- 543 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEDEN AĞLADIM
Anılar vardır neşe mutluluk dolu,anılar vardır elem keder dolu.İnsan biriyle sevinir biriyle yerinir.Ama ömrü olanda ikisini de yaşar,belki ölümle son bulur.
Demek ki diyorum bu bir Yüce Mevla’mızın kanunu yasası.Elbette insan her daim neşeli sevinçli mutlu kutlu olacak değil.Muhakkak bu gibi hallerin bir sebebten ötürü sonu ,nihayeti olacak .Eğerkim,bu haller böyle olmamış olsa,insanlarda ki yaşamın bu kadar inişli çıkışlı olmazdı herhalde.Ya hep sevinçli ha hep hüzünlü olduğunda belkide yaşam da yaşama benzemezdi.
İşte bir ömür geri dönüp baktığımızda böyle halleri yaşamışlığımızı anımsarız anarız.Ben burada koyduğum başlığın içtenliğine değinmek isteyeceğim.İnşallah halime gülmezler de yadırgamazlar da.
Evet yıllar, dokuz yüz elli beş, dokuz yüz elli altı da olabilir.Zira ben daha yedi sekiz yaşlarında bir çocukluk devresi yaşadığım zamanlar.
İşte sizlere hem sevindiğim hem yerindiğim devrimden iki özet geçmek istiyorum. Zira anılar mazi olsa da insanın her daim içerisin de yaşar durur, anımsadıkca da ya burdurur ya da güldürür.Demek ki beni ağlatan mazi hala beni burdurmakta.Belki sizlere yazım yapmak, o zamana bir kılıf olduğu düşünülebilir mi bilmem?.
Ailem kalabalık ama bayramlarda da görüşemediklerimiz oluyordu.Yalnız evimizde babam,anam ben ve küçük kardeşim var.Babam oldukca çalışkan kendi işini becerebilecek kadar iktidar sahibi biri.Anam! biraz düşündürücü.Babamın sayesine doksana çıkmış adı hiç inmemişti seksene.Ama acı tatlı beni bu yaşa getirmiş ve küçük kardeşimi de kel kör etmeden, analık görevini sürdürebiliyordu.
Ben oldukca yaramaz,afacan bir bastığı yere bir daha değmeğen biriyim.Ve köyümüzün cinoğlanı!.
Yaz kış köyümüzde rençberlikle yaşama ayak uydurmağa çalışan bizler, bırakın ayak uydurmayı,ayak atacak halde değildik o zamanlar. Eh zoraki bir yaşamın kahramanları idik.
Hatırladığım kadarıyla o mevsim güz mevsimi idi.Zira memleket hep güz işleriyle uğraş içindeydi. Elbette bizim aile de güz işiyle karma karışık olmuş ailelerden biriydi.
Anam babam ziraat işleriyle öyle karma karışık olmuşlar dı ki,soluk alacak halleri yoktu.O zamanlar bu günkü teknik, bu günkü bu bilim neredeydi ki.Yokluklar içinde süren zora ki bir yaşamdı o günler.
Kendi köyünün dışından kuruş gelir edecek bir durum bile yoktu milletimizin. Atalarımızdan kalan elli altmış dönüm kara toprağa bağlanıyordu bu yaşamlar.Bu toprağı işlersen biraz yüzleri gülerdi.İşlemesini bilmezsen adına muhanet kara toprak deniliyordu.
Bire bir kaç misli veren bu kara topraklar verdiğinden çok hizmet isteyen bir cins topraktı kısacası. Hizmeti sadece gücle kuvvetle oluyordu.Ne bir gübre ne bir yan hizmet olanağı bile bulunmuyordu.İşte bu koşullar içinde yaşamımızı idame ettirme çapası içinde olan bu toplumda bir fakir aile idik.
Belki de köle gibi çalışıp,açlıktan yarını ümit sanıp.hep yarına hep ileri dönük bir ümit beslemekteydik.Zira iki yakamız bir araya gelecek diye bir ümidimiz olsa da imkanımız yoktu.
Fakat burada bu acılı kederli duruma bir ara verip son zamanların yaşamını biraz inceleyip mercek altına alayım.
