar .Günün yazısı olmalı kesinlikle çok güzel.Bu arada değerli başbakana ne kadar teşekkür etsek azdır
Kınamaya alışık çirkin gözlerin bir önemi yok , onlar nasılsa ne yapılsa kınarlar .Selamlar.
bir zamanlar gerçekten nedense hep bu vardı, aile özürlü çocuğunu saklardı
sanki ayıp sanki utanılacak bir durum varmış gibi, çok yakın komşumuzda yaşadığım için
bende biliyorum, ve hemen hemen aynı şeyleri yaşadım yazınızla geçmişe dönerek
duygu yüklüydü efendim
kutlarım
saygılarımla
erolabi
Bu tür hadiseler çok olurdu. Biz de korkardık,çocuktuk. Bizi yer deliler diye. Oysa onlar zaten kendi alemlerinde zararsız ve biçare yaşarlar.
Benden küçük felçli bir çocuk vardı. Onu boş zamanlarımda tekerlekli arabasıyla gezdirirdim. Bana bir gün "Erol abi ben cennette de böyle mi olucam yaa" diye sordu. ve okumaya başladım.
"Yok" deyip kurtulmak yerine onun "neden?" sorusuna da cevap aradık.
Şimdi Avrupada yaşıyor,üç çocuğu olmuş.
Saygı ile.
İnşallah...
Çok manâlı ve duygu yüklüydü... Tebrik ve teşekkür ediyorum.
Selâm ile.
erolabi
Kıymetli yorumunuza teşekkür ederim .Ayrıca uyarınız için şükranlarımı arz ederim. Hem iş yapıyorum hem yazıyorum. H
Selam ve muhabbetle...