- 1098 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Tatar ,Tatarnı kıdırmalı (aramalı)! (mı?)"
İnsan gurbette genelde bir tanış bir hemşeri arar. Gurbette yaşayanlar bu duyguyu çok iyi bilirler. Ellerin yurdunda garip garip dolaşırsın; "Bir tanış bulsam da konuşsam, dertleşsem." dersin. İnanın ben de bir buçuk yıldır; 4 Ekim 2011 tarihinden itibaren Başkent Ankara’dan ayrılarak yeni bir göreve başladığım Malatya’nın sokaklarında, dükkanlarında, iş yerlerinde, dağlarında , taşlarında deli danalardayna bir Tatar kıdırdım (aradım ), durdum.
"Malatya ilimizin meşhur kaysısını bilmeyen bar mı Tatarlar arasında? " diye bir soru sorsam; sanırım hepimiz biliyoruz dersiniz. Kırım’ın dağının-taşının kaysı ağaçlarıyla dolu olduğunu bençok iyi biliyorum. 2001 yılında Kırım ziyaretimizin dönüşünde uçağın on saat rötar yapması nedeniyle, Akmescit’teki hava alanın yakınındaki parkta İbrahim Akay’la kaysı kırsladık(çaldık). İbrahim Akay, kaysilerni aşamak (yemek) istemedi;haram diye. Ben de kendisine "Kırsaladığımız bu kaysilerni bizlernin kartbabayları(dedeleri) dikti. Haram olmaz aşa balam aşa " dedim de, ondan son aşamış edi İbrahim Akay.
Gerçekten de şu anda havasını teneffüs ettiğim Malatya’ya gelmenizi ve Malatya’nın meşhur "Gün Kurusu Kaysısını" yemenizi tavsiyeediyorum. Ben buraya gelmeden önce böyle aruv (iyi) kaysı aşamagan edim. Bu kaysını Malatya’da ilk aşadığımda "Şükrü akay bugünge kadar kaysı yerine kaysının sahtesini aşagansın. Esas kaysı buymuş" dedim, kendi kendime .
Madem kaysıdan bahsettik. Kaysının anavatanı olan Malatya’yı size kısaca tanıtayım:
"Malatya, eski çağlardan beri Anadolu ve Ortadoğu ’nun geçit veren kavşak noktasındadır. Doğuda en eski ulaşım yolu; Malatya-Sivas üzerinden Erzurum’a, oradan da Kafkasya’ya uzanan yoldur. Buna, Karasu Aras yolu da diyebiliriz. Öte yandan Güneydoğu’ya, Malatya ve Diyarbakır üzerinden Mezopotamya’ya uzanan yol önemlidir. Malatya’dan doğuya doğru Murat, Karasu Van Gölü diğer tabii bir önemli yoldur. Diğer önemli bir yol ise Güneyden gelip Malatya’da düğümlenen Malatya-Kahramanmaraş arasında Torosların çok kesif göründükleri bir sahada, akış yönleri farklı vadilerin takip ettiği tabii bir koridor boyunca uzanmaktadır. Güneyde dağlar arasında açılmış bir başka yol, Adıyaman üzerinden Urfa’yı Malatya’ya bağlamaktadır.
Belirtilen yollar, Malatya’da birleşerek kuzeyde Kafkasya’ya, güneyde Çukurova, Mezopotamya ve Suriye’ye, batıda Ege sahillerine, doğuda İran ve uzak doğuya kadar uzanmaktadır. Bu yollar, Akad İmparatoru Sargon zamanından beri işlemekteydi. Hititler zamanında da işlemekte olan bu yoldan Hitit Krallarının geçerek Anadolu üzerindeki devletlerle savaştığı bilinmektedir. Hitit Kralı Şuppililiuma ’nın bu yoldan geçerek Aşağı Fırat boylarına indiği, dolayısıyla Malatya civarında Fırat Nehrini geçtiği kaynaklarca belgelenmektedir. Bu yolun Kayseri Kültepe ’den başlayarak, Gürün Darende Malatya Samsat üzerinden Urfa’ya vardığı buradan da ikiye ayrılarak Gargamış ve Halep’e, diğerinin de Nusaybin üzerinden doğuya Asur ve Babil’e gittiği tahmin edilmektedir. Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ve kültür alışverişinin bu yol üzerinden yapılması, Malatya’nın tarihi ve kültürel önemini artırmıştır."
