- 886 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Postmodernist Bir Film: Ucuz Roman
Pulp Fiction – Ucuz Roman, metinlerarasılık boyutunun, en belirgin biçimde, işlenen filmlerden biridir.
Film iç içe geçen üç öyküden oluşur: Patronun karısını yemeğe çıkaran tetikçi; yenilmeyi kabul etmeyen boksör; sürekli iyilik yapmayı amaçlayan ama sonunda, yine de, bunu gerçekleştiremeyen gangster.
Bu hikâyeler, alışıldık, bildik, daha önce binlerce kez işlenmiş konulardandır: “Onuru dövüşten kaçmaya izin vermeyen boksör, anlamsız gözlerle bakan gangsterin sevgilisi, profesyonel katillerin dostluğu; tüm bunları eski klişe konulardır.” Bu klişe konular bir araya getirilirken, karakterler ve bazı sahneler daha önce çevrilmiş olan filmlerden devşirilir. Örneğin Ucuz Roman’ın McGuffin’i Robert Aldrich’in Kiss me Deadly’sinden üretilmiştir(aynı zamanda, iki filmde de ışık saçan çanta imgesi kullanılmaktadır. Pulp Fiction – Ucuz Roman’ın boksör Butch’ının yenilmeyi reddettiği sahne, Robert Wise’ın 1949 tarihli The Set Up’ına gönderme yapar. Kaybetmeyi reddeden boksör Butch karakteri Wise’ın kara filminde(film noir) de görülür. Ancak, boksör Butch’ın sahnesi The Set Up’ın bittiği yerden başlar. Sonraki film(Ucuz Roman), öncekine(The Set Up) gönderme yaparak onu anıştırır ve böylelikle, iki film arasında bir tamamlanmışlık izlenimi yaratılır. Ancak, film farklı bir filmdir de. Dolaysıyla, iki film birbirini tamamlıyor gibi gösterilirken, Pulp Fiction – Ucuz Roman’ın aslında, kendi kurmaca dünyasının oyununu oynadığı alttan alta işlenir. Film, bu göndermelerle sürer gider, bildik, tanıdık, aşina olunan imgeler tek bir filmsel anlatı içerisinde bir araya toplanmıştır ve bu çercevede yeni bir dil yaratmıştır. Yönetmen, tüm bu “ölü biçemleri tek bir anlatı üzerinde birbirinin unsurları olabilecek bir biçimde bir araya getirmiştir, yani bir tür sinematik kolaj gerçekleşmiştir.
Tarantino’nun Mia ve Vincent’la dans ettiği sahne ise Godard’ın 1964 yapımı Bande a Part’ine gönderme yapar. Hatta dans esnasında, karakterlerin söylediği şarkının sözleri bir Fransız çifti üzerinedir ve şarkıda Godard’ın adı geçer. Godard’ın ilk yıldızı ve aşkı Anna Karina’ya makyajıyla ve saçıyla benzetilen Uma Thurman’ın Ucuz Roman’daki görüntüsünde Tarantino, Godard’a gönderme yapar.
Ucuz Roman, filmi de olayların oluş sırasını değiştirerek anlatısal birliği kırar. Bu filmde olay örgüsü belirli bir gerilim üzerine oturtulmamıştır. Burada izleyici filmi belirli bir konumdan izleyemez, merkezleşmiştir. Anlatının merkezi sürekli değişir; film tek bir anlatı çizgisi izliyormuş gibi görünmesine karşın filmde karakterlere göre biçimlenen farklı olay örgüleri vardır; filmin başında kafeyi soymaya kalkışan çiftin öyküsü, Boksör Butch’ın öyküsü, Marsellus Wallace’ın öyküsü ve Vincent ile Jesus’un öyküsü. Bu öykülerin hepsi çakışmaz. Örneğin kafeyi soyan çiftle Butch hiç karşılaşmazlar. “ Aslında filmin bu yapısı yeni değildir. Televizyon izleyicisi, Tarantino’nun anlatısında kullandığı Tv’nın dramatik biçimlendirmesine psikolojik açıdan uyduğundan dolayı buna alışıktır”(Dowell ve Fried, 1997:92) İzleyici zaten her gün reklamlarla bölünen bir dizi öykü seyretmektedir.
