- 490 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KİMLİK SAHİBİ OLMAK
KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
[email protected]
KİMLİK SAHİBİ OLMAK
Kimlik sahibi olmak; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu gösteren Nüfus cüzdanı sahibi olmak değildir. Kimlik sahibi olmak; çalıştığın kurumun kimliğini taşımak anlamına gelmez.
Aslında; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak da sorumluluk gerektirir. Ülke menfaati için çaba göstermeyi, ülkenin kalkınmasına uygun hareket sergilemeyi icabettirir. Ülkeye yönelik, düşmanca tavırlara alkış tutmamak, demokrasiye darbe vurmak için çeşitli ayak oyunları içine girenlerin yanında yer almamak kimlik sahibi olmaktır.
Aynı şekilde, çalıştığımız kurumun kimliğini taşımak da, o kuruma karşı sorumlu ve yükümlü olduğumuz anlamı taşır. Nereden bakarsak bakalım, hangi yönden meseleyi ele alırsak alalım her şeyin başı; kendimizi bilmek, nefsimize hakim olmak, nereden geldik, niçin yaratıldık, nereye gideceğiz, bu dünyadan başka bir aleme hazırlığımız var mı?... diye düşünce sergilemek zorundayız.
Kimlik sahibi olmak; Nefsini bilmek, haddini bilmek, kendini tanımak, ne olduğu, niçin yaratıldığı, bu dünyadaki görevlerinin neden ibaret olduğunun farkına varmak, kimlik sahibi olmak, empati kurmak, adam gibi adam olmak, dimdik ayakta durmak, sözünün arkasında olmak... anlamları taşır.
Nefis; sözlükte; ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, heva ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süfli arzular... gibi anlamlara gelen Nefs kelimesi, Kur’anda; “Ruh” anlamında kullanıldığı gibi, “Zat ve öz varlık” anlamında da kullanılmıştır.
Nefis üzerinde genişçe durulmasının sebebi, görev ve sorumluluklar itibariyle nefsin özne olması, ayrıca kabir azabı, haşir ve tenasüh gibi konularla da ilgili olmasındandır.
Tasavvufta nefis denilince, şer ve günahın kaynağı olan; “ kötü huy ve süfli arzuların tamamı” anlamına gelen ve kötülüğü emreden nefis anlaşılır. Bu açıdan bakılınca, “Sana gelen iyilik Allah’tan, başına gelen kötülük ise nefsindendir.” Gibi âyetlere ve; “Allah’ım! Nefislerimizin şerrinden sana sığınıyoruz”, “Allah’ım! Nefsimizin şerrinden sana sığınırım” gibi hadislere sıkça rastlarız.
Mutasavvıflara göre nefis, insanın putudur. “Hevasını tanrı edinen kimseyi görmedin mi?” âyetinde bu husus ifade edilir. Hakka ermek için nefis putunu kırmak gerekir. Nefsi hevasından, aşağı arzularından men edenlerin cennete gideceğini haber veren âyette buna işaret vardır.
Nefis kendini beğenir, kendine tapar, kendine hayrandır, bencildir, şımarıktır, kibirlidir. Topraktan yaratılmış olduğundan zayıf, çamurdan olması sebebiyle cimri, balçıktan olduğu için şehvetli, pişmiş topraktan olduğu için de cahildir. Zaaf, cimrilik, şehvet ve cehalet onun özelliklerindendir.
Nefsin tabiatında, yırtıcılık, vahşilik, hayvanlık, şeytanlık ve tanrılık vardır. nefisteki düşmanlığın, saldırganlığın kaynağı, yırtıcılık, oburluk ve hırsın kaynağı; hayvanlık, hilekarlığın ve kurnazlığın kaynağı; şeytanlık, büyüklenme ve her şeye tek başına hükmetme arzusunun kaynağı; tanrılıktır.
Nefsini bilmek, kendini bilmektir. Kendini bilmek; haddini bilmektir. “nefsini bilen rabbini bilir” sözünü kendimize rehber edinmekle hem kimlik sahibi olmuş, hem de adam olmuş oluruz.
Esasında “adam olmak” önemli değil, “adam kalmak” önemlidir. Sözle olmuyor. Her işimizde, her eylemimizde davranış sergilemek, kimlik sahibi olmanın en etkili ve en önemli yönüdür. İşte burada yanılgı içine giriyoruz! İnsanların, ülkelerin, milletlerin, devletlerin… çektiği sıkıntı budur. Mevlana bunun için, “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyerek hayat boyunca bize mesaj vermektedir.
Atalarımız ne güzel söylemiş, “laf ile peynir gemisi yürümez”, “ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”, Allah’ımızın talimatı daha etkili ve kesin, “niçin yapmadığınızı söylersiniz?”, sevgili peygamberimiz de, “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma”… daha bir çık güzel ve hayat veren sözler mevcut edebiyatımızda.
Kimsenin kara kaşına kara gözüne inanma. Eğer yaptıkları ile söyledikleri uyuşmuyorsa, çek ipini gitsin! Mesela bir Müslüman; “müslümanım” diyor da, yaptıkları; Kur’ana ve Sünnete uygun değilse, onun; “Müslümanım, inanıyorum” demesi kimsyi aldatmasın. Şayet; islam’ı dilinden düşürmüyor, Allah kelamını peygamber lafzını her konuşmasında referans olarak gösteriyor da; insanlara, topluma karşı icraatlarında, ayak kaydırmacalar, göz boyamalar, riyakârlıklar… varsa, asla inanma!
Bu konuda örnek çok, hangi birini sayalım. Bu hususta bendenizi Müslümanlar ilgilendiriyor. Çünkü İslam; hayat nizamı, İslam; insanların huzuru için, İslam dini; kurallar bütünü, barışın teminine zemin hazırlayan ilahi yasadır! İnsanım diyen herkesin buna boyun eğmesi gerekir.
Bugün dünyada problem varsa, tek sebebi var; İslam’ı dilde bırakmış, gönüle ve uygulamaya indirmemişiz!
Tasavvuf ehlinden dem vururuz. Ama onların hayatını hayatımıza yansıtmayız. Peygamberimizden söz ederiz, onu sevdiğimizi söyleriz fakat hiçbir işimiz ona uymaz! Kur’an okuruz, kur’anın harfleri arasında sıkışır kalırız! Allah ne diyor? Niçin diyor? Bizden ne istiyor? Haberimiz bile yok!
Elbette insan olmanın, insan kalmanın yolu; dik durmak, doğru olmak, kararlılık ve samimiyet, özümüzle sözümüzün uyuşması. ( 15 ŞUBAT 2013)
YORUMLAR
eğitimci/yazar
içten anlamlı derin izler taşıyan güzel bir yazıydı yazan kalemi kutlarım