- 1066 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Yuva Yıkan Maydanoz
Bir boydan diğer boya dizilmiş polis barikatındaki sol gözler, üzerlerine doğru ilerleyen kalabalık topluluğa dikilmişken, sağ gözler de gazeteci ordusunu takip ediyordu. Önce hangi grubu dağıtmaları gerektiğine bir türlü karar veremiyorlardı. Gözü dönmüş kalabalığı dağıtmak kolaydı. Bol tazyikli suları ve en son model Doing 722 jopları ile on dakika içersinde herbirini bir köşeye savurabilirlerdi ammaaa, o hâlde de gazeteciler olanı biteni görüntüler, öğlene varmaz, dünyanın tüm internet sitelerine reklam olurlardı. Reklamın iyisi, kötüsü olmaz deseler de, mümkün olduğunca kötü reklam yapmama talimatı almışlardı. Ancak kalabalığın duracağı yoktu. Hele bir de öyle gürültülüydüler ki...
Kahramanımız gurubun en ön saflarında yer almıştı. Elindeki pankartı güllerle bezemiş, üzerine de büyük harflerle ’Eve maydanoz değil, Gül getirin’ yazmıştı. En ön sırayı kadına karşı şiddeti kınayan pankartlar almışsa da, bir nüans inceliğin pek fena olmayacağını düşünüyordu. Bu eylem için bir aydır hazırlanıyorlardı. Erkek baskısından, şiddetten ve psikolojik sindirmeden sıtkı sıyrılan tüm kadınlar ve destekçileri, el ilanları, internet anonsları ve ağız propagandası yoluyla toplanmış, günlerce konuşmalar, pankartlar hazırlanmış, gerekli kurumlardan izinler alınmış ve en sonunda sokaklara dökülmüşlerdi. Tabii olarak her kalabalığın içinde olduğu gibi, onların aralarında da taşkınlığa yatkın olanlar bulunduğundan, geçtikleri yollarda bir kaç kıvılcım çıkmış, bir kaç işyerinin de camı çerçevesi inmişti ama bunlar isyanın yan etkileriydi ve anlaşılmaz değildi. Yalnız bu polisler nereden çıkmıştı. Zaten artık hedef noktasına varmışlardı, konuşmalarını yapıp, beş on dakika halay çekip, evlerine dönebilirlerdi. Aslında kahramanımızın niyeti ateşli bir samba dansıydı ancak, diğr katılımcılar bunu pek uygun bulmamışlardı. Grup lideri ilerleyen kalabalığı bir işaretle durdurdu. Barikatın önündeki pos bıyıklı memur bu durumdan hiç hoşlanmadı. Eğer ilerlemezlerse, eğlence de yatacaktı. Siz hiç jop seslerinin çıkardığı o eşsiz müziğe, kadınların koro hâlinde eşlik etmesine şahit oldunuz mu? Eşsiz bir arya... (Neyse konumuz bu değil!)
Grup lideri, barikata doğru tek başına ilerledi. ’’ Biiyorsunuz ki, bu izinli bir yürüyüş, konuşmamızı yaptıktan sonra dağılacağız. Lütfen gerginlik çıkartmayın!’’ dedi ve cevap beklemeden arkasını dönüp kalabalığa karıştı. Barikatta bir hareketlilik başladı. Polisler birbirlerine iyice kenetlendiler ve saldırıya hazırlanmaya başladılar. Sonuçta karşılarında elleri pankartlarla, dilleri zehirli sözlerle silahlanmış bir sürü feminist vardı. Tek bir hamle yapsınlar, (hele bir yapsınlar, hatta ah keşke yapsalar) kendilerini erkeklerin egemen olduğu bir binada bulacaklardı.
Kahramanımız iki adım öne çıktı, pankartını yere indirdi ve elini cebine uzattı. Barikatta tekrar bir hareketlilik başladı ki; kadının cebinden yalnızca bir kâğıt çıktı. Ön sıradaki entellektüel memur içinden geçirdi: ’ konuşma metnini bile ezberleyememiş, gelmiş burada amazonluk taslıyor’ Düşüncelerin duyulmaması ne güzel...
Mikrofon geldi ve konuşma başladı:
- Biz, kadının tüm dünyada, özellikle de ülkemizde gördüğü bedensel şiddete, manevi işkencelere, baskıya, adına kader denen yazgıya karşı ayaklandık. Bizler cinsiyetler arası eşitlik için burada toplandık. Kadının hakkı olan eşitliği almak için ne gerekiyorsa yapacağız. Evde, okulda, işyerinde cinsiyetinden ötürü ezilmesine karşı çıkacak, bunun önüne geçmek için gerekirse uluslar arası kurumlara sesimizi duyuracağız. Nefesimiz ve ömrümüz yetmezse, bayrağı kızlarımıza bırakacağız.
Elindeki kâğıdı arkasındaki arkadaşına uzattı. Uzun bir metin olduğu için, aralarında bölüşmüşlerdi. Eğilip, yere bıraktığı pankartını geri aldı ve pankarta taktığı güllerden birini kopartıp, pos bıyıklı memura attı. Ne olduysa o zaman oldu, ortalık önce toza dumana karıştı, sonra sularla yıkandı...
Kahramanımızın mahkeme günü
Hakim: Anlat kızım
-Efendim, ben kararlıyım boşanmak istiyorum
-Mahkemeye yazılı getirdiğin sebepleri bir de sözle beyan eder misin?
