- 3149 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Yedi Kapı /Ahmet Küçükkerniç
Cehaletin hırkasını giyen karanlığın desturuna teslim olur!
Edebiyat ve sanat, hayatın kurgu ile gerçek arasındaki köprüsünü inşa eden asıl harçtır! Bu köprünün üzerindeki alfabenin sesi ise bir yazar için hikâyesinin toprağında kendi göğünü doğurmanın yazınsal tarifidir. Kaleminin yarattığı cümleler dağını okuyucunun dimağında gerçekle buluşturmak, yazarın emeğindeki o kutsi sesin cemre misali yüreğe düşmesiyle amacına ulaşır. Yere ayak basan her kelime artık yazarın okuyucusu ile arasında kurulmuş ortak dilin bereketine açılan kapıdır.
Ahmet Küçükkerniç’in Profil Yayıncılıktan çıkan “Yedi Kapı” adlı kitabı 294 sayfadan oluşuyor. “Ayrık” ve “Kan Sıcağı” adlı iki kitabı daha mevcut. Polisiye ve macera tarzı romanlar yazan yazarın bu kitabında ilk aradığım elbette macera, giz, sorgu ve finale dek heyecanı cümlelere dolayan bir anlatımdı. Ki bu beklentimin çok üstünde bir karşılama bana yazar ve kitaplarının tanıtımındaki asıl noktayı yeniden hatırlattı!
Kitabın kapak tasarımı Yunus Karaaslan imzasını taşıyor. Kapak tasarım, kitabın içindeki anlatımı açacak anahtarı taşıyorsa üzerinde, okuyucunun karşısına emeğin tali yoldan kurtulmuş izi çıkar ortaya. Ki her yazarın ortak amacıdır bu izi yarına silinmeden taşıyabilmek. Kapaktaki hâkim renkler gri ve siyah, kan kırmızının gizemine değdiriyor görselliği. Bulutların kapılar önündeki şahlanışı ıssız, sonsuz bir çölün koynuna serilmiş harman yarası gibi! Kitabın slogan cümlesi “Savaşmadan Şehit Olmadı.”’nın etkisi sanki kapıların eşiğindeki sarı toz bulutunun bağrından kitabın sayfalarına akıyor usul usul… Göğe açılan beyaz bir ışık huzmesi okuyucunun dimağında yeni sorgular doğuruyor. Sanki “Yedi Kapı” yı efsaneleştirecek gölgeler dizini, kapağın kıyılarına konuşlanmışlar; olacak cinayetleri kutsuyorlar!..
Yedi Kapı’nın önsöz ve yazar hakkındaki bilgi içeren giriş bölümü yetersizdi. Okuyucu önce gözünün önünü görmek ister. Bir okuyucunun elindeki kitapta aradığı ilk şey haritadır. Harita, derinliğine dalınacak olan sayfalardan önce alınacak oksijeni depo etme aritmetiğidir. Bu da kitabın elçiliğini yapacak olan bu bölümlerin doyurucu olmasıyla mümkündür. Kitabın açılan ilk penceresi ne kadar ayrıntılı ve aydınlatıcı olursa onu okumaya talip olanların ruhu o kadar doymaya hazırdır. Yazar hakkındaki yetersiz tanıtım ve önsözdeki kısa akış okuyucuya ilk izlenimde penceresi buğulu bir camın kaygısını taşıtmakta! Okuyucunun pencereden içeridekileri görme arzusu, pencerenin netliğine kattığı derin duruşta saklıdır.
Kitabın konusunun özgünlüğü onun sayfalarında dolaşırken ki heyecanın yol göstericisi oluyor. Tebrizli Şemseddin’in ölümünü bir kitap altında toplayan ilk eser sanırım bu çalışma. Tebrizli Şemseddin asıl adıyla Tebrizli Muhammed’in öldürülüşündeki sır perdesi, kurgu ve gerçeğin toprağına yansıtılarak finale kadar nefes aldırmadan kendini okutan bir eserin hakkını veriyor. Öyle ki hangi bölümün kurgu hangi bölümün gerçek olduğunu bir süre sonra anlayamayacak bir haleti ruhiyeye bürünüyor insan. Bu gönüllü karmaşıklığın tadı okuyucunun da katılımıyla finale kadar kesintisiz devam ediyor. Kitabın yangınla başlayan ve ölümün bile öldüremediği gizem ile biten yanı müthiş bir keyif ve heyecan yaşatıyor okuyucuya.
