Bu Dayağı Yiyenden Hayır Gelmez
Arkadaşım devamlı takıldığı kahvede, bende tesadüf olarak, masanın dördüncü bacağı olmuştum ve tam okeye dönüyordum ki...
Bir nara sesi ile irkildim, herkes gibi sesin geldiği yere doğru baktım.
Kahvenin kapısında iri kıyım, kirli sakallı, pala bıyıklı, siyah paltosunu omuzuna atmış, bir adam avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Yanımda ki arkadaşıma ne oluyor dercesine şöyle bir baktım.
Bana bir göz atıp, kulağıma eğildi ve bizim mahallenin pisliği kendini kabadayı sanıyor. Her akşam aynı terane, sesini çıkarma şimdi olacakları seyret.
Adam ayakta zor duruyordu, dengesini şöyle bir ayarladı, yanan sobanın başına kadar geldi. Bütün masalarda oturan kişilere sanki gözleriyle kurşun sıkar gibi öyle bir baktı ki.
İçimden belanın tam ortasına düştük diye geçirmeye başladım.
Tekrar narayı patlattı, sesi sanki gök gürültüsü gibi çıkıyordu.
Kahveci adamın yanına koşarak geldi, omuzunda ki siyah paltoyu saygıyla aldı.
Maganda coşmuştu bir kere ayakta zor durmasına rağmen, magandalığı elden bırakmıyordu.
Tekrar bir nara patlattı, bu seferki on dörtlü tabancadan çıkmış, domdom kurşunu gibiydi.
Bu kış günü adam kısa beyaz bir gömlekle geziyordu ve gömleğin düğmelerini yarısına kadar, fora etmişti.
Benim üzerimde ise mübala olmasın ceketin altında iki kazak vardı.
Adamın elinde kocaman pala tipinde bir bıçak belirdi, onu havada şöyle birkaç kere salladı.
Kahvedekiler yavaş yavaş ayağa kalkarak kapının yolunu tuttular.
Arkaşım bizde çıkalım der gibi, bana tekrar göz kırptı.
Bu çam yarmasına valla ne yalan söyleyeyim, korkumdan bakamıyordum.
Bakılacak gibi değildi ki, kendine baktığımı görse vay!
Sen bana demek yan baktın, muhabbeti yapabilirdi..
İşte o zaman ayıkla pirincin taşını.
Bende herkes gibi dışarıya çıktım, arkadaşım bir sigara uzattı ve başladı anlatmaya.
Bu pislik, her akşam kahveye kafası iyi gelir, basar narayı hepimizi dışarı çıkarır.
kahvenin sahibi, Recep amca ona kendi elleriyle bir kahve pişirir, bu insan müsvettesi de kahvesini yavaş yavaş içer, ondan sonra biz kahveye gireriz. Herkes kaldığı yerden, oyununa devam eder. Bu durum yıllardır böyle, alıştık işte...
Bu pislikte aslında yürek yokta, millet uymak istemiyor.
Çamura taş atma üzerine sıçrar misali.
Ama bir gün belasını bulacakta bakalım ne zaman.
-Bu yarma ne iş yapar?
-Ne iş yapacak dolmuş şoförü onun bunun arabasında direksiyon sallar, öbür şoförlere yalakalık yapar. A
Akşam buraya kafası iyi düşünce, bu garibanlara külhanbeylik yapar.
Senin anlayacağın, tutturmuş bir yol gidiyor.
-Bu yarmanın vukuatı galiba çok ki millet bu kadar tırsıyor.
-Yok bee!
Bu pislik etrafa hava atmaya bayılır, şu kadar hapis yattım.
Bu kadar damda kaldım ayakları, inceden inceden mevzuya girer.
Gören de harbiden bir suç işlemişte hapse girmiş sanır.
Hapse neden girdi?
-Neden olacak puşt yaşlı bir kadını çiğnedi.
Hop üç ay, bir çocuğa çarptı, hop üç ay.
Trafik cezası kapsamında verilen komik cezalar.
