Tımarhane : 'Aynadaki'
Elleriyle kulaklarını kapayıp polis sirenlerinin durmasını bekliyordu. Arabalar uzaklaştıkça sesler daha da azalıyordu. Titriyordu. Arkadaşı ellerini cebine sokmuş arkasındaki duvara yaslanmış ıslık çalıyor, bir şarkı mırıldanıyordu. Sirenler tamamen kesildiğinde, "Kes artık ıslık çalmayı!" diye bağırdı. Arkadaşı ellerini cebinden çıkartıp yavaş adımlarla ona doğru yaklaştı. "Sence korkuyor muyum?" diyerek kulağına iyice yaklaştı. "İkimiz de biliyoruz ki öldürmek, öldürülmekten daha iyidir. Şimdi toparlan. Gidiyoruz..." Arkadaşını dinleyerek oradan uzaklaştılar. Gerideyse az evvel son saniyelerini çığlıklar atarak geçiren, kanlar içindeki yaşlı adamın cesedi kalmıştı.
Gözlerini açtığında sabahın ilk saatleriydi. Terlemişti. Her şeyin bir rüya olduğunu anladı. Yaşlı adam dışarda bir yerlerde yaşamaya devam ediyordu. Güneş pencereden kırılarak içeri dalıyordu. Uçuşan tozlar odanın içinde dans eder gibiydi. Başını kaşıyarak yataktan doğrulup odanın içindeki küçük lavabosuna yöneldi. Sersem iki üç adımdan sonra avuçlarını suyla doldurup yüzüne bir kaç kez çarptı. Farklı bir gün olmadığını düşündü. Bu gün de hasta bakıcı gelecek, ilaçlarını verecek ve ardından ne olduğu belli olmayan yemek tabağı getirecekti. Başını silkeleyip havluyu yüzüne götürdü. Kurulanıp ellerini sildikten sonra havluyu yatağın üzerine fırlattı. Tam o sırada alkış tutarak biri içeri girdi. "Bravo. Uyanabilmişsin. Eee bu gün kimi öldürüyoruz. Sıradaki kim?"
İki adım geri atarak; "Öldürmek yok."
"Yanılıyorsun. Dünkü konuştuğumuz gibi. Odaya girer girmez işini bitirmelisin." diyerek komidinin üzerindeki kalemi işaret etti.
Attığı havluyu kenarı çekerek yatağına oturdu. Kalemi alıp ellerini arkaya götürdü. Tam o sırada yeşil üniformalı hasta bakıcı içeri girdi. Elindeki plastik kabı komidine bıraktı. Hızlı bir şekilde plastik şişedeki suyu bardağa boşaltıp yatağın yanına yaklaştı. "Bu günkü hapların oldukça renkli ha." diyerek gülümsedi. Bu gün son gülümsemesi olduğunu bilmiyordu. Gözlerini kısıp birden yataktan fırladı. Tuttuğu kalemi tüm gücüyle hasta bakıcının boğazına sapladı. Fışkıran kanlar yüzünü boyamıştı. İkinci hamleyi gözüne yaptı. Kalemin ucu hasta bakıcının gözünde kaldı ve öylece yere yığıldı. Arkadaşı hemen hasta bakıcının cebinden odanın anahtarını alıp kapıyı açtı. Eliyle işaret ederek "Gitmeliyiz!" dedi.