Postmodernist filmlerde, yüzeyde kalma durumunu gösteren: tutarsızlık, dağınık ve sözde diyalogları Ucuz Roman filminde de görmek mümkündür. Örneğin Jesus’un(Samuel I. Jackson) kayıp çantayı bulmak için gittikleri(çantada ne olduğu belli değildir.) gençlerin evinde hamburger ve Sprite üzerine yaptığı konuşmalar ve Vincen Vega ile girdiği diyalog bu yüzeyselliğin anlamsızlığa dönüştüğü sahnedir.
Postmodern filmlerde dikkati çeken noktalardan birisi de ayrıntıların büyük önem kazanması ve sadece bir öykünün parçaları olarak değil, kendi başlarına bir yapı olarak ve başka bir anlatıya işaret ediyor olarak bulunmaları durumunun sağlanmasıdır. Ayrıntılar ve bunların düzensiz anlatımı, daha üst düzeyde yeni bir metnin oluşmasını sağlarlar. Birbiriyle ilgisiz gibi görünen küçük parçaları son kertede ya belirgin ya da sadece belli belirsiz hissedilir düzeyde birbirlerine eklemlenirler. Quentin Tarantino’nun ‘Ucuz Roman’(Pulp Fiction 1994) filmi buna örnek oluşturan film olarak ele alınabilir. Geleneksel olarak tek bir anlatı etrafında döndürülen postmodernizm öncesi filmlerde seyirci, hiçbir ayrıntıya ana öyküden uzaklaştırılmak pahasına odaklandırılmaz ve bütünle ilgisiz gibi görünebilecek bin bir parça –kısa bir süre sonra geniş bir şekilde açıklanmıyorsa- katılmaz. “Ama postmodern filmlerin ‘minimalizmi’ izleyicinin dikkatinin yönünü değiştirir böylece sıklıkla başka bir şeye gönderme ya da ondan alıntı olan ayrıntılara odaklanır. Böyle yaparak, bu ayrıntıların parçalar(franments) haline gelmesini ve böylece canlanmalarını ve tavırsal olarak kendi varoluşlarını başka bir şeyin göndergesi haline getirerek, görsel bir konudan konuya atlama üslubunun oluşmasını sağlarlar.
Ucuz Roman, Amerika film yapımının temellerini(gürültülü patırtılı eril tarafa vurgu yapan, öpüşmeli ve vurdulu-kırdılı ilkeler) yeniden diriltir. Bunu, televizyon ve sinema dünyasından yaptığı aktarmaları karmaşık ağlarla ören eski öyküleri sorgulayarak yapar.
Forrest Gump kadar Ucuz Roman da çoğu Amerikalı için geçerli olan gerçeklik anlayışına bağlı kalmayı reddeder. Forrest başarılıdır çünkü durumunu ciddiye almayacak denli aptaldır; oysa Ucuz Roman’ın kahramanları eylemleriyle çok az ilgisi olan nispeten rastlantısal durumlarda başarılı ya da başarısız olmaktadırlar… Bugünlerde birçok film, insanları çevrelerindeki dünyayla ilişkilendirmediğinden dolayı ayakta kalan ya da başarılı olan insanlar üzerine düşler üretir. The Brady Bunch’ın sığınmacıları, düşük düzeyli Forrest Gump ve yalıtılmış Nell böyledir. Ucuz Roman, sözü edilen bu filmlerin çözüm bulmaya çalıştığı çaresizlik ve teslimiyet ruhunu daha sofistike biçimde işler. Tarantino’nun verdiği yanıt, kaygılanmamak ve bu durumu sevmeyi öğrenmektir.