Bu pisliğini başka türlü suçmuş gibi kendini tanımayan avellere anlatır, işte onlar da bu şerefsizi gözünde büyüttüler.
Kahvesini içse de içeri girsek, valla resmen buz tuttum.
-İçerde birisi var.
Onun dışarı çıkmasını bekliyor.
Hergele, kahvesini yalnız içmeyi severmiş, kahvedekileri onun için, dışarıya çıkarıyormuş.
-Dışarı çıkmayan kim?
-Yabancı galiba, bende ilk defa görüyorum.
Bak kahveciyi adamın yanına yolladı, Recep amca adama dışarı çıkmasını söylüyor.
Adam hiç oralı olmadı, Recep amcaya el kol işaretleriyle bir şeyler anlatıyor.
Bak bak!
Zebani oturduğu sandalyeden kalktı, adamın yanına elinde ki sallamayla gitti ve hayda!
Sallamayı masaya vurdu.
Kahveci Recep amca tekrar adama dışarı çıkmasını söyledi ama adam hiç oralı olmadı. Adama baksana, çayını içmeye devam ediyor.
Bak!
Hapishane kaçkını bu seferde bıçağı adamın oturduğu masaya sapladı ve adamı zorla ayağa kaldırmaya çalışıyor.
Aman Allah!
Sende benim gördüğümü gördün mü?
Yabancı bıçağı teneke gibi eğdi ve kahvenin en arkasına attı.
Bak bak!
Şimdi de ayağa kalktı, yarmaya bir osmanlı tokattı attı.
Ulan yarma bir tokatta iki seksen harbiden yere uzandı.
Adam şimdi de yerdeki zeballaha yaradana sığınıp basıyor tekmeyi.
Abooo!
Şu zebaniden çıkan seslere bak.
Şarkı söylemeyi bilmiyor ama valla öküz gibi bögürmeyi çok iyi biliyor.
Tv’lerde öküz takliti yapsa, kesinlikle şöhret olurdu.
Yarma adamın elinden kurtulsa harbiden kaçacak, adamın sigortalar süper atmış,
yamultmadan bırakmaya niyetli değil.
Uf!
Şu kemik seslerini duyuyor musun?
Valla bunlar harbi kemik sesi, kırılmadık kemiği kaldıysa yarmaya helal olsun.
Ulan gözlerimle görmesem tövbe inanmazdım, şimdi de yarmayı sürükleye sürükleye kahvenin dışına karların içine attı.
Adama bak ya!
Masasına tekrar otudu, yarım kalan çayını sanki hiçbir şey olmamış gibi içmeye başladı.
Puşt sonunda kestaneyi çizdirmedi ama şükürler olsun, karizmayı tam çizdirdi,
’El elin yumruğunu yemeden, kendi yumruğunu balyoz zannedermiş.’
Adama helal olsun, analar ne aslanlar doğuruyormuş...
Vaşşş!
Gözümle görmesem vallahide, billahide inanmazdım.
Şu adamın gidip elini öpeceğim.
Ne oldu?
Gördüğün gibi elini öptüm adamın.
Kim olduğunu öğrenebildin mi?
Adamı kimse tanımıyor, birisini arıyormuş ama sağır ve dilsiz olduğu için kimi aradığını pek anlamadık.
Sağır ve dilsiz miymiş?
Evet konuşamıyor ve harbiden duymuyor ama adamda ne bilek ne yürek varmış.
Yarmaya ne oldu, karların arasında görünmüyor?
Birileri hastaneye götürdüler, her halde iki üç ay trafik cezası gibi hastanede yatar.
Yok! bu trafik cezası gibi üç ay falan kısa sürmez, eğer verilmiş sadakası varsa bir iki sene alçılar içinde zorunlu istirahat eder.
Dostum!
Söylemedi deme, bu dayağı yiyen adamdan, hayatta hayır gelmez.
Hastaneden eğer ölmeden çıkarsa bir kurban kessin.
CENGİZ DAMAR