- 755 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kaplumbağa, Tay Dergisi 2013
Kaplumbağa
Eski zamanlarda genç ve yakışıklı bir su kaplumbağası varmış. Haylaz ve çok da duygusalmış. Şiir yazarmış durmadan. Bütün dişi kaplumbağalar, ağızları açık dinlerlermiş okuduğu aşk şiirlerini. Önünden geçtiği çalılıklar Cennet olur, Kevser şarabı akarmış nehirlerinden. Seven de sevilen de sarhoş dolaşırlarmış gün boyu. Kaplumbağa, yazdığı şiirlerin aksine derslerinde çok başarısızmış. Her sene öğretmenler kurulu kararıyla geçermiş sınıfını. O eğlence senin bu eğlence benim dolaşırmış zengin kızların su kıyısındaki çalılıklarında. Neyse ki liseyi zor da olsa bitirmiş. Bu arada Avrupa’da okuyan ağabeyinin de haylazlık yüzünden dövizi kesilmiş. Oysa liseyi birincilikle bitirmiş, çok çalışkan bir tosbağaymış zamanında. Savaştan çıkmış bir Avrupa’da hem parasını ve hem de zamanını har vurup harman savurmuş kızlarla. Okul mu hak getire!…
Umutsuz da olsa, babası döviz imtihanına sokmuş bizim su kaplumbağasını. Binlerce kişi arasından on birinci gelmiş. Kazandığı dövizle Avrupa’ya gitmiş. Dağ ve ormanlarla çevrili sevimli bir köyün üniversitesine kaydını yaptırmış. Çalıdan bir de oda kiralamış dere kenarında. Orada da rahat bırakmamış dişi kaplumbağalar onu. Aralarından biri her sabah dereye iner, onun suya düşen suretinden Kevser Şarabı’nıiçer, bin bir türlü cilve yaparmış. Her ne kadar ailesi karşı gelse de dişi kaplumbağa sonunda ona kaçmış. Bir de kız çocuğu dünyaya getirmiş. Aşkı uğruna dinini de değiştirmiş. Eskiden tembel bilinen su kaplumbağası sorumluğunun bilincine varmış nihayet. Üniversiteyi iyi bir dereceyle bitirmiş. Memleketine dönmüş ailesiyle. Bir kız çocukları daha olmuş…
Baba kaplumbağa gel zaman git zaman çok yükselmiş mesleğinde. İşi gereği çok geziyor, ailesini genellikle yalnız bırakıyormuş. Olan ana kaplumbağa oluyormuş tabi ki, bir de vatan hasreti yok mu yiyip bitiriyormuş kadını. Ailesini özlüyormuş. Kızları ona teselli olsalar da yine de içi yanıyormuş kaplumbağanın. Ha deyince de memleketine gitmek öyle kolay mı? Zaman zaman kardeşleri onu ziyarete geliyormuş neyse ki. Bazen de o gidiyormuş. Zor bir durum yabancılar için aslında. Özlemenin ne olduğunu ancak gurbette yaşayanlar bilir. “Bir daha dünyaya gelsem aynı günahı işlemem,” diyormuş baba kaplumbağa. İşi ve huyu gereği ( karşı cinse düşkünlüğü ) ailesini ihmal etmesine neden olmuş. Anne kaplumbağa sıkıntıdan kendisini yemeğe vermiş. Gel zaman git zaman kırk beş kilodan yüz on kiloya çıkmış. İster istemez hareketleri de yavaşlamış. Refleks kaybından dolayı kırk yıl kullandığı arabasını da satmak zorunda kalmış. Evet iyi bir çalılığı, sosyal güvencesi var ama yalnızlığı da o denli büyümüş yaşlılıkta. Bu arada ailesinden de hayatta kimsesi kalmamış. Sadece kızları varmış yaşadığı çalılıkta. Onlarla da beraber oturmak istemiyormuş...
Baba kaplumbağa aşık olup kendinden genç biriyle mutlu bir yuva daha kurmuş. Öyle ki nehir şiirlerle dolu kitaplar yazmış sevdiğine. Dillerde dolaşmaya başlamış yaşadıkları bu kutsal aşk. Sadece ten ve tin olarak değil, hobileri de ortakmış. Birbirlerini tamamlıyorlarmış. Evet, belki baba kaplumbağa eşini ihmal etmiyormuş ama onun yalnızlığını paylaşacak durumda değilmiş. Arada gidip ihtiyaçlarını karşılıyormuş o kadar. Ana kaplumbağa henüz elden ayaktan kesilmemiş Allahtan. Kızlarıyla yaşamak istemese de bir bakıcı kaplumbağa bulunabilir veya başka olasılıklar düşünülebilirmiş…
Telefonun diğer ucunda kızıyla konuşurken bunları düşünüyordu baba kaplumbağa. Anne kaplumbağa birkaç zamandır kızının yanında tatildeydi. Gece tuvalete kalkerken düşmüş, sırt üstü uzanıp kalmış yerde. Debelenmiş ama yaşlılık ve kilo problemi nedeniyle dizleri üzerine dönememiş bir türlü. Seslenmiş. Neyse ki kızının yardımıyla kalkıp tuvalete gitmiş. Kızı gibi o da bu duruma çok üzüldüğünü dillendiriyordu telefonda. Bir an geçmişe dönen baba kaplumbağanın tüm yaşamı, bu bir saniye içinde okunması gereken kalın bir roman oluvermişti…
M. Mazhar ALPHAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.