Yıl ikibin,Yaş gelmiş altmış küsürlere.Bu gün ummadığımız bir yaşamın hükmünü sürmekteyiz. Hani gurbetcide olsak mutlu kutlu bir yaşam yaşıyoruz.Burada şunu beyan edeyim ki,köle gibi çalışıp kral gibi hayat sürenlerdeniz.
İşte böyle bir günün akşamı, akşam yemeğine buyur etti evin hanımı.Yanımız da iki çocuğum var.İkiside gurbet elin bebekleri.Bu gün yirmi küsür yaşların gelmişler, tahsilleri de ileri bir halde.Çalışanı var yüksek tahsile devam edeni var.
Toplandık yer soframızın etrafına.Hepimiz de neşe mutluluk dört dörtlük.Tam o sırada evin hanımı büyük bir tepsi ile sofraya gelerek bizleri buyrun etti.
Büyük tepsiyi sofraya koyar koymaz baktım ki,tepside ki yemek değil,kendi yöremizde Islama !.Türkçe sözlükte “ papara”,Ekseri kuru ve katı ekmeklerin zayi olmaması için veya,ara sıra özlemini gidermek için yapılan bu Islama “papara” seyrek yendiğinde güzel oluşu söylenir.
İşte akşam yemeğine nasibimize çıkan bu ıslama,çocuklarım tarafından pek yüze göze alınmadığının farkına vardım. Islama biraz büyükce doğranmış ekmeklerden yapılmış,et suyu ile de güzelce ıslatılmış,üstelik haşlanan kemikli etlerin birazı ekmeklerin üzelerine dağıtılmış, birazı da başka bir tas içinde gene sofraya konmuştu.
Tepsiden sımsıcak, mis gibi ekmekli etli, karışık bir koku içimize kadar işliyordu. Hani eskiden duyduğumuzcası,yeme de yanın yat deyimini andıran bir hal.
Fakat iki çocuğum bu mis gibi ıslamaya”paparaya” biraz yan bakıp sofrada başka bir yemek derdindelerdi.
Üstelik anneleri de sofraya hem “mutardlarını mayonezlerini” getirdiği halde hala ıslamadan yeme zahmetine ermemişlerdi.
Şöyle iki çocuğumu gizli bir gözle bir bir seyredip,onların bu bollukta ki,vurdum duymazlıklarına şahit oluyordum.
İşte o an dokuz ellili yılların hatırası geldi gözlerimin önüne,gönlümün ışıldaklı parlak köşesine.
Evet beş altı günlük bayatlamış köy somununu bizlerin daha iyi hoş yemesini sağlamak için Rahmetli anamın ıslaması geldi aklıma.
Geldi aklıma,ama burkuldum buruldum,içim küt küt atar halde ,kahroldum.Zira iki ıslama arasında ki farka bakıp bu günün çocuklarının burun buruşları,o gün kü bizlerin yeyişleri çok farklı çok başka idi.
Rahmetli anamın yaptığı o ıslama da et denen şey yoktu.Anamın o güz telaşı içinde büyük büyük doğradığı kuru ekmeklerin ıslamasını yapması içinde,kendi usulünce bir ıslama suyu hazırlaması vardı.Normal bir tencereye yeterli ekmekleri ıslaya bilecek ayar da soğuk su doldurup,inanın içine sadece bir tek yumurta kırıp o soğuk suyu kaynayıncaya kadar karıştırıp”yumurtanın dağılması için” ve kaynar suyun içinede bir kaşık tereyağı katlayıp o doğranmış kuru ekmeklere döküp bir baş sarımsağı da ilave edince,acıkmışlığın verdiği hazla kaşık sallamanın hızını ölçmek mümkünmüydü acaba.
Kimsye bir şey diyememiştim.Ne bileyim ben bir homhoş olmuş,boğazım kilitlenmiş,bağrımda bir kütürdü hasıl olmuş,bedenim yer sofrasına dayanmiş elim ayağım çekilmiş bir halde,damlayacak göz yaşlarımı içime akıtmaya çalışarak,
----Canım anam,canım baban biraz erken gelip erken gitmişsiniz bu alemden.
Diye düşünebildim sedece.....................
23-10-009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.