Malatya hakkında bu kısa bilgiden sonra isterseniz Meşhur Malatya kaysısı ile ilgili bildiğim bir pıkra (fıkra) var. Onu sizlerle de paylaşayım.
Olay Malatya’da geçiyor. Tatarlardan biri askere gitmiş. Komutanı askerleri iştimaya dizmiş. Bizim Tatarı yanına şakırgan(çağırmış). Tatarımız güzel bir tekmil verdikten sonra komutanı:
"Oğlum şu karşıdaki görünen ne ağacı?" diye sormuş. Bizim Tatar kısık közlerini iyice kısgan, ağaçlarga karagan(bakmış). Ağaçlar çok uzakta olduğundan ağacın türünü seçememiş ve komutanına Kırım Tatarcadaki "hangisi?" anlamına gelen "Kaysı Komutanım?" demiş.
Komutan da, "Afferim oğlum, senin gözlerin çok iyi görüyor. Kayısı ağacını bu kadar uzaklıktan seçebildin. Seni ben bölüğün gözcüsü seçiyorum" demiş ve Tatarın sırtını eliyle sıypagan(okşamış). Bizim Tatar da şaşırgan (şaşırmış). "Men ağaçların türünü seçemedim ama boş bulunup ’Hangisi komutanım?’ demem gerekirken Tatarca ’Kaysı Komutamım ?’ diye ayttım(söyledim). Çok şükürkü ağaçlar kayısı ağacı imiş. Böylece komutandan sopa aşamadan(yemedim) taltif gördüm "demiş ve kuvangan(sevinmiş).
Malatya’daki evimin yakınındaki camide devamlı gördüğüm ve bir türlü konuşamadığım gözleri çekik amcaya, bir gün dayanamayıp namaz çıkışında yaklaşıp: "Selamün aleyküm amca" dedim. Seksenlerde yaşı gösteren amca: "Aleyküm selam" diye candan cevap verdi. Biraz sağdan soldan sohbetten sonra "Amca siz de Tatarlık var mı" dedim. "Hayır evladım Tatar değilim "diye cevap verince şaşırdım. "Amca gözleriniz çekik. Tatarların genelde gözleri kısık olur. Siz de bu özelliği gördüğüm için sordum . Kusura bakma. "dedim ve amcanın yanından ayrıldım. Amcanın oğlu burada polismiş. Memleketi de Karabükmüş. Karabük’te de Tatar yokmuş. Bu amcayı yine bir gün parkta ihtiyarlarla sohbet ederken gördüm ve cep telefonumla resmini çektim. İnanın amca her nekadar Tatar değilim dese de Tatarga oşay (benziyor).
Hangi yıldı şu anda hatırlayamadım. Kırım Derneğimizin yöneticileri ve folklör ekibi ile Romanya’da bir Uluslarası Folklör festivaline katılmıştık. Romanya’da ve Romanya dışında yaşayan; 1778 yılında Kırım’ı işgal eden Ruslar tarafından, 1850 yılından itibaren zorla , baskı ve zulümlerle öz vatanları Kırım’dan dünyanın dört bir bucağına çil yavrusu gibi savrulan; " Savaşın-Sürgünün-Korkunun Çocuklarının" balasından-şağasından, kartından, caşından oluşgan müthiş bir folklör gösterilerini doya doya izledik. Hepsini ayakta alkışladık. Rıfat Çubarov’un da bulunduğu iki otobüs dolusu folklör ekibi Kırım’dan gelmişti. Hatırladığım kadarıyla Bulgaristan’dan, Kazakistan’dan, Azarbeycan’dan ve Turki Cumhuriyetlerinden de hatırı sayılır bir katılım bir vardı.
