- 1590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
364 - El BAKİ
Onur BİLGE
Ogün, o gün bugündür hastanede… Yaşam savaşı vermede… Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Tadımız tuzumuz kaçtı. Ölüm o kadar yakınımızda ki! Hele bana hiç bu kadar yakın olmamıştı.
Her şey anlamsızlaştı. Sanki boşa kürek çekiyorum. Para kazanmak boşuna, okumak boşuna, her çaba gereksiz… Öyle bir bedbinlik içindeyim. İçim sıkıyor, daralıyorum! Üstüme başıma dikkat etmiyorum. Saç baş darmadağın! Dökülüyorum. Nasıl başım ağrıyor!..
Bu olay beni neden bu kadar etkiledi? Çok köklü bir arkadaşlığım yok. Dün bir bugün iki… Tanışalı ne kadar oldu ki? Zaman zaman kendime kızmıyor da değilim! “Sanki babanın kızı!..” diyorum. Sonra: “O da bir can…” Can çekişmekte olan bir can… Hayatının en güzel çağında… Geleceğe bakarken… Aniden…
Ölüm… Hayatın bir yerde bitivermesi… Zamanın doluşu… İnsanın soluşu… Her şeyin birdenbire mahvoluşu… Kabullenmek ne kadar zor!..
“Anne! Ogün…” diye başlıyorum. Kızıyor.
“Yeter artık! Yine mi?”
“Ölüm…”
“Ölüm, hayat kadar gerçek... Anla artık bunu! Takdir-i İlahi… Elimizden ne gelir! Kaç gündür doğru dürüst yemiyorsun içmiyorsun, uyumuyorsun! Hasta olacaksın. Bak, suratın sapsarı kesildi! Sarartma Aynur’a benzedin. Biraz kendine bak canım! Ne yapalım yani şimdi? Canına can mı katalım? Elinden geliyorsa hayatından hayat ver! Dua edeceğiz, Allah’a teslim edeceğiz. O kadar! Yapacak başka bir şey yok!”
“Başka bir şey yok! Onun için kahroluyorum ya ben de…”
“Bak, kızım! Evlendim, iki yıl oldu olmadı, annem öldü. Çok geçmedi babam öldü. Daha önce, ablam arabadan düştü, öldü. Bir oğlu vardı, kucağıma verdiler. Ona ana oldum. Çok küçüktüm. Taşıyacak gücüm yoktu. Seferberlik zamanı, iki amcam gitmiş, gelmedi. Şehit düşmüşler. Ağabeyimin karısı öldü. Ağlamaktan gözleri kan çanağı… Aklını kaybedecek! Annem: “Sana şehirden kız alacağım. Ağlama! Kurtulacaksın buralardan. Tarlada tapanda çalışmaktan kurtulacaksın. Kurtulacaksın köyün kahrından…” diye avuttu durdu. Sözünde de durdu. Bahçearası’ndan bir kız bulup evlendirdi. Esmer güzeli bir kız… Üç çocuğu oldu. O da hastalandı öldü. Daha sayayım mı?”
“Nasıl dayandın? Kabul edilir gibi değil!”
“Annem öldüğünde ciğer evime ateş düştü! Fakat babam sağdı. Onun varlığıyla teselli bulmaya çalıştım. Babam öldüğünde aklımı oynatacaktım!.. Babalığıma döndüm. Onu öz babam yerine koydum. Bir “Beyba!..” dediğimde bir “Beyba!..” daha çıkıyordu ağzımdan!”
“Bey baba… Dedeme yani… O da öldü. Babaannem de… Allah rahmet eylesin!”
“Evet, ona… Kabri pür nur, mekânı cennet olsun! Kayınvaldemin de… Ümmet- i Muhammed’in…”
“Ölüm olmasa…”
“Böyle emretmiş Yaratan. Kullar gidiyor sıradan. Hepimiz öleceğiz. Can taşıyoruz. Bu canı veren, er ya da geç teslim alacak. Yalnız Allah’ın varlığı devamlıdır.”
Babam da dayanamadı, lafı ağzından aldı:
“Önü ve sonu yoktur. Kadim ve Baki, Ezeli ve Ebedi’dir. Varlığı zaman kavramı içinde değildir. Bir Allah Baki’dir.”
“Baki ne demek? Hani mezar taşlarına yazıyorlar ya… Hüvelbaki… Adet mi olmuş, nedir?”
“Hüve, Allah demek… Kısacası Hu… Kendisinden başka ilah olmayan… Baki de sonu olmayan demek… Bakiye ne demek? Kalan demek, öyle değil mi? Baki, beka, bekaye, bakıyye, yani bakiye, … Bunlar hep aynı kökten geliyor. Beka kökünden… Beka, kalım demek… Dar-ı beka, mülk-i beka da ahiret…”
“Baba yine başladın köklerden, eklerden… Hüvelbaki ne demek dedim, uzattın gittin!”
“Allah kalıcıdır, demek. Her şey nihayetlidir. Bizim bildiğimiz, saymakta olduğumuz zaman, yaradılışla başlamıştır, yok oluşla son bulmaktadır. Ne varsa yalan. Her şey bitimli... İnsan ölümlü... Kalıcı yalnız Allah’tır.”