Ucuz Roman’ın yapısı yeni değildir. Televizyon izleyicisi, Tarantino’nun anlatısında kullandığı Tv’nin dramatik biçimlendirmesine psikolojik açıdan uyduğundan dolayı, buna alışıktır. Amerikalılar evlerinde her gün, başka öykülerin araya girdiği, parçalara bölünmüş ve sonra yeniden kaldığı yerden devam eden öyküleri izlerler. Bu kesintiler reklamlardır. Ve hem televizyonda hem de sinemada giderek artan ölçüde diğer öykülerin de reklamını yaparlar. Ayrıca kanal değiştirmeyle de izlenen öykülerin de reklamını yaparlar. Ayrıca kanal değiştirmeyle de izlenen öyküler bölünür. Ucuz Roman’da Tarantino bölümleri başlatır ve bunların reklam araları gibi duyumsanmasını sağlar. Honey Bunny ve Pumpkin’in yapacakları soygunu planladıkları kafe sahnesi, tam olarak ilk reklamdan önce çoğu televizyon programının başındaki can sıkıcı duruma benzer. İzleyici, filmlerde bunu beklemez ve böyle tasarlamaz. Ancak Tarantino diğer bölümlere girip çıktıktan sonra, sonunda ilk bölüme geri döner.
Ucuz Roman’da Quentin Tarantino, Amerikan erkek kahramanlığı ve eril cinsellik kolajı yoluyla türler ve zamanlar arasında gezinir. Film, patrondan boksöre değin eril sinemasal arketiplerin özellikleriyle ve biçemleriyle dalga geçer. Ancak bilindiği gibi parodi, iki uçlu bir kılıçtır. Göstermeye çalıştığı “ölçütü” aynı zamanda korur ve güçlendirir. Ucuz Roman’ın her bir bölümü, postmodern farkındalığın, erkekliğin “uygun” yeniden üretimlerine ilişkin iyi bilinen heteroseksüel paranoyadan ayrılamadığı bir noktaya ulaşır.
Filmdeki dans sahnelerinin, izleyicinin 70’lerin dans ilahı John Travolya’yı düşlemesine yol açmasından başka bir amacı yoktur. Robert Aldrich’in Kiss Me Deadly filminden çalınmış olan sahnede çantanın içindeki parıltı, Tarantino’nun yarattığı günümüz korsanları için tam bir gaminet işlevi görür ve filmde yeniden yüzeyselleştirilerek işlenir. Tarantino’nun artık geçerliliği kalmamış türlerin geleneklerine duyduğu eğlenceli nostaljide sürükleyici sahnelerin aldatıcı fonu, para yokluğundan kaynaklanmaz. The Man With The Golden’da Frank Sinatra uyuşturucuyu varoluşçu bir kaygıyla alırken, Ucuz Roman’daki oyuncular herhangi bir felsefe ya da korku söz konusu olmadan eroin alır, kokain çekerler. Şiddetli ölüm, ırkçı aşağılama, erkeksi endişe, tüm bunlar siyasal bir anlayışı yansıtmaz. Çünkü Ucuz Roman’ın anlatısı sürekli bir parodide yansır. Film, rahatsız edici olmayan sinemasal bir abartı örneğidir, başka da bir anlam taşımaz. Film –yazın ve sanat gibi-herhangi bir korku ya da sorumluluk duymaksızın sinemasal geçmişten alıntılamaya mahkûmdur. En azından Ucuz Roman’ı apolitik kılan zemin budur.
Temsilin klasik-gerçekçi anlatımı formları ve seyircinin klasik algılama formları ve alışkanlıklarıyla ironik bir biçimde ve tarzda oynayan filmlerden biri Ucuz Roman’dır.
Son olarak Ucuz Roman: “The Killers ’ın Don Siegel versiyonu Ucuz Roman ’ı etkilemiştir ve adrenaline enjeksiyon sahnesi Martin Scorsese’nin belgeseli American Boy: A Profile of: Steven Prince ’te anlatılan bir öyküyle bağlantılıdır. "Evlere pense ve pürmüzle çalışmaya gitmek" ifadesi Don Siegel’ın 1971 yapımı Charley Varrick filmindeki "Onlar nasıl insanlar anlıyor musun, seni çırılçıplak soyup üzerinde pense ve pürümüzle çalışırlar" cümlesinden bir alıntıdır. Ucuz Roman ’da Samuel Jackson tarafından yanlış olarak nakledilen İncil’den yapılan alıntı, Karate Kiba (1970’lerin Japon aksiyon filmi, başrolünde Sonny Chiba’nın olduğu film The Bodyguard olarak da bilinir) filminde de bulunur.” Gibi filmlerden işaretler görebiliyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.