İnanın , böyle zengin bir kültüre sahip öz halkımdan (Kırım Tatarlarından) gurur duydum. Folklör gösterilerini izlerken zaman zaman cıladık(ağladık) ; köz (göz) yaşlarımız sel boldu, aktı....
Romanya Tatarları bizlerni çok güzel ağırladılar. Savbolsunlar. Tarak Tamgalı derneklerini ziyaret ettik. Köstence’de, önde Osmanlıdan bizlere miras kalan Mehter takımımız, arkasından bütün folklör ekipleriyle yürüyüş yasadık(yaptık). Romanya’da açılmış Kırım Tatarca , Türkçe , İngilizce ve Romence eğitim veren okulları da gördük. Çok mutlu bolduk. Öğretmenleriyle tanıştık. Çok heyacanlıydı muallimleri.Camileri ziyaret ettik.Cuma namazını Romanya’da yaşayan Tatarlar ile aynı safta kıldık.Tatar Mezarlıklarınagittik;ölmüş Tatar kartanaylarga(ebelere), kartbabaylarga(dedelere), balalarga (çocuklara) dualar ettik.
Rahmetli babayımın anayı yani kartanamda 1870 ’lerde Köstence limanından bala iken gemige bindirilgen.. Kartanam zaman zaman babayıma:"Balam meni Köstenceden vapurga bindirdiler. Ayağım taydı (kaydı). Suvga tüştüm.Dalgışlar suvdan meni şıkardılar. Yoksa men ölgen edim" diye aytgan.(demiş)
Eğer ebiyim Köstence limanında ölgen bolsa edi men şimdi yaşamagan edim ve şu satırlarnı yazamaz edim. Bu yüzden Romanya’yı gezerken özellikle Köstence’de ebiyimi kurtargan dalgıçga ve ebiyime bol bol dualar okudum.
Kaldığımız otel öz halkımızdan Roman’ya Tatarlarından birine aitti. Sanırım bu otel sahibi (İsmini hatırlayamadım) geçen senemi daha önceki sene mi rahmetli oldu. Mekanı Cennet olsun. Festivali tertip eden komite Mehter Takımımızın önünde yürümek istemişti. Bu Otel Sahibi Kartbabay, "Öyle şey olmaz , Mehter Takımı yürüyüşün en önünde olacak, ondan sonra da bizler arkasına dizileceğiz." demişti ve çok sinirlenmişti.Bu uyarı neticesinde gurur duyduğumuz Mehter Takımımız yürüyüş kortecinin en önüne geçmişti ve yeri göğü inletmiş, cadde kenarında bizleri izleyen Romanyalılar tarafından büyük bir alkış almıştı.
Bir akşam yemeğinden sonra Rıfat Çubarovun, Otel Sahibinin de olduğu bir masada bir iki saate yakın çok güzel tarihi bir sohbet yapmıştık. İşte bu sohbet esnasında Otel Sahibi Muhterem Beyefendi: "Tatarlar, aynı coco colo gibi "demişti. Ben bunu anlayamamıştım ve "Bunun anlamı nedir" diye sormuştum. Cevabını da alınca çok gülmüştüm. Otel sahibi bu cümle ile "Coco cola nasıl ki dünyanın her yerinde tabılır; Tatarlar da dünyanın en ücra köşeninde coco cola gibi tabılır (bulunur) ." demek istemişti.
Bu söz menim kulağıma küpe bolmuştu ve o gün bugün kayda barsam (nereye varsam) "Coco Colanın tabıldığı her yerde , Tatar kıdırdım(aradım).
Atalarımız ne güzel aytgan:"Kıdırgan Mevlasını da tabar belası nı da". Men hep Mevlamı tapmak işün Malatya’nın her yanında Tatar kıdırdım.