“Kabullenemiyorum işte! Ya ölürse!?”
“Allah bize ömür vermiş. Az veya çok… Eninde sonunda hepimiz ölümü tadacağız. Buraya, denenmek üzere gönderildik. İşimiz, kulluk etmek ve hayırda yarışmak olmalı! Dönüş, O’nadır. Kalmaya gelmedik. Gitmeye geldik. Her şey fâni, ancak Allah Bâki...”
“Niceleri geldi geçti buradan. Peygamberler, Firavunlar, Nemrutlar… Güçlü güçsüz nice insanlar…” dedi, iç çekerek annem. Babam, elini çokluk ifade etmek amacıyla sallayarak ilave etti:
“Nice memleketler helâk oldu! Şimdi yerlerinde yeller esmekte… Nerede o zalimler? Nefislerine zulmedenler?” Aralarında konuşmaya başladılar.
“Yeryüzünde dolaşmamız, öncekilerden kalan izleri görmemiz, akıbeti nasıl olduğunu düşünerek ayağımızı denk almamız lazım.”
”Dünya, süslü püslü, boyalı yaldızlı bir kocakarı... Nicelerini kandırmış, peşinden sürüklemiştir. Onun da sonu gelecektir. Yerli yeksan olacaktır!”
“Allah bize mal mülk, ana baba, evlat, arkadaş, eş dost sevgisi vererek dünya hayatını cazip hale getirmiş. İnsanoğlu ölümsüzlüğe programlı… Hiç ölmeyeceğini sanır. Ölümün hep başkalarına geleceğini, kendisini hiç bulmayacağını… Dünyaya dört elle sarılması ondandır ama sonsuza kadar burada yaşayacak değildir. O sınırsız hayat ona ahirette verilecektir. Dünya hayatı bir oyun, bir eğlenceden ibarettir. Gerçek hayat burada değil, oradadır. Gerçek Dost da Allah’tır.”
“Bize verilenler, geçim vasıtası ve dünya hayatının debdebesidir. Hepsi geçicidir. Allah katında olanlar daha hayırlı ve kalıcıdır.”
“Vücudu daimdir, fani değildir. Vaciptir. Sonu yoktur. Yarattıkları yok olduktan sonra da varlığı devam eden… Mahlûkatın varlığı ise mümkindir. Vacip varlığın, evveli ahiri olmaz. Hem Kadîm’dir, hem Bâki...”
“Biz, gölgelerden ibaretiz. Varlığımız, güneş gibi biteviye ışıyan ışık kaynağının varlığından… Biz siliniriz, O asla yok olmaz. Bir süre görünür, kaybolup gideriz. Arzu ettiğinde tekrar var eder. Dilerse, sonsuza kadar var eder.”
“Zaman zaman tefekkür veya zikir halinde oluruz. Ölümle irtibat kurarız. Kendimizi hissetmeyinceye kadar bekleriz. Birkaç dakika öyle hareketsiz ve sessiz kalırız. İlk önce kâinatı yok sayarız. Sonra dünyayı… Dünyayla beraber her şeyi… Bir biz kalırız, bir de Allah... Akılda, gönülde sadece Allah kalır. Nasıl olsa yok olup, gideceğiz, O daima kalacak. Nasıl olacak, bir deneyelim! Mevta olalım adeta. Ölümü fikredelim. Öldük farz edelim. Buna da Rabıta-tül Mevt denir.”
“Ölümü sık sık hatırlamalıyız. Ancak bu şekilde günahtan korunabiliriz. Bir gün başımızı son yastığa koyacağımızı… Yakınlarımızda daima helalleşmeliyiz. Kul hakkı çok önemli!”
“İnsan olmak ne kadar zor!.. Mesuliyet sahibi olmak… Cin olmak da öyle… Yarattıklarını tekrar yaratıp hesaba çektikten sonra hayvanlara: “Türap olun!” diyecek, diğerlerini de hak ettikleri yere gönderecek.”
“Cinler de hesap verecek. Onlara da ceza ya da mükâfat var. Tuhaf geliyor ama gerçek… Sadece hayvanlar muaf… Bir de deliler… Sabiler…”
“Ölümün öldürüldüğü yer… Bir kez öldükten sonra kimseye bir daha ölüm yok! Ölmek istesek de… Kâfirler, münafıklar ve günahkârlar, kendilerini bekleyen azabı fark ettikleri zaman yalvarmaya başlayacak: “Ne olur biz de toprak olalım!” diyeceklerdir. “Ya da tekrar dünyaya dönelim! O yaptıklarımızı bir daha asla yapmayacağız!..” Fakat onlara bu şans verilmez. Hayattayken fırsatı değerlendirememiş, kendilerini kurtaracak şeylerle meşgul olmamış, hatta isyan etmiş, büyüklenmişlerdir.”
“Allah bizi onlardan etmez, İnşallah! İnşallah, Allah’ın bahşettiği ömrü en iyi şekilde değerlendiren, son nefese kadar imanlarını muhafaza edebilen müminlerden oluruz. O’na layık kullardan…”
“Âmin! Âmin!.. Rızasını kazanan kullarından oluruz, İnşallah!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 364
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.