“İnsanlar sevgi yoksuluydu ve bu yoksulluk, dünyanın bütün altınlarına sahip olunsa bile geçmezdi. İçinde sevgi barınmayan, hoşgörü filizlenmeyen bir ruh, ancak nefsanî ideallere makûm olur ve cehennem ateşinin sonu gelmez azabıyla yüz yüze gelirdi…” syf:148 Yazar Ahmet Küçükkerniç’in kitaptaki bu söylemi, anlatımın mayasını oluşturan ve rollerin adını koyan asıl meâldi. Kitap, kin duygusunun dedikodu kılıcı ile bileylenip; masum insanların ve çevresindekilerin katlini hiç düşünmeden veren bir dönemin kanlı ırmağını akıtıyordu sayfalarının arasında! Cinayetler zincirinin bir ucu teslimiyetin manevi denizine diğer ucu da iktidar ve nefsî hesaplaşmanın paslı duvarına değiyordu. Zincirin bir ucunda Mevlana’sına ihanet etmemek için başını ortaya koyanın onurlu duruşu diğer ucunda ahlaksızlığın, kendisi olmayana göz dikmenin kanlı kulaçlarını büyüten hırsı vardı.
Mevlana’yı ve Tebrizli Şemseddin’i anlatan birçok kitap var ve her anlatım kendi tarzının kıyısında okuyucusuna ulaşıyor. Kitabı ilk aldığımda yine bu anlamda bir paylaşımın olacağı kanaati hâkimdi. Kapak tasarımındaki davet kitabın ilk sayfasından finaline dek sürecek o soluksuz yolculuğun habercisiydi aslında.
Tebrizli Şemseddin’in gövdesinden koparılan başı; aslında insanlığın Habil ve Kabil’den beri süregelen kardeşlik, dostluk ve yoldaşlığın hırsa, kine ve nefret bataklığına gömülüşünün öyküsüydü.
Tebrizli Şemseddin’in koparılan başı, dosta ihanet etmeyenin son nefesine dek Allah yolunda biriken inancını yine Allah yolunda savaşarak kucaklamasının adıydı.
“İnsanın gölgesini kaybetmesi üşümesi demektir.” syf:250 Gölgesini kaybeden insanın iliklerine dek üşüdüğü yerde yanmayı öğreteceği an’ın kesitlerine göz kırpıyordu bu cümle! Gerilimin zirve yaptığı anda cümleler okuyucunun izdiham oluşturacak sorgularına bir sis bulutu oluyor sonra yine aynı anlatımın güneşe bakan cümleleri dağıtıyordu bulutları!
“Bir ölüyü asla ölümle korkutamazsın. Ben ölmeden önce ölmüşüm…” syf:163 Şemseddin Efendi’nin Alamut fedailerine karşı kullandığı en keskin kılıçtı bu cümle! Bu cümlenin gölgesi cinayetlerinin aymaz karanlığı ile beslenenleri tek tek susturacak zırhtı. Ve yazar anlatımının kalesini bu cümlenin felsefesinde örüyordu. Tam teslimiyet, insanın karşısına çıkan olaylardaki pusulasıydı belki de …
İlk defa bir korkunun varlığında en cesur gözyaşlarımı döktüm. Gerilimin hat safhada olduğu bir an da insanın içindeki bir ırmak huzura akar mı? Akarmış… Cinayetlerin, dedikodunun, iç hesaplaşmaların ve ölümlerle anlaşma yapan inanç haramilerinin bir güneşin etrafında tek tek dökülüşünün özetinde yeni bir hissi keşfedişin başkenti oldu bu kitap.
“Yedi Kapı” 36 Bölümlük kesitlerle okuyucuya açıyor penceresini. Ve benim dikkatimi çeken bölüm geçişlerinde okuyucuya beyin fırtınası yaptıran esişler! Her bölüm bir öncekinin devamı olmalı kaidesini bozan bir yanı var. Ama bu farklılık okuyucunun zihnini daha da zinde tutmanın akılcı yolu olmuş bence. Sanki gözünüzün önünden geçen film şeridini değiştiren el, size bir fırsat sunuyor. Kitabın içine dâhil olma fırsatı! O anlatımdan kopmamak için dikkatin dorukta sunulduğu tam bir düşünsel fırtına.