Ankara’ga her ketkenimde balaga-şagağa kaysı ve kaysıdan yasalgan mamüllerni (çikolatalısını, kaysı dönerini, v.b), aketmek işün Malatya halinin yakınlarındaki Temellli Kayısı dükkanına uğradım. Dükkan sahibi Ahmet ile çok samimi olduk. Kayısıcı Ahmet’e kendimin Tatar olduğunu söyledim ve "Malatya’da tanıdığın bir Tatar olursa bana gönder " dedim. Ahmet’te "Sayın Müdürüm bildiğim kadarıyla Malatya’da Tatar yok. Alış veriş için buraya askerler geliyor. Onların içinde sanırım senin simana benzer olanlar var. Denk gelirse onlarla seni tanıştırırım. Ben de beş altı yıl önce Yalta’ya bir kaç günlüğüne hem ticaret hem de ziyaret için gitmiştik ve otelde kalmıştık. Kırım’ın iç kısımlarını gezememiştim. Oralar Cennet gibi müdürüm. Sizin dedeleriniz o güzel yerleri niçin terketmiş " demişti de yüreğim cız etmişti.
Kayısıcı Ahmet’te de hafifce çekik gözler vardı. Kökenini sorduğumda "Dedelerim söylenene göre Kafkasya’dan gelmişler ve bu yüzden biz de kendimize ’Çeçeniz’ diyoruz" deyince, "Ahmet bak şimdi oldu. Her ikimiz de Kafkas kökenliyiz. Biraz daha deşersek belki akraba çıkacağız" dediğimde, Ahmet kahkalarla gülmüştü.
Ahmet’in dükkanında otururken müşterlerin betine (yüzüne) karadım(baktım). Hani biz Tatarlar için derler ya" Pasaportu betinde" (Pasaportu yüzünde) diye. Ben de pasabortu betinde olan eki(iki) Tatarı en sonunda taptım(buldum. İkisi de askerdi; birevi Ankara’lı , diğeri de Eskişehirli edi. Ahmet’in dükkanında dilimizin döndüğü kadar Tatarca konuşup durduk. Biz Tatarca konuştukça Ahmet şaşkın şakın bizlerge öküznün trenge karandayna karadı(baktı).Telefon numaramı her iki Tatar’ga berdim (verdim). Çalıştığım yere davet ettim. "Tatar tabarsanız benle irtibat kurdurun" dedim.
Bir akşam vakti, ikiyüz metre karelik üyümde (mında en küçük üy(ev) yüz elli metre kare) televizyon seyrederken telefonum çaldı. "Şükrü Bilgili ile mi görüşüyorum" dedi birisi. Ben de "Evet. Sizi tanıyamadım "dedim. "Şükrü abi ben Alaca’nın muhacir mahallesinden Sucukcu Tatar Hasan’ın torunu Cengiz Tüplek. Malatya’da görev yapıyorum. Senin telefonunu da Temelli Kayısıcı’da tanıştığınız Tatar komutanım verdi. Ağabeyin topçu Tatar Satılmış’ı çok iyi tanıyorum. Sizi çıkaramadım. Nasılsın abi" dedi. Ben de "Cengiz akay men arumen. Sen aru musun? En kısa zamanda körüşelim " dedim. Cengiz Akayla yarım saatten fazla telefonda Tatarca konuştuk. Henüz yüz yüze gelip tanışmadık ama Cengiz Akayla telefon konuşmalarımız devam ediyor.
Cengiz Akay , Malatya’da tanıştığım üçüncü Tatar’dı. Romanya ’da Otel Sahibi Tatar Akayın aytganı gibi, Coco colanın tabıldığı kaysının köp (bol) olduğu Malatya’da Tatar kıdırmam aralıksız devam etti.
