2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
653
Okunma
ÇORBA ÇEŞMESİ
26.01.2013 sabahı TRT radyosunda günaydın programını izliyorum. Muğla’daki Çorba Çeşmesi tanıtılıyor. Biri üniversite yoluna, diğeri kent meydanına kurulan çeşmelerde çorba kaynatılıyormuş. Tencerelerde hem ısıtıcı, hem karıştırıcı mekanizmalar, çorbalar bitinceye kadar çalışıyormuş. Çeşmenin yanında yeteri kadar bardak ve Muğla gevreği bulunuyormuş.
Çeşmenin başında resmi görevli bulunmuyor. Çeşmeden yararlananların ayırımı da yok. Zengin, yoksul, öğrenci, kadın, erkek, büyük, küçük… Bardağını doldurabilen, gevreğini alabilen herkes çorbasını içiyormuş. Çorba almada sınır da yokmuş. Bir bardakla yetinenler olduğu gibi iki ya da daha çok bardak la doyan da olabilirmiş.
Sunucu, belediye başkanıyla söyleşiyor:
-Bu hayırlı etkinliğin adını hangi düşünceyle seçtiniz, örneğin vakıf ya da sebil daha uygun olmaz mıydı?
-Köylerde çeşmeler vardır. Susayan suyunu içer gider. Burada da ihtiyaç hisseden, çorbasını içsin gitsin istedik. Çorbasını içecek ama bu değirmenin suyunun nereden geldiğini düşünmeyecek. Çünkü alan el, veren eli görmeyecek. Köy çeşmesinden içen kişi, suyun nereden, hangi şartlarda getirildiğini düşünür mü?
-Yani üzerinde dumanı tüten kıvamında hazırlanan çorbayı bir ana şefkatiyle sunuyorsunuz
-Öyle de denilebilir. Algınızı beğendim. Çok güzel ifade ettiniz. Çorba çeşmesinden başka bir de evlere yemek dağıtıyoruz:
Muhtarların tespit ettiği evlere sıcak yemek götüren araç da sivil, görevliler de... Yoksulun kapısına yemeği bırakan görevli, zili çalıp “Afiyet olsun” deyip oradan süratle uzaklaşıyor.
Söyleşiyi dinleyince bir şekilde, kısa bir an, Muğla’da olmayı, bir elime çorba bardağını, bir elime Muğla gevreği almayı çekti canım. Çorbamı içtikten sonra da belediyeye uğrayıp, karınca kararınca çorbada benim de tuzumun olması için küçük bir katkıda bulunmayı düşledim.
Tabii, başkan ve onun şahsında emeği geçenlere takdir, tebrik, minnet ve teşekkürlerimi unutmadan…