İyi niyet.,
İyi vakitler ve bütün iyi zamanlar sizinle olsun.
Biliyorsunuzdur, soru soruluş şekline göre, cevabı şekillendirir. Yani bir nevi mekanikteki otomatik kavramının yazılımı veya kurgusudur. Daha açıkçası, soruyu sorarken almak istediğiniz cevap şeklini siz belirlemiş olursunuz. Yer çekimi kanunları ile iyi haşır neşir olanlar, hacim ve kütle hesabını iyi bilip, rüzgarın kuvvet ve yönünü hesap edebilenler, kütlenin istikametinin istediği yöne alabilir ve istediği şekilde sevk ve idare edebilirler.
Edebiyat, bütün bu makro alemin minyatürüne teşbih gibidir. İçerisinde bütünü veya bütüne gönderme formülleri, zikzaklar, kavisler, üçgen paçaları, geometri ve mantık dışı matematik ancak ahenk ve estetik vardır. Soru, sorular ve cevaplar her ne kadar bir birlerini tamamlayan tümceler olarak görünse de, bu işlevini yaparken yeni yeni soru ve cevaplara hamil olarak belleğimize teveccüh ederler.
Bazı sorular uysal bir cevaba muhtaç, açtır ama bazı sorular vardır ki, bir harbe, bir infiale, (maazallah) büyük bir arbedeye de sebep olabilir. Sorular ve cevaplar barışa, sulha sebep olarak sık sık yer ve nöbet değişikliği yapabilirler ki, bu genellikle vaktin hükmettiği kader olgusuna katkı olarak ilk hareketin mahreci ve o merkezin kastine, niyetine münhasıran vücut bulur. Kişi kesbettiğinden nasiplenir, kısmet bulur! Da diyebiliriz.
Örneğin; “İyi vakitler ve bütün iyi zamanlar sizinle olsun. “ derken neyi ve kimi veya kimleri kastetmiş olduğumuzu hesap ederseniz o temenniden o kadar almış olursunuz. Cümle dar bir kalıpta da olsa, okuyucuya göre çok geniş bir perspektifi veya bir nokta, virgül yada bunların çoğulu tahmin ve tahayyüllerinizle enfüsi mülahazalarda izan ve anlayışınızı sınırlandırırsınız. Rahatınıza tercih keyfiyetiniz olduğu kadar, bir cümleyi anlamaya , yorumlamaya çalışırken de, onu anlamlandırma kalıplarını şekillendirmeye, zengin veya fakirleştirmeye, iyiye, güzele yada olumsuzluğa atfetmeye tercih ve teveccüh keyfiyetiniz vardır.
Oyunu kuranlar, kurallarını da belirler. Eğer ben bir oyuncuysam belli ve açık kurallara bihakkın uymak zorundayımdır ancak, söz konusu olan yaşam ve hayatın ta kendisi ise “özür dilerim!” ben asla bir oyuncu olmayı, rol yapmayı veya figüran olmayı asla kabul etmem ve etmiyorum! Zamanın en küçük bir dilimi bir sayha belki, öyle bir andır ki, insanlığımı, vakarımı iktiza etmem, göstermem gerekiyor., Söyler misiniz nasıl rol yapabilirim? Bir hayat kurtarmaya giderken ona özel kıyafetler edinmeyi ve kuşanmayı akıl etmeyecek kadar düşüncesizim. Veya bir cümle ile bir dosta, sevgiliye hasretimi, muhabbetimi ifade ederken, yetersiz olduğum kanaatine kapılarak ve adeta “daha güzel ne kadar ifade şekli varsa, onları da kastediyorum dercesine,” nokta, noktalı virgül, iki nokta ve devam eden noktalar, virgüller hasrediyorum.
Edebi metinlere özeniyor, yani yaşantımı bu dille ifade etmeye, yazıya dökmeye çalışıyorsam, gerçek öz benin düşünce ve tahayyüllerini resmederken, (reddetmiyorum ama) vaki edebiyat kurallarını olduğu gibi alıp kullanmam pek mümkün olmayabilir. Dalgıçların çıkardıkları, madencilerin buldukları hamdır, işlenmemiştir ki, onu onun sonrasında, sanatkarı, erbabı göz alıcı, cazibeli, işe yarar şekle sokar, sokabilir. Yani edebiyatçı tek başına hiçbir şeydir velev ki okuyucu onu yorumlamasın. Demek oluyor ki bir metnin cazibesi nokta ve virgülü ile değil, gönderdiği düşünce yollarına varıp dönmekle, düşüncede bir hak için ölenle ölmekle, sevinenle sevinip gülmekle ve insancıl olmayan nümayişlerin, haksızlığın, adaletsizliğin karşına sarsılmaz bir kaya gibi durmakla oluyor, değil mi?
Ahrazın (kekeme) dilinden anlayan zekaya hayran olmamak mümkün mü! Yeter ki, iyi niyet olsun, kastı aşan eylem ve söylemler olmasın, yoksa insan insanla her halükarda anlaşır.
Selam, sevgi, saygı ve muhabbetlerimle.
Mehmet Sani Özel
11.03.2008
YORUMLAR
tebrik ve teşekkürlerimi sunarım.
ahraz ve kekemenin aynı anlama gelmediğini sanıyorum tekrar gözden geçirirseniz iyi olur kanısındayım.
saygılar...