Koridora çıktıklarında ikisi de gayet sakindi. Sanki öldürmek yemek yapmak gibiydi. Biraz yürüdükten sonra Oda 222nin karşısında durdular. Çapraz tellerin kapladığı camın boşluğundan bakarak içerideki uyuyan yaşlı adamı gördüler. Anahtarı çıkartıp sessizce kapıyı açtı. Parmak ucunda odaya girdi. Arkadaşı kapının önünde bekliyordu. Odanın siyah beyaz kareli fayanslarında nefes almadan yürüdü. Gözü yerdeki kırık fayansa takıldı. eğilip aldı. Üçgen şeklindeki ince fayansı uyuyan adamın gırtlağına götürüp sertçe bastırdı. Yavaşça delinen deri, içindeki kanları serbest bırakıyordu. Yaşlı adam gözlerini açtığında sadece zayıf bir surat görebildi. Ardından çırpınıp homurdamaya başladı. Kanlar yavaşça açılan delikten çıkarken yaşlı adam her saniye sonuna daha çok yaklaşıyordu. Kapının önündeki arkadaşı "Acele et." diye seslendi. Başını önce kapıya ardından yaşlı adamın yüzüne çevirdi. Fayansı kenarı fırlatıp elini yumruk yaptı. Can çekişen adamın yüzüne sertçe vurdu. Ardından bir kere daha. Bir kere daha. Hıncını alamıyor gibi bütün öfkesi ve iştahıyla yaşlı adamın yüzünü parçalıyordu. Elinde acı hissettiğinde durdu. Adamın burnu ağzına kadar inmişti. Elmacıkları çökmüş, yatağın beyaz çarşafı ve adamın beyaz saçları eski renginde değildi. Hemen odadan çıkıp arkadaşının omzuna dokundu. "Gidelim."
Adımlarını hızlandırıp diğer odaya girmek için anahtarı deliğe soktuğu sırada sırtında bir yanma hissetti. Bütün kasları kasılmıştı. Elleri gerildi ve anahtar yere düştü. Arkadaşı da aynı şekilde yere kapaklandı. Yerde titremeye devam ediyorlardı. Güvenlik görevlilerinin şok tabancaları işe yaramıştı. Yerden kaldırılıp boynuna uyutucu iğne batırılırken koridorda ufak çaplı bir katliyamın izleri kalmıştı.
Gözlerini açarken rüya olduğunu düşündü. Fakat bu sefer değildi. Görüntü bulanıktı. Gözlerini ovuşturmak için ellerini kaldrmaya çalıştı ama olmadı. Vücuduna felç inmiş gibiydi. Yattığı yerde başını sağa çevirebildi. Arkadaşı sandalyede oturmuş bir şeyler söylüyordu. Karmaşık cümleleri beyni ayırt edemiyordu. Hemen kendine gelmeye çalıştı. Gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Boynundan destek alarak sırtını gerdirdi. Odanın aydınlatması oldukça zayıftı. Beyaz ışık tekliyor her an tamamen sönecekmiş gibi yanıp sönüyordu. Sonunda doğrulabildi. Arkadaşına dönerek "Neler olduğuna bak. Buna daha fazla katlanamam." Ayağa kalkıp aynanın karşısına doğru yürüdü. Arkadaşı tam karşısında, aynada beliriverdi. Aynaya yaklaşarak; "Artık daha fazla sana uymayacağım."
"Beni öldüremezsin.Seninle yaşıyorum unuttun mu?"
"Benimle yaşamayı hak etmiyorsun." Etrafına bakındı. Kesici bir şey aradı. Hiçbir şey ilişmedi gözüne. Artık buna bir son vermeliydi. Başını eğip göğsünden aşağı doğru vücudunu süzdü. Ayaklarına geldiğinde sinsice gülümsedi. Hemen kalın yün örme çoraplarını çıkartıp birbirine geçirip top yaptı. Çorabı boğazına kadar sokabilir ve boğularak bu işi bitirebilirdi. Acı verici olacaktı fakat acı çektirdiği insanların yanında bir hiçti. Aynada yüzüne baktı. "Buraya kadar!" deyip çorabı boğazına doğru ittirdi. Dayanamayıp çorabı çıkartabilirdi. Lavaboya yöneldi. Nefesi tükenmeye başlamıştı. Lavabonun karşısına geçip kollarını havaya kaldırdı. Son gücüyle hızlı bir şekilde mermere bileklerini vurdu. Duyduğu acı gözünden yaş gelmesine neden oldu. Nefes alamıyor, bileklerini kullanamıyordu. Ölümün penceresinde ruhunu almaları için bekliyordu. Kendini yere bıraktı. Çaresizlik başlamıştı geri dönüş yoktu. Çırpınıyor ve kızarmaya başlıyordu. Sonunda nefesi tamamen tükenmişti. Huzurun içinde, aynadaki kendinden uzaklara doğru yürüyordu.
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.