Geçen yıl yazın, köylüm , can dostum ve annem tarafından akrabam olan Berber Hüsnü Güngör, Elazığ’da polis olan oğlunu memleketi Sungurlu’ya götürken ailesi ile birlikte beni ziyaret etmişti ve çok sevinmiştim. İlk defa kendi kanımdan biri bu gurbet ellerde Tatar kıdırgan Şükrü Bilgili’nin kapısını aşkan edi.Berber Hüsnü kardeşim gittikten sonra her gün kapımı bir Tatar açacak mı diye bekledim durdum.
Bir ay önce kapıda görevli korumalardan biri "Muavin bey, hemşerileriniz gelmiş. Yukarı çıkaralım mı?" dedi .Ben de "Hemşerim kimmiş adını söyledi mi? "dedim. "Muavin Bey, gelenlerden yaşlı amca, ’Şükrü bey adımdan beni tanımaz. Tatar olduğumu söyle, yeter dedi ’ alayım mı içeri deyince , hiç tereddüt etmeden "Hemen içeri alın ve yukarı çıkarın." dedim.
Gelenleri karşılamak için odamdam çıktım. Medivenlerden aşağıya baktım. Yaşlı, ince sakallı bastonlu bir amca, yanında hanımı ve bir de orta yaşlarda balası vardı. Evet gelenlerin pasaportu betlerinde tam bir Tatardılar ama ben onları tanımıyordum. Bugüne kadar da kendileriyle hiç karşılaşmamıştım. "Tatar , Tatarnı kıdırıp tapmalı" sözüm şimdi gerçekleşe edi. Kelkenler halis mulis Tatarın ta kensiydi. Men kıdırdım Tatarnı Malatya’da ama başka bir yaşlı Kartbabay Tatar, meni tapgan edi mında.
Yaşlı kartbabayın betine aruvce karadım. Tıpkı babamga oşaydı. Rahmetli babamnı hatırladım. Duygulandım. Kartbabayı, sanki Rahmetli babayım tirilgen (dirilmiş) yanıma kelgen gibi hasretle kucakladım. O pamuk ellerinden öptüm. Apakayına(hanımına) ve oğluna "Hoş geldiniz" deyip makamımda ağırladım. "Ne içersiniz. Sıcak soğuk , kahve "dedim. "Balam bır şayını (çayını) işeyik "dedi kartbabay.
Dünyalar benim olmuştu. Tatarnı kökte ararken yerte tapgan edim. Rahmetli, babayımın bir sözü bardı; derdi ki "Kurban olam tipige, sürdü ketirdi kapıga." Bugün Malatya’da tipi yoktu, hava çok güzeldi; ama ilk defa tanımadığım bir kartbabay , bir kartanay ve birde ulları şalıştığım yerde meni ziyaretge kelkenlerdi. Hiç birevini de tanımıyordum. Ama konuştukça, dertleştik; çok ortak noktalarda tapıştık(buluştuk).
Kartbabayga "Meni mında nasıl taptınız?" dediğimde "Kartbabay "Şükrü ependi, torunum Ankara’da üniversitede okuy. Kırım derneğine zaman zaman gidip kele. Oğa Kırım Derneğinden siznin mında şalıştınızı aytganlar . O da bizge telefonda ’Kartbabay Şükrü Bilgili adında bir Tatar abimiz Malatya’da şalışa ketin ziyaret etin ’ dedi .Biz de şıktık saga keldik. " dedi. Ben de kartbayga ve oğluna "Sık sık görüşeyik. Tilim(dilim) şişgen (şişmiş) edi. Sayenizde tilimin şişkinliği ketti." dedim ve kartbabay ve ailesi yanımdan çok mutlu olarak ayrıldılar.
