- 355 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aydını Kaybetmek 5
5-Sözüm ona aydınlarımızın tarihselliği içindeki laikliği; ’bir inanç özgürlüğü’ gibi görme, yanıltmasıyla; halkçı anlamanın bir ürünü olan hoşgörücü olmayı; laiklikle, karıştırırlar. Ya da şöyle söyleyelim; eğer laiklik inanç özgürlüğü ise hoş görü neye yarardı? İttifakı dönemin var olmasından bir süre sonradır, hoşgörü zaten zorunlu oluşla biraz biraz ortaya çıkmıştı. Ama bu dönemlerde laikliğin esamisi yoktur.
Yani, ittifak öncesinin sosyal yapıları; her biri aykırı ve her biri tekil olan totemi anlamalarının varlığı, içindeydiler. Bu aykırı ve farklı sosyal yapılar, ittifak içinde plüral ve kendilik bir totemi çoklaşmanın çatışması oldular. Çatışmaların kimi kez uzlaşmaları sonunda hoş görücülük zaten ittifakın içinde boy vermişti. Hoşgörücü ittifakların, günümüze dek çeşitli sosyal alan içinde girişen gelişen bir hoş görüsü vardı. İnsanlık sözde aydınların deyişiyle; yine hoşgörü demek olan(!) laiklik kavramını ortaya koyma zahmeti içine, neden girsindi acaba?
Tarihsellik, sırf oyun ve eğlence olsun; akıllar karışsın diye mi, hoşgörünün yanına bir de laikliği; hoş görücülük olarak mı ortaya koymuştu! Oysa mistik olan inançlar, halkçı girişmeli bir kavramıdırlar. Bu nedenle hoşgörü de: 1- ittifak eden farklı totemik yapılar içinde zamanla oluştu. 2- Hoşgörü ahitleşen etnik yapılarda kendi iç düzenli; iç sosyal barışlarını sağlıyordu. 3- Hoşgörü, ittifak içinde olan her grubun farklı totemi anlamalarından ötürü; ittifak içi sosyal yapıların büyük oranda kendi iletişim dilleri içinde kullandığı bir literatürüdür. 4-Oysa Laiklik, toplumsal dilin kullandığı; otoriter bilinçli bir iletime kavramıdır.
Yani laiklik, toplumsal olan sözleşmenin içinde kavranır. Ayrıca; inançların kendi içlerinde birer, ’inanç özgürlüğü olmaları’ konusu da çok tartışılırdır. İnançlar asla bir özgürlük değildirler ki, inanç özgürlüğü olsundular. İnançlar kişisel, sosyal özgürlüklerin kullanımında, tercihler ve seçme olanakları olmak zorundadırlar.
Oysa inançlarda seçme hakkınız olmadığı gibi seçilen inanç içinde de, tercihiniz (sorgulamanız) bile olamazdı. Ki sonuçta kişiler özgürlüğü de, bir seçme işidirler. Yani seçenekler içinde olanı (konumuza göre tüm dinleri) akıl edip, kıyas edip; bir eleme işidir. Yeryüzündeki dinleri bilişle, inceleyip de, şu din akla ve vahye daha uygundur derle, kim özgürce seçer ki?
Şuna da çok eminim ki; ’Laiklik bir inançlar özgürlüğüdür’ diyecekle bu sözleri söyleyen aydın kişiler dahi kendi inandıkları dinin kritiklerini hiç yapmayışla; İsevi olanın İsevi’ye; Musevi olanın Musevi’ye ve Muhammedinin de Muhammediye propagandası içinde oluşlarının, genel sosyal etkisiyle, dinlerini olduğu gibi benimsemiştirler!
Yine, ’vay efendim devlet laik olur muşta, insanlar (müminler) laik olmazmış!’ Elbette ki bu böyledir. Devlet laikse, laikliğin bir kişiler inanç özgürlüğü olduğu savı saçma sapalıktır. Belki laik bir devletin, kendi kişilerine dini basıncı olmayacağı anlayışıyla; kişilerin bu alanda serbest olacakları düşünülebilir!