-Elbette hakim bey. İki yıldır evliyim ve eşim son bir buçuk yıldır çalışmıyor. Geçimimizi benim ailem sağlıyor.
-Sen de mi çalışmıyorsun kızım?
-Hayır efendim, evi geçindirmek erkeğin görevidir!
-Çocuğunuz var mı?
-Yok. Gerek de yok!
-Anladım kızım, oturabilirsin...
Kahramanımızın eşi çağırılır.
- Anlat oğlum! Senin de diyeceklerin var mı?
-Var hakim bey. Eşimle dört yıldır tanışırız. Kendisini tutarlı bir eşitlik yanlısı olarak tanıdım ve ben de canı gönülden kadın erkek eşitliğine inandığım için çok çabuk kaynaştık. Eşim iyi bir aileye mensuptur. Ne kendisi, ne annesi hayatları boyunca bir gün olsun çalışmamışlardır. Değerli kayınpederimin maddi desteği ile mutlu huzurlu bir hayat sürdürmüşlerdir.
Efendim, tanıştıktan iki yıl sonra evlendik. Ben o zamanlar adı lazım değil özel bir kuruluşta iyi bir gelirle çalışmaktaydım. Evi barkı kurduk, ben eşekler gibi çalışmaya devam ettim. Gül gibi geçinirken, bir yandan da eşimin eşitlikle ilgili çalışmalarına destek olmaya başladım. Gel zaman git zaman ’ben bu eşitlikten niye yararlanmıyorum ki’ diye düşündüm ve işi bıraktım. Eşime de bunu gayet mantıklı bir şekilde izah ettim. ’Madem eşitiz, sen çalış, ben de ev işleri ve derneklerle uğraşayım’ dedim. Kıyametler koptu efendim. Ben nasıl erkek mişim, efendim karı parası mı yiyecek mişim, daha neler neler. Ben kararımı vermiştim hakim bey. Eşitlikse her ikimiz için de olmalıydı. Bu dönem içersinde eşim bunalıma girdiği için olsa gerek, çalışmayı red etti. Sevgili kayınpederim de bize bir hayli destek oldu. Allah razı olsun.
İkinci evlilik yıldönümümüzde olaylar iyice patlak verdi. İşi bıraktıktan sonra mutfak, ütü ve cam silmeyi ben üstlenmiştim. Evlilik yıldönümümüz için güzel bir masa hazırlamaya karar verdim. Tüm malzemeleri bir gün önceden alıp, dolaba yerleştirdim. Tam yemeğe girişecektim ki, maydanoz almayı unuttuğumu fark ettim. Üstümde mutfak önlüğü olduğunu fark unuttuğum için, olduğum gibi karşı markete fırladım. Taze maydanoz ve dereotu gelmiş. Bir de güzel duruyorlardı ki... Hemen birer demet aldım. Gelmişken bir şişe de şarap alayım dedim. Baktım Yakut alsam peynire para kalmayacak, bir şişe köpek öldüreni de kaptığım gibi eve koştum. Anahtarı almayı unutmuşum hakim bey. Zili çaldım. Eşim kapıyı açtı ki, afet-i devran. Ağzım açık kaldı, o kadar kısa zamanda nasıl da süslenmiş. Dimağım tutuldu. ’ Canım sana maydanoz aldım’ deyiverdim. Siz o maydanozların akıbetini aklınıza bile getiremezsiniz hakim bey. O gün bugün ayrıyız. Bir dakika yahu, ben maydanoza nereden geldim? Bir de üzerimde mutfak önlüğü ile dışarı çıktığım için yemediğim zılgıt kalmadı. Neymiş efendim, karı gibi adam istemezmiş. Erkek dediğin adam gibi olurmuş!
Anlayacağınız hakim bey, fikir çatışması içersindeyiz. İkimizin de eşitlikten anladığı şey apayrı. ben de boşanmak istiyorum.
Hakim:
-Yaz kızım...
YORUMLAR
her yazinda metaforu hissediyorum.
o kadar yszdim ama tarzim olmadi...
kendimde olmayan bu guzellikten ötüru kutlarim seni sevgili zeynepcim...
sevgimle
Zeynep Süberk
Ak istediğin yöne, kalem bükülmez.
Sevgimle canparem <3
''Şikayetim var cümle yasaktan
Dillerimi hakim bey bağlasan durmaz
Gelsin jandarma polis karakoldan
Fikrim firarda mapusa sığmaz eyvah'' diyesim geldi birden sevgili ablasian.
Haklısın.Haklı... Çok şey var belki de anlatılacak,ama susma zamanı. Hakim Bey! Susma hakkımı kullanabilir miyim?
- Hayır
- Neden?
- Cevap verme konuş, yoksa attırım seni.
- Nereye Hâkim Bey?
- Kadınlar nezarethanesine,nereye olacak.
-O zaman cezama razıyım.
Ben yaptım!
Karar:
Davanın ertelenmesine...
her şeye maydanoz olmamak mı lazım dedim:) anlamam ben ist mist işlerden insanlık
ortak payda olmadıkça :)
ve erkekler daha çok şiddete maruz üstelik :)))))
şaka bir yana yine hep olduğu gibi elmastan boncuk gibiydi sözcükler...
eline sağlık
Zeynep Süberk
Teşekkürler ve sevgimle : )