- 411 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BENİM ADIM ŞİİR
(“Şiir nedir?” sorusunun türlü cevabı bulanabilir belki. Bizce şiir bütün tanımlara şamil, bütün tanımların üstündedir. Şiir, ancak kendisiyle açıklanabilir. Şiirin en iyi tanımı yine kendisidir)
Kadim çağlardan gelirim, insanlıkla biledir yaşım. Sırtımda türlü hırka, türlü kılıkla gezerim. Bazen apaçık görünürüm, bazen muammaya sinerim. Dil ifşa eyler sırrımı oysa gönüldür asıl yerim. Ben âdemoğlunun en eski yoldaşı, ben varken yoktu milat. Yoktu eser, yoktu kimsenin bir dikili taşı. Ben şölenlerin de ölenlerin de tek can yoldaşı. Sevinç de övünç de bana mahkum, bana mecbur.
Yanık bir sese yoldaş olurum bazen, bazen kopuzun tellerine vurur ellerim. Kılıç şakırtıları çalınır kulaklarınıza bazen, bir şelalenin huzur veren şırıltısı da… Bazen yalınayak gezerim bozkırları, ovaları, çölleri. Bazen mehtaplı gecelerde seyreylerim gölleri. Hece hece okunur kilimlerimde desenlerim. Hece hece işlenir sazımda dizelerim. Heceden soyunurum bazen geceye, Orhan Veli’m mahkûm etmez beni heceye. Elim cebimde ıslık çalarak yürürüm bir dem. Ölçülere, tartılara meydan okurum. Orada öylece bağırırım ortalık yerde, kaygısız, azıcık da saygısız… Terk ederim kalıplarımı, kalıplarıma sığmam bazen. Dağıtmışlığım olsa da zaman zaman, bu toprakların ekmeğini yemiş, suyunu içmişim. Toparlayıveririm, kılığımı, kıyafetimi. Edebimle gider Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı’na katılır, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü önünde saygıyla eğilirim. Çanakkale’de şehitlerine destan yazar, Sakarya’da türkümü yakarım. Anadolu’dan bir nefes verir bana Hacı Bektaş. Yüzyıllardır nefes olur düşerim kaç “can”ın, “eren”in ciğerine. Bazen bir himmet olur girerim derviş heybesine, gezerim bir ilden diğerine… Sulucahöyük’te Yunus diye görünürüm, ilahiye, naata, münacâata bürünürüm. Her satırımda her hücremde “aşk, aşk” diye inilerim. Yunus’tan el alıp Karacaoğlan’a varırım. Çukurova’da Mevlâ’mı sevmenin hazzını duyarım Leylâ’mı söylerken.
Bağdat’ta Fuzûlî olurum bir dem:
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabadan gayrı. deyip asırlar öncesinden şol kubbeye hoş bir sadâ bırakırım. Bazen dostlar divanında kimsesizliğimi öyle söylerim ki, üstüne bir dahi söylenecek söz yoktur:
Kimsesiz bir kimse yok herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım, yetiş ey kimsesizler kimsesi!
Bazen Köroğlu nârasıyla meydan okurum cihâna: “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” deyi. “Enel Hâk” derim bir dem, hallac pamuğu gibi ordan oraya atarlar, derim yüzerler. Çağdan çağa gezerim Galip Dede’nin şarkılarında udlara, kanunlara eş olurum bazen : “Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim” nakaratı ta o günleri bu günlere taşır. Namık Kemal’in kasidelerinde “hürriyeti” haykırır, Mehmet Emin’in dizelerinde “cenge gidenlere” yoldaş olurum. “Korkma” tembihiyle yüreklere bir kurşun gibi işleyen millî marş olurum bir gün. Beni çağırırlar, adım söylerler; düğünlerde, derneklerde, toylarda, törenlerde nazlı bayrağa karındaş olurum.
İşte böyle… Hiç beli olmaz ne kılıkla karşınıza çıkacağım… ır olur, yır olurum, koşuk olur koşma olurum, mısra mısra, beyit beyit, bent bent örerim ağlarımı. Ağıtlarla, türkülerle, ninnilerle kurarım gönüllerle bağlarımı. Derdest edilir hapsedilirim zindanlara, bazen de koparırım bağlarımı serbest olurum. Gönüldür yerim, gönüldedir. Aşk işlerim, sevda taşırım, hasretleri , acıları bağırırım. Dile gelirim, geçmişleri bugünlere çağırırım. Sesten, heceden, sözden ilmek ilmek örülürüm. Nehirden, zehirden, şehirden haberci… Hepsinden öte, hepsinden evvel, hepsine malik. Hem zahir, hem ahir, hep mahir… ille şiir ille şiir. Benim adım şiir...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.