- 1321 Okunma
- 11 Yorum
- 1 Beğeni
DENİZ KIZI VE SAMANYOLU
Deniz kucağına düşen ayın şavkını sallıyordu beşik gibi uyutmak istercesine. Dalgalar şarkı söylüyordu mahur bestesiyle. Yıldızlar cibinlik gibiydi üstlerinde, korumak istiyordu sanki kötülüklerden. Bir denizkızı başını uzattı sudan çıkartıp. Sarı dalgalı saçlarını serdi denizin üstüne. Kokladı gecenin serin nefesini. Gökyüzünden görmüştü onu, Samanyolu kuyruğunu uzattı denizkızına.
-Tut, dedi seni alıp götüreyim bir masal ülkesine. Bir dokundu elleri yandı kızın, bir daha dokundu alışmıştı acısına. Güzelliğe kavuşmak için acılara katlanması gerekiyordu belki de.
Süzüldüler birlikte karanlıkların içine. Çok da uzun sürmedi yolculukları, yıldızların arasından geçip gittiler. Bir kelebek naifliğinde süzüldüler bir evin bacasından. Düşlere dalmıştı geldikleri ev halkı. Her birisi ayrı dünyalara yerleşmişti sanki.
Yaşlı kadının üstünde bir süre oyalanıp izlediler. Yıllar yüzünde derin çizikler bırakmıştı. Zaman zaman nefesi kesilir gibi oluyor birden boşalıyordu ciğerleri. Sonra yeniden düzene giriyordu göğsündeki kabarıp inmeler. Bir ara gülümsedi, aslında pek yapmadığı bir şeydi uyanıkken.
- Gel, dedi Samanyolu, girelim şu çizgiden. Sol gözünün yanı başındaki en derininden içeri süzüldüler yavaşça.
Kadın bir bulut olmuştu bilinmeyen bir âlemde. Herkes bir top bulut gibiydi. Şekilleri belirsiz, tüyden hafiftiler. Her birisi ayrı renkte, göz kamaştıracak kadar güzel renklerdi bunlar. Daha önce hiç görmedikleri kadar güzeldi. Konuşuyorlardı birbirleriyle, ama ne dilleri vardı söyleyecek ne kulakları vardı duyacakları. Anlıyorlardı birbirlerini. Bir müzik sesi duyuluyordu boşluktan. Dinleyeni mest eden bir sesti, dünyada hiçbir enstrümanın sesine benzemiyordu. Huzur veriyordu oradakilere.
Rahatsız eden hiçbir duyguyu taşımıyorlardı, ne kaygı, ne üzüntü ne öfke. Sadece huzur vardı yüreklerinde. Geride bıraktıkları akıllarına gelse bile telaş etmiyorlardı, acı duymuyorlardı.
- Burası neresi diye sordu denizkızı.
- Cennet dedi Samanyolu, rüyasında görüyor, onun için dudaklarındaki tebessüm, şu anda o kadar mutlu ki…
Birden gülümsemesi bitti kadının, dudakları büzüldü, dişlerini sıktı. Yaralı kalbinin ritmi bozulmuştu yine. Avuçlarını sıktı, uyanmak üzereydi.
- Hemen gidelim dedi Samanyolu.
- O uyansın biz burada kalalım dedi denizkızı.
- Kalmak istiyorsan sen kal daha benim gezdireceğim çok kişi var rüyalar ülkesinde dedi Samanyolu, denizkızını bırakıp uçtu girdiği çizgiden.
Bir daha denizkızını kimse görmedi. Geceleri dalgalar mahur bestesini bir daha çalmadı, şarkı söylemedi. Öfkesini kayalara çarparak dindirmeye çalıştı.
YORUMLAR
Gel, dedi Samanyolu, girelim şu çizgiden. Sol gözünün yanı başındaki en derininden içeri süzüldüler yavaşça.
Kadın bir bulut olmuştu bilinmeyen bir âlemde. Herkes bir top bulut gibiydi. Şekilleri belirsiz, tüyden hafiftiler. Her birisi ayrı renkte, göz kamaştıracak kadar güzel renklerdi bunlar. Daha önce hiç görmedikleri kadar güzeldi. Konuşuyorlardı birbirleriyle, ama ne dilleri vardı söyleyecek ne kulakları vardı duyacakları. Anlıyorlardı birbirlerini. Bir müzik sesi duyuluyordu boşluktan. Dinleyeni mest eden bir sesti, dünyada hiçbir enstrümanın sesine benzemiyordu. Huzur veriyordu oradakilere.
Rahatsız eden hiçbir duyguyu taşımıyorlardı, ne kaygı, ne üzüntü ne öfke. Sadece huzur vardı yüreklerinde. Geride bıraktıkları akıllarına gelse bile telaş etmiyorlardı, acı duymuyorlardı.
- Burası neresi diye sordu denizkızı.
- Cennet dedi Samanyolu, rüyasında görüyor, onun için dudaklarındaki tebessüm, şu anda o kadar mutlu ki…
Birden gülümsemesi bitti kadının, dudakları büzüldü, dişlerini sıktı. Yaralı kalbinin ritmi bozulmuştu yine. Avuçlarını sıktı, uyanmak üzereydi.
merhaba,
keşke bilinmeyen bir aleme gidip o bu dunyadakı sese benzemeyen güzel sesleri duyabılsek çok yoruyor hayat malesef artık . kalemınız çok harıka yazıyor saygılarımla,