Böyle düşünme dahi sosyal yapı ile toplumsal yapı farkını bilmemekten kaynaklanır. Sosyal yapı ile toplumsal yapıyı birbirine karıştırmaktan kaynaklanır. Yani laiklik öncesi dönemi; laikti dönem içinde de sürüp gittiğine dek olur imleç yüklemini sizlerin kendi üzerinizde atamamış olmanızdır. Toplumsal sözleşme, inanç sözleşmesini içermez.
Böyle olunca bizler kişilerin laikti düşüncesinden bahisle, kişilerin kanı ve sanısından bahsetmiyoruz ki! Dahası kişisi kanı ve sanılarımız, toplumun umurunda olan bir şey değildirler ki; kişilerimiz laikliğin konusu olunsundular. Kişilerin neden mavi şekeri değil de kırmızı şekeri seçtikleri konusunda, kişilerin özgür davranıp davranmadıkları, sorgulanabilir mi hiç? Kişideki laiklik bilinci; kişilerin sosyal alan içi girişmeli ilişki ve tutumlarının, toplumsal alan içinde ikame etmeyi ister olmayacaklarının, bilincidir.
Üstelik laiklik, halk sal inanç temelli olan kişisi anlamalarının, toplumlara geçmesini filtre eden bir uygulamadırlar. Toplum, halkın inancı oluşuyla değil; inancın halkta güvenlik sorunu olup olmaması halinde ilgilenir. Toplumlar, halkın mutluluğu ve güvenliği olan özel hayat inanmalarına karşı, hep nötrdürler. Yeter ki özel hayat toplumsal hayatın bir unsuru gibi toplumsal alana galebe çalmasındı.
Zorunlu giriştirmelerin sunulanları içindeki tercihleriniz; kişi ya da sosyal özgürlüğünüz içinde girişilir olacaktır. Oysa dinler sosyal hayat için, özel yaşam için; ulvi ve yücelicimi olurken; dinler toplum için (üretim ilişkileri için) bir zorunluluk değildirler. Dinler sosyal hayat ve özel hayat içinde kişi yaşantısı oluşla; kişilerin kendilerine sosyal hayat içinde çevre edinmeli, zorunlu olmayan bir araçtı tutumdur.
Toplumlarımız, kişi öznellikti olmayan toplumsak sağlayışlarını, kişisel tüketime dönüşebildikçe, kişiler yaşantısını, kişiler özel hayatını ortaya çıkarmanın gerçekleşen keyfiyetidirler. Toplumuyla bir biçimde teşriki mesaisi olan insanların, toplum içinde; kişi olacakla laik olup olmayacağı düşünülmez bile. Kişi toplumun kurallarıyla, üretim ilişkisi içinde olacaktır. Ne toplumun kuralları sosyal hayatın kuralıdırlar. Ne de sosyal hayatın kuralları, toplumsal hayatın kuralıdırlar. Girişmeli yeni bir davranımdırlar.
Oysa laiklik, toplumsak bir kavramdır. Eğer, ’laiklik bir inanç özgürlüğü’ ise; inanç ve inanç özgürlüğü Dünya üzerinde 10 000 yıldır zaten var. Ve toplumlardan çok çok önceden beri vardırlar. Plüral inanç ittifaklarıyla birlikte ortaya çıkmıştı. İttifaklar hem bu çok totemdi sorunu aşmaya, hem de ittifakların sözleşmesi olan ahitleşmelerini kendi göreceliği içinde olurla, sorunun uzlaşısına, çoktan başlamıştılar.
İttifak içinin çok totemli görüntü girişmesi olan inançlar, çatışa gelişe; başlarda toplumun içinde, giderekten toplumun yanı başında olan, halk alanların içinde; zaten hep vardırlar. Laiklik şunun şurasında Dünyamız üzerinde, Dünya siyasi literatürüne; bilinçli ve yaptırımlı, uygulanır sistem olacak şekilde, 1789 yılından beri girmiştir. Bizde ise, genel anlamda halkın laikliği tanıması; 1924’te elit bir bilinçli siyasetin uygulamasıyla ancak halkın, laikti söylemle tanışıp; haşir neşir olduğu; bilinç olmayan bir duyumdur!
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.