Hastalıktan Hiç Korkmam
17. asır Osmanlı. Haksız kazanç,yolsuzluk, iltimas ve rüşvet almış başını gitmiş. O devrin iki kazaskeri; Rumeli kazaskeri Memikzade Mustafa Efendi ile Anadolu kazaskeri İmamzade’nin namı herkesçe malumdu. Rüşvet konusunda birbiriyle yarışan iki zevattı.
Bir gün divanda Subaşı Kara Abdullah Efendi her iki kazaskere de dua eder. Kazaskerlerin ne menem bir musibet olduğunu bilen sadrazam hayrete düşer ve duanın sebebini sorar.
Abdullah efendi:
-Ciğerparem, bir tanem, gözümün nuru kızım sıtmaya tutuldu.Hiç bir ilaç fayda etmedi. Hiç bir tabip derman olamadı. Baktım olmayacak sultanım, " ey sıtma, kızımı terk eylemezsen kazasker İmamzade’nin tüm günahları senin üstüne olsun " dedim. Sıtma hemen evladımı bırakıp kaçtı.
Sadrazam gülümser ve:
-Yaa! Niçin Memikzade’nin günahlarına havale etmedin?
Abdullah Efendi:
-Aman sultanım.Memikzade’nin günahlarını böyle basit bir sıtma için harcar mıyım. Maazallah kızımın vebasına saklarım.
Ben bu yüzden hiç bir hastalıktan korkmuyorum.Her hastalığı havale edebileceğim, bolca günahkara sahip bir ülkede yaşıyorum.
Yalnız, malumunuz her hastalığın ilacı ve dozajı değişiktir.Tüm mesele uygun hastalığa uygun günahkarı özenle seçmek gerekir. Hele hele, belli bir kesimin(!) günahkarlarından uzak durun. En onmaz hastalığa tutulsanız da; mübareklerin(!) dozajı fazla gelebilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.