Geçen Perşembe Kartbabay yalnız keldi yine yanıma. Başbaşa oturduk. Daha derin konulara girdik. Karbabay, kartbabaylarının Kırım’dan, Romanya’ya, sonra Samsuna’a oradan da Balıkesir’e, daha sonra da Kırıkkale’nin Keskin’in köyüne yerleştiklerini, kendinin ise halen Keskin’de yaşadığını şu anda iki oğlunun da Malatya’da görev yapması nedeniyle burada bulunduğunu, ebiyinin Sungurlu’nun Tatar Mallesi’nden Şerifoğulları sülalesinden olduğunu ve Kırıkkale Keskin’e Kartbabasına gelin geldiğini, Sungurlu Kırım Derneğimizin Salman Köyünde yaptığı tepreşe katıldığını, hatta köyümüz Kalecikkaya’da 2002 yılında yaptığımız Hıdırellez Şenmliğine de katıldığını, Keskin’de polis olan köylümüz Hacı Mehmet Seçkin’le tanıştıklarını, Hacı Mehmet’in Babası Bahattin amcayla dost olduğunu ve Kalecikya’da Tuzcu Cabbar Kartbabayın kendilerine akraba olduğunu söyleyince" şaşırdım kaldım.
Kartbabayın sohbetine inanın doyamadım. Ben sordum o cevap verdi, o sordu ben cevap verdim. . Babamın resmini gösterdim ve babama çok benzediğini söyledim. Kartbabay, "Balam Tatarlar hep birbirine oşarlar(benzerler)". dedi. Kartbabayga Malatya’da bugüne kadar iki tane yüz yüze Tatar askerle, bir tanesi ile de telefonla tanıştım. Sonra da sizler gelip beni buldunuz." dedim. Kartbabay "Şükrü ependi ulum, ’Tatar, tatarnı kokusundan tanır.’ sen bunu bilmiy misin" dedi. İlk defa bu cümleni tuya edim. Karbabaynın bu sözlerini bir kenarga yazdım.
Kartbabayın sağlığını sıhhatini ve kaç yaşında oldunu sorduğum da "Balam yetmiş beş yaşındaman. Sadece ayaklarım avura.Bu yüzden tayaknan cüremen. Başka avurgan yerim yok " dedi. Ben de kartbabay’ga "Bizim köyde kartların hepsinin ayaklları avura. Henüz köyümüzde bu ayak avurması konusunda bir araştırma yasalmadı . Sadece ayak avurmasını köyümüzde işilgen sudan bola diyler. Rahmetli babayımın, halamın, amcalarımın ayakları da hep avurdu. Men ellibeş yaşındaman, menim de avurmaga başladı ayaklarım" dedim.
Burada işimizden doktor şıkkan babalarga bir tez araştırması beremen. Bu konuda bir araştırma yasarlarsa aruv bolur. Tezin konusu "Tatarlar, yaşlanganda ayakları neden avura(ağrıyor)?" Bu konu da araştırma yasagan barsa ve ayak avurması Tatarlarda irsiyetten keşken bir hastalık mı bana cevap berirlerse memnun bolurman.
Kartbabaynın ismini henüz yazmadım. Gurbet ellerde meni coklagan (yoklayan) ve meni (beni) çok memnun eden kartbabay, bir zamanlar Kırım Derneğimizin ve Vakfımızın Yönetiminde Kırım’a hizmet eden Recep İçin’in eniştesi Kırıkkale Keskinli Emekli İmam Yahya Torun’du.
Recep İçin kardeşim de sanırım şu anda Kırım’da . Malatya’dan eniştesinin , ablasının ve yeğenlerinin selamını gönderiyorum.
Aslında bu yazımın başlığına kartbabayın "Tatar, tatarnı kokusundan tanır." cümlesini koyacaktım. Sonradan vazgeçtim ve "Tatar ,Tatarnı kıdırmalı!(mı?)" dedim.
Şimdi hepinizge sorayman:
Men ve emekli İmam Kartbabay Yahya Torun gibi "Coco colanın tabıldığı(bulunduğu) her yerde";
"Tatar ,Tatarnı kıdırmalı (aramalı)!..(mı?)"
Şükrü Bilgili
Malatya
5.2.2013
Not: Malatya’ya geleli hiç yazı yazmamıştım. Bu yazı ile vira bismillah dedik. Hayırlısı olsun.Bazı kelimeleri Kırım Tatar şivesine göre yazdım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.