ALIŞMAK MI..UNUTMAK MI..
02 ocak 2002’ydi..babamın öldüğü tarih..dün gibi hatırlıyorum her saniyesini..unutmadım..ama alıştım..
üniversite yaşantımın ikinci senesinde, bir laboratuar dersindeydim..aynı sınıf ve kısımı paylaştığımız, sadece soy ismimizin ilk harfi farklı olan bir arkadaşımı idareden çağırmışlardı..böyle ders ortasında çağırılmak pek hayra alamet olmazdı..ama kısa süre sonra geri geldiğinde önemli bir şey olmadığını düşünmüştük kısımca..en azından, bana "seni çağırıyorlarmış..beni yanlışlıkla çağırmışlar" diyene kadar..
idareye gittiğimde, babamın rahatsızlandığını ve memlekete gitmem gerektiğini söylediler..apar topar üzerimi değiştirip yola çıktım..abdala malum mu olur, yoksa içimiz mi karanlık bilmem; hep sanki babamın öldüğü haberini aldım gibi bir zihin doluluğuyla yol aldım..bu doluluğun ağırlığıyla da çok geçmeden otobüste uyuyakaldım..bir ara uyandım ve memleketi aradım..babamın, annemin o zamanlarda çalıştığı hastanede olduğunu söylediler..otobüs terminalinden direkt olarak hastaneye gittim..
hastaneye vardığımda ilk iş beni de tanıyan danışma görevlilerine babamın hangi odada olduğunu sordum..babamı eve gönderdiklerini söylediler.."taburcu mu oldu" diye sordum.."evet" dediler..
eve adımlar kalmıştı artık..saysam yüzü geçmezdi..ama bitmesin diye o yol, adımlarımı küçültmüştüm..niye bilmiyorum; ancak içimdeki babamın öldüğüne dair tırmanan huzursuzluk yaptırıyordu bunu bana, eminim..yakışmıyordu işte, yakıştıramıyordum ölümü babama..
dış kapıyı açıp binaya girdiğimde, merdivenlerin alt basamaklarında babamın ayakkabılarını görene kadardı tüm tereddütlerim..işte orada, bilinç de uyuşan bir şey, onu öğrendim..daire kapısının önündeki ayakkabı kalabalığını görüp, kapının ardından gelen ağlama seslerini işitince, biraz sonra kapı açıldığında karşılaşacağım manzara saniyenin bilmem kaçta biri kadar bir süre içinde geçti gözümün önünden..
elimde daire kapısının anahtarı olduğu halde zile bastım..annem gözleri kan çanağı açtı kapıyı..aralanan kapıyla birlikte ağlama seslerinin şiddeti bir anda yükseldi..ve ağzımdan şu saçma soru çıktı, gayri ihtiyari, "anne ne oldu??"..annemin cevabı kısa ve netti "oğlum, baban öldü"..sarılıp ağlamaya başladı..acı gerçekti artık ve yaşanması gerekti..
içeriye dolmuş akrabalarımın kopardığı kıyamet umurumda değildi o an..annemin gözünden dökülen yaşlar için azrail’in yakasına yapışabilirdim..zamanın bir boyut olduğuna orada şahit oldum..saniyeler içinde aklımda "annemin 24 yıllık eşini kaybettiği için, abimin ise böyle konularda çok hassas olduğu için ayakta duramayacağını, aileden birinin ayakta kalıp, diğerlerine dayanak olması gerektiğini ve bu işin de bana düştüğünü" değerlendirdim..zamanın, gerçekten de bizim "tik tak"larımızdan farklı bir çalışma prensibi vardı..
babamı, evin misafir odasında tutuyorlardı..ben annemle babamın odasına geçtim, annem de yanıma geldi..anneme, babamın olduğu odayı tamamen boşaltmasını ve bana haber vermesini söyledim..kısa bir süre sonra tekrar yanıma geldi ve dediğimi yaptığını söyledi..gözünden akan tek damla yaş için tüm dünyayı ateşe vereceğim insanın gözlerinde yaş kalmamıştı ağlamaktan..ama sen ne asil ağlıyordun be kadın..ne öyle kendini paralamadan ağlıyordun..babamın yüzlerce kilometre öteden gelip seni bulması tesadüften fazlasıydı besbelli..
odaya girdiğimde, ortanca dayımı köşedeki koltuklardan birinde otururken gördüm..anneme "hani boşaltmıştın" diyen asabi gözlerle baktım.."oğlum kendisi kalmak istedi" dedi..ve düşündüm ki, koca koca yazları evinde geçirdiğimiz dayım, beni o anımda yalnız bırakmak istememişti..
babamın naaşını, yere bir yatak sererek üzerine yatırmışlardı..üzerinde bir çarşaf çekiliydi..göğsünün üzerine de bir makas konmuştu..başucuna gelip, diz üstü çöktüm ve çarşafın yüzünü kapatan kısmını açtım..yüzünde sanki "şaka!!" deyip kalkacak kadar aşikar bir tebessüm vardı..güle güle gitmek bu olsa gerekti..usulca eğilerek alnından öptüm..ölüm soğuğu da bu olsa gerekti..buz gibiydi teni..işte o anda, sağ gözümden iki, sol gözümden bir olmak üzere üç damla gözyaşına engel olamadım..ama ağlamak değildi bu..kayıp gidivermişlerdi öyle..
sonrasında cenazenin yıkanması, defnedilmesi vesaire..o gün, bugündür, aradan net on sene geçti..ama babam için ağladığımı tek kişi dahi görmedi, bir tek sineğin bile olduğu yerde babam için ağlamadım..başıma yorganı çektikten sonra kopan fırtınalara ise bir allah şahit, bir de yastığım..
ne diyorduk..aradan on sene geçti..ama kaç on sene geçse de babamı kaybettiğim o günü asla unutamam..ama alıştım bu gerçekle yaşamaya..ilk günkü kadar yakmıyor canımı..andıkça içim "cızz" etse de..
farkettim ki; alışmak olmasaydı, hatırlamak var olduğu sürece, unutmak hiçbir acının ilacı olamazdı..
02 ocak 2002’ydi..babamın öldüğü tarih..dün gibi hatırlıyorum her saniyesini..unutmadım..ama alıştım..