Cehaletin hırkasını giyen karanlığın desturuna teslim olur! Şemseddin Efendi’nin kuyuya atılan başsız bedeni ruhunun evrene bir ışık olup büyümesini engelleyemedi. Hırslarının kurbanı olanların seferi korkunun yol ayrımında son buldu.
“Şems’in ölümü nefsin ölümüydü…”
Not: Yazı Kün Edebiyat Dergisinin 2013 Ocak/Şubat sayısında yayınlanmıştır…
Mehtap ALTAN
YORUMLAR
Ne Şems imiş...
Yaşanmış hikayeyi anlatmaya doymadı şu yazarlar.
Mehtap Hanım; ilk iki satır yine abartılı cümlelerle dolu. Sadeliği ne zaman bulacaksınız bilmiyorum. Abartı, sanata ve edebiyata bir artı değil, zarar verir. Neyse bol kazancı olsun yazarın.
Şimdi kitabın yazarı atlamasın konuya, geçen olduğu gibi :) Eleştiriyi hazmedemez Allah korusun...
Eleştiri yine size. Biraz sadelik...
Her şeyden önce seçilen tema derin bir araştırma gerektiriyor. Bu bağlamda düşündüğümüzde romanın emek üzerine inşa edildiği kesin...Tanıtım yazısı bende yeterince merak uyandırdı..teşekkürler Mehtap hanım...Sevgi ile kalın...
Mehtap ALTAN
Güzel tanıtımlarla kitap okumaya teşvik olan duruşunuzu ve emeklerinizi kutlarım.
Sevgilerle
Mehtap ALTAN
Çok çok teşekkür ederim Sevgili Müjgan Akyüz...
Merhaba Mehtap hanım,
Kaleminizin sihrini ve yüreğinizin samimiyetini çok iyi bilenlerdenim. O kadar nadide ve içtenlikli sözcükler sarfediyorsunuz ki, eserden çok, sizin söylemleriniz ön plana çıkıyor...
Bir de anlatımlarınızda samimiyet ve teslim olma var. ...Kendiniz gibi duygular...Bütün yüreğinizi koyarak ifade ettiğinizden, paylaşanlar rahatlıkla kendini bulabilmekte...
Sade bu değil elbette. Sözcüklere, temel anlamlarının yanında, ince bir letafet, nezaket ve farklı bir duygu tadı yüklemektesiniz...Rencide etmeyen, ürkütmeyen, üzmeyen...Okuyanlarda tatlı bir katarsis, fevkalede bir serbest çağrışım duygusu oluşturmakta...
Bütün bunları niçin yazmaktayım? Gerçeğin teslimiyeti...Hayli zamanımı alan bu kelimeleri sizi pohpohlamak için yazmamaktayım elbette...Sizin de buna ihtiyacınız yok zaten...Ne var ki sorumlu ve sanat duygusuna sahip birinin gerçeği teslim etmesi çok önemli...
Bu yüreğini koymuşlukla en menfi yazılara bile taraftar toplayabilirsiniz...Fakat sizin öyle sıradan yazılara bu kadar kendinizi adayabileceğinizi de sanmamaktayım...
Çünki haklının ve iyinin,güzelin yanında yer alacak nadide karekteriniz ve sevgi ile yoğrulmuş merhametli bir yüreğiniz var...
Tanıtımını yaptığınız eserler hakkında elbette ki fevkalede bir gözleminiz ve sağlam tezleriniz var...
Fakat gördüğüm kadarı ile İslamiyet hakkında derinliğine üst ve ince bilgilerde(tasavvuf, kelam, tarikat, hakikat vb.) eksiğiniz var.
Bu eserleri o yönüyle irdeleme imkanından uzaksınız. Bu yüzden malum konularda kitap yazanların eksiklerini görememe imkanından uzaksınız.
"Bu yazarımızın eksikleri var" şeklinde kesin hükümde bulunmak istemem. Ancak olmadığının irdelenmesi gerekir bence...
Yeri geldği için söylemek durumunda kaldım. Acizane din ve dinler hakkında yeterince okudum. Diğer ince bir husus da İslam dini hakkında yazı ve kitap yazmanın bazı veballeri var.
Birincisi, kar amaçlı olmamalı, hakikatlere ışık tutma adına yapılmalıdır.Diğer hususları da şimdi söylemek istemiyorum. Belki daha sonra...
