- 371 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
2 puanlık meseleler
Çeşitli Sınavlara giren arkadaşlarıma sınavlarının nasıl geçtiğini sorarak onlardan “güzel geçti “ haberi almak bana her zaman zevk verir. Sanki o sınavda ben kazanmış gibi sevinirim. Sınavlarda başarılı olmak ve başarısının da takdir edilmesini görmekte başarılı olan insanı mutlu eder her zaman.
Sınavı kazanan insanlara da kaybeden insanlara da çok nadiren kaç puan aldıklarını sorarım. Bazen kendileri ben sormadan söylerler. Genellikle beklenen puanı alan veya beklentisinden daha yüksek puan alanlar puanını sevinçle söylerken kimi zaman sınavı iyi geçmeyen insanlar sınav sonucunu söylemezler.
Beni en çok düşündüren şey de çok zaman sınavı kaybeden dostlarımın sınavının nasıl geçtiğini sorduğum zaman “2 puanla kaybettim” diyerek geçiştirmeleri. Sınavı kaybeden dostlarımın nerede ise yüzde 90’ına yakınının da “2 puanla kaybetmesi” ne şaşarım. Tabii ki “2 puanla kaybettim “diyenlerin çoğunun doğru söylemediğini gene de bakışlarından, bunu söylerken takındıkları tavırlarından anlamak mümkün olur ama bazılarının doğru mu yalan mı söylediklerini anlamakta güçlük çekerim.
Belki de “2 puanla kaybettim” diyenlerden bazıları gerçekten doğru söylerler. Ama hangisinin doğru söylediğini anlamakta, hangisinin yalan söylediğini” anlamak kadar zor.Bu doğru söyleyen ile eğri ve yalan söyleyeni ayırmak gerçekten de hüner ister. Burada konumuz ”2 puan” dan çok insanların neden “kıl payı kaybettim” işte diye mesaj vermesi beni düşündürür. İnsanlar “sınavı kazandım” dese yalan söylemiş olacakları gün gibi açığa çıkacak olmasından dolayı mahcup olacaklarını bildiklerinden “kaybettik ama ezilmedik” diye kendilerini “başarısızım ama başarıya yakın kıl payı kaybettim” diyerek kendilerini “ başarısız ama başarıya yakın” göstermeleri benim tuhafıma gider.
Başarılı olmak kadar başarısız olmakta vardır. Bunun adı sınav herkes kazanacak değil tabii ki. Bu sınava iyi hazırlananlar yüksek puan alarak başarılı olurlarken, çalışmadan “ adam sende bir sınava gireyim şansımı deneyeyim” diyenlerde az değildir tabii ki. Bunların kazanmasını da tabii ki bekleyemeyiz. Ama insan kaybetse bile bunu doğal karşılayarak kaybetmesini bile başarı imiş gibi göstermesi onun imajına zarar verir.
Ben “2 puanla kaybettim “diyenlere inanmış gibi yapsam da inanmam çok zaman ama bunu söyleyen insanlara karşı “güven sarsılması” yaşarım. Yani onlara karşı güvenim azalır büyük oranda.
Bizde hayatta yaşarken çok sınav kazandık. Kazandığımızdan daha da fazlasını kaybettik ama kendimizi başarısız iken başarılı imiş gibi göstermeye kalkmadık. Hatta geçmişteki başarısızlıklarımızı anlatarak veya yazarak insanlar ile paylaştık ki, insanlar ister başarımızdan ister ise başarısızlıklarımızdan ders alsınlar. İnsan çalışmayı sever ve okumayı severse geçmişteki başarısızlıkları başarı olarak ona döner çok zaman.
Bunu anlatmakta maksadım şudur ki, insanlar kendilerini severek, kendilerine güvenerek sınavlardaki başarısını soran insanlara karşı dürüstçe sınavı kaybettiklerini söylesinler ve karşısındaki insan sormadan öyle “ben 2 puanla kaybettim” gibi şeyler söyleyerek karşısındaki insanların kendine olan güvenini sarsmasınlar. Çünkü insanların kendilerine güvenen insanlara karşı güvenlerinin sarsılması kötü hatta çok kötü bir şeydir.
İnsanlar kaybetse bile, 100 puanlık bir sınavda 10 puan alarak kaybetmiş olsa bile açıkça “ ben 10 puan “ aldım demesi, “kaybettim ama 2 puanla” demesinden daha çok güven verir karşısındaki insana. İnsanın amacı da karşısındaki insana güven aşılamak olduğuna göre ağzımızdan çıkana dikkat etmek, gerekir sanırım.
Çocukluğumdan hatırlarım. Ben genç iken de yeğenlerimin not durumlarını merak eder sık sık onlara notlarını sorardım. Çocuklar tam notlarını açıklayacak ve zayıflarını söyleyecekleri zaman anne ve babalar bazen sözlü, bazen de kaş göz işareti ile “başarılı olduklarını” söylemelerini isteyerek çocuklarını açıkça yalana sevk etmeye çalışırlardı. Başarısız iken çocuklarının başarılı olduklarını söylemelerini isteyen anne ve babaların eline ne geçerdi bilmem ama ben onların hem yalan söylemeleri, hem de çocuklarını yalana teşvik etmeleri konusunda derin üzüntü duyardım ama anne ve babalar cahilliklerinden dolayı çocuklarına zayıf dersleri çok olmasına rağmen “sınıfı geçtim” de diye telkinde bulunmalarını gülerek söylemeler, kaş göz hareketleri ile yalan söylemenin ve daha küçük yaştaki çocukları da yalana alıştırmalarının ne kadar yanlış ve çocuklarına ne kadar zarar vereceğinin bilincinde olmadıklarını anlar ve ben bir kere daha üzüntü duyardım. Bunu anladığım zaman zamanla yeğenlerime notlarını da sormaya korkar olmuştum. Öyle ye ben soracaktım. Onlarda yalan söyleyecekti ve ben onları yalana sevk etmiş olacaktım. En iyisi mi merak ederek hiç sormayaydım. Halbuki içtenlikle zayıflarını söyleseler bende o zayıflardan kurtulmaları için bütünleme sınavlarında onlara yardım ederdim de belki de zayıflarını kurtarabilirlerdi. Cahillik insana neler yaptırıyor işte.
