- 558 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Kapıyı Agata Açtı
Kapıyı Agata açtı. Beni görünce sessizce kenara çekildi. Bir baş selamı verip, girdim.
Patel’ların holü her zamanki gibi düzenliydi. Agata’nın seçtiği karışımların kokuları size sokağınkileri unutturuyordu. Geçen yüzyılda doğudan gelmiş olan halıya, daha önceki tüm silme çabalarıma rağmen hala çamurlu kalan ayakkabılarımla basınca içimin acıdığını söylemem lazım. Ama halıdan daha önemli konular için gelmiştim. Paltomu çıkarıp, kenarda beni sabırla bekleyen Agata’ya uzattım.
“Kütüphanede mi?”
Başını olumlu şekilde salladı ve “Yolu biliyorsun” anlamında bir jest yapıp, beni kendi başıma bıraktı.
Patel’ların Viktoryen evi daha iyi dönemleri mutlaka görmüştü: Kapının evin sahibesi tarafından değil de, beyaz önlüklü hizmetçiler tarafından açıldığı, paltonuzu alanla ev sahibine haber vermeye gidenin farklı olduğu, akşamları Sör Patel’in kulübe giderken, eşi Leydi Patel’in haftasonunda göl evine gitme planları yaptığı günleri... Bugün ise Agata, Leydi Patel bile değildi; sadece Agnus’un hayat arkadaşıydı.
Hiç birini Agnus Patel’in almadığı antika mobilyaların arasından geçip kütüphaneye vardım. Adetim olduğu üzere çift kapının ikisini birden açmayıp, bu sefer sağdakinde karar kıldım ve içeri girdim. Agnus her zamanki koltuğunda oturmuş, dizlerinin üzerine ekose bir battaniye örtmüş, şöminedeki ateşi seyrediyordu. Geldiğimi farketmeyecek kadar dalgın mıydı, yoksa benimle ilgilenmiyor muydu, kestiremedim. Yanındaki berjere iliştim. Bir süre beraber alevlere baktık.
...
Elini sehpanın üzerindeki bardağa uzattı. Boş olduğunu farketmeden, bardağı ağzına götürdü. Beklediği sıvı dudaklarına değmeyince girmiş olduğu trans halinden çıkıp etrafına baktı. Hala sessizce oturuyor, onu seyrediyordum.
“Agata mı çağırdı?”
“Evet.”
“Çağırırken ne dedi? Yine sabahtan içmeye başladığımı mı söyledi, yoksa üç gündür bakanlığa gitmediğimden mi yakındı?”
“Sadece senin için korktuğunu belirtti.”
“Hah! Benim için korkuyormuş. Kendisi için korkuyor o! Bana bir şey olursa, sokakta kalır diye korkuyor.”
“Bu neden dolayı korktuğunu sanmıyorum Agnus. Evli olmasanız da o senin resmi eşin. Mirasının hepsi ona kalır. Tabi, borçlarının da...”
“O mirası alıp, borçları uzak kuzenlere devretmenin yolunu bulur.”
“Dediğim gibi Agnus, onun sadece senin için endişelendiğine eminim.”
Dudaklarının arasından bir şeyler homurdandı ama sözleri bana anlamlı kelimeler olarak ulaşmadı. Sonra sessizleşip ateşi seyretmeye koyuldu. Çok geçmeden kapı açılıp içeri Agata girdi. İkimize de kahve getirmişti. Agnus bana yaptığı gibi, onu da görmezlikten geldi. Kadın ikimizin de yüzüne bakmadan sessizce çekildi.
Kahve güzeldi. Agata’nın mutfağında bir çok kahve türü bulundurduğu herkesin malumuydu. Misafirlerinin tercihlerini aklında tutar, bir sonraki ziyaretlerinde kendilerine sormadan doğru kahveyi servis yapardı. Ben kendime bile bu denli kıvamında yapamıyordum.
Tahmin edileceği üzere Agnus kahvesine dokunmadı.
...
Roma süvarileri İberya ve Gal atlıları tarafından püskürtülüp, Aufidus nehrine doğru sürülünce konsül Varro o günün iyi bitmeyeceğini farketti.
Bu noktada okumaya ara verdim. Gözümün önüne Varro ve maiyetini getirmeye çalıştım. Sayıca üstün olduğunuz bir savaşa gitmişsiniz; kendi toprağınızdasınız ama karşınızda asla yenilmemiş bir general var ve sağ kanadınız çökmeye başlamış. “Olmayacak bu iş!” deyip düzenli olarak geri çekilmeye mi çalışırsınız, yoksa son bir çaba diyerekten elinizde ne varsa, kendi korumalarınız da dahil olmak üzere sağ kanada mı yollanırsınız? Askeri akademilerde bu soruya nasıl cevap verdiklerini bilmek isterdim. Diyelim ki...
Bu sefer Agnus’un sesi beni daldığım derinliklerden çekip aldı.
“Anlatmamı bekliyorsun, değil mi? Ama anlatınca kendini böyle rahat hissetmeyeceksin. Elindeki kitaba bakıp hayal kuramayacaksın. Buna hazır mısın? Hayır, değilsin.”
Ama kendisi anlatmaya hazırdı. Ateşe bakarak konuşmaya başladı.