Sizin, son dönem edebiyat çalışmalarına büyük ve müspet katkılarınızın olabileceğini düşünüyorum... Kendi tarzınızı kendi eserlerinizi yazarak ebedileştiriniz..Bunları laf olsun diye söylememekteyim...
Çünki vebal altındasınız bu yeteneğinizle tarih önünde...
Ben tüm kalbi duygularımla teşekkür ediyorum öncelikle...
Sonra da tebriklerimi gönderiyorum...
Siz de kendinizi lütfen tebrik ediniz...Kendinize saygının ve en büyük borcun bilincinde olarak...
Saygılarım "bir yudum" insandan biri olan kaleminize...
Mehtap ALTAN
Dini bilgi konusundaki eksikliğimi bende kabul ediyorum babacığımın kızı olamadım bu konuda hiçbir zaman!..
Bildiğim Yedi Kapı'da tasavvuftan çok bir cinayetin arkasaındaki sır perdesinin yazar tarafından aralanışındaki edebî duruştu...
Ki ben okuduğum kitapta hissetmediğim hiç birşeyi dökmem cümlelere... Bilgimin ve duygularımın yettiği yere kadar açarım kanatlarımı...
Kendi eserlerim bir duvar dibinde bekliyor şefkatli bir soluğun ona hadi demesini!
Sevgili Seyfettin KARAMIZRAK bugün ki kâr'ımsa eksikliğin duldasından mânânın kuyusuna sızıp tamlanmayı beklemek belki de...
Saygım ve elbette sevgimle...
Gönülden teşekkür ediyorum...
Entellektüel-41
Saygılarımla ...
Mehtap ALTAN
Onların ilk çığlıklarına dokunmak çok güzel Sevgili Davi...
Ahmet Küçükkerniç çok iyi bir polisiye yazarı
Yedi Kapı'yı okuduğumda ilk defa korkunun kanatlarına çekinmeden yasladım yüreğimi...
Kitap okuyucuya çok garip duygular hissettiriyor...
Kitap hakkında yazdıklarım minik bir girişti aslı sayfalarındaki emek de saklı...
Sevgimle...
tarihi kaydederken kapı arkasında unutulan kesitler vardır. bu çalışma da, o unutulan kesitlerden birine ışık tutarak farkını ortaya koyuyor.
ilgi çekici.
emeğine sağlık Mehtap
tebrik ederim...
Mehtap ALTAN
teşekkür ederim gönülden...
Kitabın konusu her ne kadar daha önce çeşitli yazarlar tarafından ele alınsa da, verilen pasajlardan yazarın olukça etkili bir anlatım dili kullandığı hemen göze batıyor. Kapağın renk tonlaması, konusuna da çok uygun düşmüş ve slogan da kanca dediğimiz tarzda. Bir de bunlara Muhteşem bir Mehtap Altan anlatımı eklenince insanın hemen bir kitap evine koşası geliyor, (sanırım Ahmet Küçükkerniç bu yazıyı görseydi ön söz konusunda Mehtap Hanım a oldukça ısrarlı olurdu) Bu arada insan düşünmeden edemiyor bu kadar kitap tanıtımına ustaca imza atan Mehtap Altan ın kitabına ne zaman bir tanıtım yazısı yazmak nasip olacak? Bu vesileyle Ahmet Küçükkerniç Bey i yeni kitabından dolayı tebrik eder, başarılar dilerim.
Mehtap ALTAN
Türkiye'de bir ilk bu kitap...
Yani baştan sona Şems'in ölümünü işleyen ilk kitap!...
Bir kitabım olacak mı bilmiyorum ama kitapların koynunda kıvrılmış büyüyor yüreğim ve bu bana çok iyi geliyor...
Çok değerliydi düşünceleriniz teşekkür ederim...
Değerli Arkadaşım.
İlginç bir kitaba benziyor bahsettiğiniz kitap. Tanıtımını da çok güzel bir şekilde dile getirmişsiniz. İlk fırsatta okumaya çalışacağım.
Teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Mehtap ALTAN
Düşünceleriniz için teşekkür ediyorum...
yazan yüreği kutlarım ben, çok iyi olmuş.“Şems’in ölümü nefsin ölümüydü…”ençokta burası benim favorimdi.
Mehtap ALTAN
Teşekkür ederim düşüncelerin için...