- 725 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
LACİNİN SİLİNMİŞ ÖYKÜSÜ
ÖYKÜNME....
Dağılmış saçları dolunaya karışan siyah saçlı kız, istasyona geldiğinde elimdeki öyküyü okurken uyukluyordum. Dışarı çıktığımda ilk dikkatimi çeken tek şey bu dolunayın bu kasabayı bu gece bu kadar aydınlatmasının sebebi olmuştu. Ama umursamadım, bu kasabanın içinde umarsız uyuyan insanların gibi ne ayı, ne nedensiz bir şekilde şehirlerden gelip geçenleri aldırmadan pompaya doğru ilerledim. Kafamda Lacivert gecelerden kalma mavi rüyalarım yatıyordu. Yarı uyanık bir halde , gözlerimi ovuşturarak onların deposunu tam doldurdum. Hatırımda kalan tek şey ise arka koltukta kafasına darbe almış, o kadındı.
Umursamadan işimi yapmaya çalışırken İSTASYON’un karşısındaki, dik yamaçlara gözüm ilişti.
En son böyle bir zamanda sorguya çekilmiştim. Hem de hiç hatırımdan hiç çıkarmadığım bir sorguydu.Her şey bir birine karışmıştı o gün. Bir yanımda katil gömleği giymiş bir ruhum yanımda dururken, her şeyi defalarca anlatmak kafamı karıştırmıştı yeterince.
Çapraz sorgular üst üste gelirken, ne söylediğimin farkında olmadan bütün ifade tutanaklarını imzaladım. Her şeyi ben yaptım.Yoldan geçen, deposu boşalan tüm araçlara benzin doldurma işini.
Sarhoş şoförlere kahve ısmarlamak, tır şoförlerinin uzun yoldaki yüklerini sormak, kendi arabasının arka koltuğundaki sevgililerinin uzun saçlarının göz altındaki morluğu gölgeleyen insanlarla çok konuştuğum çok oldu.
O gün her şeyi bırakarak uçuruma doğru yürüdüm.Şimdi söylesem onun neden uçurum kenarında duruşundaki nedeni bana kimse inanmazdı. Şu an oraya bile neden gittiğimi ben bile bilmezken…
Ay yeni doğmuştu hem de dolunaydı. Güneş görse belki de kıskanırdı ya da utanabilirdi bu gece vakti. Onun denize beş saniyede düşmesine üç adım, benim onun kolunu tutmam için sekiz adıma ihtiyacım vardı.
Onu kendi elimle itip, İSTASYON’a geldiğimde, aynı kadının karşımda hem de yattığım kanepenin yanında gördüğümde, hiç şaşmadan bir battaniye verdim karşımda duran kanepenin üzerinde yatması için.
Karşımda duran camın buğusunu sildiğimde, dolunayın tüm IŞIK’ları onun siyah saçlarının tel tel uzayan kısımlarına değiyordu ve gece daha çok uzuyordu saatlere inat.
Benim en son hatırladığım, istasyonun karşısında sevişen kavga eden bir arabadaki iki çift olmuştu. Bunların hepsini ben karşı tepeden gördüm. Sadece sorgulanırken tekrar etmek istemedim.
Hatırlamıyorum, saçlarına beyaz dolunayın düştüğü kadını uçurumdan ittiğimi, ve siyah bir gece gelen o arabada, arka koltukta kadınla seviştikten sonra, kadını bıçağıyla yaralayanı.
-Neden Yaptın ?-
-Ben istasyonda oturuyordum. Kadının saçları bir yakamoza karışacak kadar bir ayı andırıyordu.Fişeği dolduracak kadar bir gece uykusundaydım.
-İtiraf et bitsin…
-Tamam….
-Ha şöyle defalarca değişik senaryolar söyleme bize.Dava kapanmıştır arkadaşlar…
-Ayı ben öldürdüm, onun saçları düşerken toprağa, el sürmedim dolunaya, çünkü hep istasyondaydım. O hep uçurum kenarında duruyordu saçlarını taramak için….
HERKESE İYİ YILLAR GÖNLÜNÜZ KADAR İYİ YILLAR GEÇİRİN....
YORUMLAR
Harika olmuş dostum. Çok beğendim. İnan bana çok güzel farklı bir öykü çıkarmışsın istasyon öykümden. Yazım silinmedi. Ben istedim silinmesini, bir kaç yerinde değişiklik yapacağım. Teşekkürler. Lütfen yazmaya devam et. Öyküler öyküleri, şiirler bir başka şiirleri besler,bu güzel bir şey. İyi yıllar.