Devamı olacak.
YORUMLAR
Teknolojiden kısmen uzak geçirdiğim tatilim boyunca okumayı en çok özlediğim yazar sizsiniz. Yarın tadına vararak okuyacağım şiirlerinizi ve öykülerinizi.
Bu öyküye gelince, giriş olarak fazla ilgi çekici. Gelişmelerin daha da etkileyici olacağını hissedebiliyorum. Ama bir ay olmuş ekleneli, devamı gelmemiş...Nadiren merakla beklerim seri yazıların devamını, bu da onlardan biri oldu.
Tekrar görüşmek üzere, saygılarımla.
İlhan Kemal
Sizin de yazılarınız ve yorumlarınızı uzun süre boyunca görmeyince aklıma pek de hoş olmayan senaryolar geldi. En hafifi Defter dünyasından (yazmaktan değil) sıkıldığınız idi. Neyse ki hiç biri gerçekleşmemiş.
Öykü, kendi kendini yazdıranlardan biri. Yazarken neredeyse Agnus için tanımladığım bir ortamda bulunuyordum: Tavana kadar kütüphane, şömine, kahve ve ateş dışında her şeyin sessiz olması. Ortam o kadar güzeldi ki, yazarak bir daha yaşadım.
Sonrasında bir aylık ara geldi. Sebebi pek karmaşık değil. İki tür öykü yazarken çok zorlanıyorum. İlki gerçek bir olayı birebire yakın anlattığım zaman. Gerçeklerden yola çıkılmışlarda bu zorlanma yok. Ama gerçeği anlatmaya başladığınızda teklediğimi düşünüyorum (Belki de bunun tek istisnası Beden Dili adlı öyküm). Diğer zorlayan tür ise bir fikri, kavramı açıklamaya çalıştığım öyküler. Öyküden çok, renkli anlatılmış bir derse dönüşmeleri söz konusu. Bunu da ölesiye istemiyorum. Öykünün devamının bu tip bir durumu var. Bir yazma denemesine giriştim ve kendimi 'Bugünkü derse göreceğimiz başlıklar sırasıyla...' cümlesini yazarken buldum (Neredeyse...). Bilmiyorum, nasıl sonlacak?
Henüz öykünüzü okumadım. Ben de yazılarınızı özlemiştim. Hoşgeldiniz.
Aynur Engindeniz
Yazmaktan sıkılmak. Ara ara evet, yaşıyorum bunu. Bazen herşeyin boş bir çaba olduğunu düşünüyorum. O zaman kendimi kilitliyorum. Yazmak değil, birine cevap vermek bile külfet oluyor bana. Neyse ki uzun sürmüyor bu hava boşluğuna düşmeler.
Sizin ökülerinizin nasıl sonlanacağı hakkında fikir yürütmek gerçekten imkansız. O yüzden okurlarınız da sizinle birlikte bekliyor. İnşallah çok beklemeyiz.
Canı gönülden hoş bulduk.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Hikaye anlatmayı seviyorum. Siz de seviyorsunuz (Sevmeyen yazdığını silemez). Yazarken zorlanmanın izlerinin ise hep farkedildiğini düşünürdüm. Peki takip ettiğim yazarlarda bu hissi yakaladım mı? Aklıma her hangi bir örnek gelmiyor (Profesyonel yazarlarda bu daha rahat farkediliyor). Demek ki duygularımızı o kadar ele vermiyoruz yazdıklarımızda.
Beni havaya soktunuz. Fazla vakit kaybetmeden şu Agnus Efendi'nin derdi neymiş, öğrenelim. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Yazma isteğinizin gelmesine çok sevindim. Beş gözle bekleyeceğimiz bir bölüm olacak emin olun.
Günaydınlar (Bize göre)
Saygılar.
İlhan Kemal
Dersin başındaki ilk on dakika zevkliydi; bir gece önce oynanan Super Bowl'dan (Amerikan Futbolu Sezon Finali), Superbowl reklamlarından, Beyonce'nin performanının Freddie Mercury ile karşılaştırılmasından bahsettik. Geri kalan üç saat ise temettülerin muhasebeleştirilmesinin ve uzun vadeli borçların kayıtlarının üzerinde durduk. Yavaş ve acı verici; işin kötüsü sonunda da ölüp kurtulmuyorsun.
Güzel bir gün olsun. Saygılarımla.
Ateşin içinde bir sessizlik var. Oradaki sessizlik şimdilik Agnus ve Agata arasında.
'' Yenilmemiş bir general ve sağ kanadı kopmuş'' Bence bu kısım bilinçli seçilmiş öykünün içinde.Geçmişin şatafatı şimdiki yenilgiyle nasıl hesaplaşacak, hesaplaşırken ya incinecek ya incitecek. Olmayabilir de.
Ben hazırım anlatmana,Aslına bakarsanız o sessizliğin öyküsünü de yazdım kendi kafamda.
Sevgiler.
İlhan Kemal
lacivertiğnedenlik
Ben de heyecanla devamını bekliyorum. Sürükleyici bir öyküyle yeni seneye hoşgeldiniz...
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
devamını merakla bekleyeceğim bir öykü teşekkürler saygılarımla..roman havasını aldım..