Belki anne ve baba bu küçük yalanların çocukların üzerinde ne kadar olumsuz etki bıraktığının farkına varamıyorlardı ama anne ve babalar çocukken bize karşı yalan söylenmeleri konusunda bilmeden teşvik ettikleri çocuklarının zaman gelecek kendilerine de yaşan söyleyeceklerinin farkına varamıyorlardı. Bu aşamada ben hem anne hem de daha çok çocuklar adına üzülüyordum her zaman.
Yalan kötü bir eylemdir. Dinlerde, ahlaki değerlerde, hukukta ve günlük hayatta yalanın kötülüğü herkesçe bilinir ve yalan söyleyenin ceza göreceği de bilinir. Hal böyle iken dindar ve ahlaklı geçinen anne ve babaların çocuklarına zayıf olduğu halde “aman zayıfım yok de” veya “ 5 zayıfın var ama 2 tane zayıfım var de” gibi masum yalanlar ile yalan söylemeye ve çocuklarını özgüvensizliğe alıştırmaları hiç hoş olmayan şey .
Anne ve baba bunun yerine “5 zayıfın var evladım. Üzülme, sen o 5 zayıfın üstesinden gelecek donanımda ve güçtesin, ben ve ailemiz sana yardım eder” diyerek özgüven kazanmasına yardımcı olmalılar . Daha sonraki aşamada “ Evladım zayıfın 5 tane kimseye ulu orta söyleme ama sana sorarlarsa da yalan söyleme ve ‘ben bu 5 zayıfı geçecek ve bunu da başaracak güçteyim’ de” diyerek çocuğuna hem özgüven aşılamalı hem de insan ilişkilerinde doğru olmanın önemine vurgu yaparsa özgüven sahibi ve doğru konuşan insanlar yetiştirmenin mutluluğunu yaşayacak mutlaka.
Başarılı olan çocuklarımızla gurur duyarken, başarılı olamayan çocuklarımıza üzülmek yerine başarısızlıklarının sebebini araştırarak onların başarılı insanlar olmasına çaba harcamak bizlere görev olmalıdır. Bunun yolu da akraba ve çevremizdeki başarılı insanlar ile çocuklarımızı sık sık buluşturmak ve onlardan pozitif enerji almalarına yardımcı olmak olmalıdır.Ama ne yazık ki, başarılı insanlardan faydalanmak yerine onların başarısını kıskanmak milli bir alışkanlığımız olduğundan çocuklarımızı da daha küçük yaşlarda başarılı insanlardan kaçırmaya ve onları kıskanmaya sevk etmeye büyük çaba harcamaktayız.
Yalan söylemeyen veya çok az ve mecbur kaldıkça yalana baş vuran bir insan olarak bunun sebebinin anne ve babamızın bize yalana alıştırmamasını ve yalan söyleyen akrabalar varsa onlardan uzak tutmalarında bulmaktayım. Zararımıza bile olsa yalanın ne kadar kötü olduğunu ilkokulda rahmetli öğretmenimiz Nurettin Nasırlıoğlu da anlatmıştı. Onun telkinleri ile yalandan ve yalan konuşan arkadaşlardan uzak kalmıştım hep.
Hayatımızda aldığımız puanlar değil, hayatta aldığımız doğru ve dürüstlükler, bizi seven inanan ve güvenen insanların çokluğu hatta kıskanan insanların çokluğu (bir insanı kıskanan insanı ne kadar çoksa başarısı da o kadar çoktur bence) bizim başarımızı belirler.
“2 puanla sınavı kaybettim” diye sık sık insanların hayıflanmalarına şahit olmak bana bunları düşündürdü. 2 puan diyerek 1000 puanlık güven sarsılmalarına sebep olmak bizlerin ilerde “ güvenilmez insanlar” olmamıza sebep olacağını düşünerek toplum olarak “masum yalanlar” ı terk etmeye çalışmamız hem bizlerin hem de gelecek nesillerimizin yararına olacaktır.
Anlamak isteyenlere bir şeyler anlattım galiba..
Gene de anlamak istemeyen olursa ne edelim sizce ?
Anlamak da bir sanattır değil mi sanatın değerini bilene…
YORUMLAR
Değerli yazar, yazınızı sonuna dek okudum.Yalan söylemeyi daha küçükken ailelerimizden öğreniyoruz.Bu saptama doğru. Puan söz konusu olunca şu aklıma geldi. Neden yarış atı gibi koşturuyoruz gençlerimizi.Her gencin yeteneğini ta ilk yaşlardan keşfedip,onu o yolda imtihana falan sokmadan yetiştirsek veya olanak tanısak daha iyi olmaz mıydı? Hem o genci kazanır, hem de ülkemizi geliştirmek açısından iyi yolda olmaz mıydık? Bir puanla ,iki puanla kaybeden gencimizin moralini bozmaya hakkımız var mı ? Başarısız olarak görmek yürek sızlatır. Saygılarımla...