- 847 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sahnedeki Kuklalar
Hayat, yaşadığımız bu evrenin kimlikteki ismi miydi gerçekten?
Yoksa biz bize vadedilen yaşantılarla göbek adı mı veriyorduk kendimizce. Yaşadığımız her güzel şeyin ardından, içimizde filizlenen sevdaya şükreder gibi "hayat sevince güzel " derken, her hüsran arefesinde "batsın bu dünya" dedirten sebep neydi?
Oysa hayat hep aynı yaşantıların farklı oyuncularla ısıta ısıta önümüze koyduğu bir kısırdöngüden ibaret. Yani yaşadıklarımız yüz yıllar öncesinde de vardı, yıllar sonra da olacak. Böyle bir hayatın yeni bir sayfada kendisini tekrarlaması neden?
Aşkı en iyi yazan mı kazanıyordu, en iyi oynayan mı?
Hayat bütün senaryoları kendisi hazırlayıp bir oyun mu oynatıyordu bize?
Hayyam’ın dediği gibi;
"Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta, kuklalarda biz
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;
Bittimi oyun, sandıktayız hepimiz."
"Hayat, yıllarca söylenen şarkıları farklı melodilerle, farklı seslerle çalıyordu." Sanat, sanatçının ruh halini dışa yansıtmanın yanında, evrensel olan,en mükemmeli arayıp bulmaya çalışan bir divan şairi gibi Leyla ile Mecnun’u defalarca kez yazdırıyordu.
Amaç en güzel yolla anlatmak, en güzel üslubu kullanmak değil midir?
Aynı şeyleri, en güzel şekilde yaşamak değil miydi arzu ettiğimiz?
Bugün en iyi bildiğimiz şair, en çok sevdiğimiz yazar, en çok dinlediğimiz sanatçı bizden farklı sunulan hayatların değil, bizim de içinde olduğumuz oyunun oyuncularıydı.Onlar, hayatın farkındaydı.
Basit bir oyun olmadığını ve bittiğinde yeni oyuncuların yerlerini alacağını bildiklerinden en iyi şekilde oynamaya çalıştılar, iz bıraktılar geride.
Bildiğimiz birçok yolun sonunun ne olacağını düşünmeden kaç yol ayrımında bıraktık onca şeyi,bazılarımız unutamadık, bazılarımız değerini bilemediğimizin,kırdığımızın, geride bıraktığımızın yasını tuttuk gecelerce. Bir ömür bizim olacak sandığımızı yitirince,türkülerde bulduk kendimizi,
Neşet Ertaş ne güzel söylemiş ;
"Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin "
Sözlerimizi biriktirdiğimiz kumbaranın gün geçtikçe hafiflediğinin farkında olmayarak kırdık,tutamadığımız sözlerin günahını çekmemiz bu yüzden işte."
Bütün açıksözlülüğüyle dile dökülüyorsa her şey ve bütün inatçılığına rağmen söylenmesi gereken bir şey varsa; bunu da söylemiştir şairler. Ümit Yaşar hatta şöyle demiş; yaşanmışlığıyla ortak olduğumuz dizelerinde;
"Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu ..."
Bugün imzalanmış aşk senetleri kaldıysa elimizde gidenden ve hiç bilinmeyen şarkılarda sustuysak ikimiz bakmaksızın gözbebeklerimize;
kimsenin suçu yok.
Hayat bazen "ayrılık" ismini de kullanır,bazen umut" olur çalar kapımızı, yitirdiğimiz nice nefeslerde can bulduğunda yeni bir güneş doğar; aşk adını alır bütün şiirlerde.
Bir Hint filminde konu şöyledir; konuşamayan ve duymayan bir genç zengin bir ailenin kızına aşık olur. Genç hem komik, hem zorluklar içinde babasıyla hayata tutunan hem de bütün insanlara yaşama sevinciyle örnek biridir.Kız ona aşık olur fakat kızın annesi birlikte olmalarını istemez.Sonra gencin babasının şoförlük yaptığı ailenin otizm hastası kızıyla arkadaş olur bir süre.İkisi de seslerin, sözlerin dışında yalnızca gözleriyle anlaşarak aşık oluverirler.
Kız ise başka biriyle evlenir fakat mutlu değildir. Çünkü hayatına almayı seçtiği insanla paylaştığı her şey tamdır fakat aşk yarım kalmıştır.
Aşk yalnızca dilden dökülen sözcüklerle değil, bazen gözlerde gizlenmiş bakışlardaydı.
Çok sonra anladı ki;
yarım bıraktığı oyunu bir başkası tamamlamıştır.
Yaşadıklarımız çok önceleri de yaşanmış, yıllar sonra da yaşanacak. Biz göremesek de oynadığımız oyunlar tekrar tekrar çekilecek, bizim dinlediğimiz türküler,okuduğumuz şiirler; hala aynı duygularla farklı insanlara seslenecek.
Hayat türküsünü çalacak yine, bebekler doğacak, insanlar ölecek. Yeminler edilecek, günahlar işlenecek.
Ve sahnede görevi biten her kukla gölgesini de alıp gidecek sandığına.
"Hayat, her şeye rağmen daha güzelini oynayabilmemiz için bir şans verdiyse,en iyisini yapmak bizim elimizde..."
Nuray Kaçan- Yabancılaşmış Kuklalar’dan...
YORUMLAR
Yazınız güzeldi. Hem güzel, hem de okurken düşündürücüydü.
Bir çok eser okudum. O bir çok eserin sahneye konulmuş halini de izledim.
Çeşitli sanatçılar tarafından da sergilendi... Ama şu an sorsanız bilmem hangi oyunun şu sahnesinde ne oldu diye söyleyebilirim. Fakat o rolü kim oynadı diye sorsanız, yanıt yok.
Bu demektir ki her zaman oyuncudan önemli olan, oyunun yazarıdır Sn. Sihirli Kalem.
Sihirli Kalem
Gönülden teşekkürler...