- 1238 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LEYLAY’I MECNÛN'DAN DİNLEMEK - 1. Bölüm -
DEDİLER…
Âşık maşukun sırrına vakıf olunca dert üstüne dert ile karşılaşmış. Hicranı vuslattan sonra bulmuş. Âşık şaşırıp kalmış. Üstelik aşığa geri dönemeyeceği yere geldiği söylenmiş. Geldiği yer yoklukmuş. Karşılığı olmayan bedele varmış. Derdini anlatacağı insanı arasa o insan bu yükle ne yapar diye düşünüp durmuş.
Âşık yanmış nedenini anlatamamış. Âşık coşkuyla yârini anlatmış durmuş. Yangınının nedeni firakmış diyememiş. Yüzü gülmüş gönlü kanamış.
Maşuk heybetiyle aşığı ezip geçerken haberi bile olmamış. Âşık maşukun sadece kendisinin olduğu yere varmış. Bitmiş. Her şey bitmiş. Dert, derman, vuslat, hicran bitmiş. Olanı söyleyememiş. Gönüle cennet diyenleri aramış durmuş. Gördüğümü yanlış söylenenler mi şaşırmış kalmış.
Âşık anlamış ki âşıklığın sonucu meğersem maşuk olmak değilmiş. Sadece maşukun eğlencesi olmakmış. Maşuk öyle yüceymiş ki kendini paylaşmayı bile eğlenceye verirmiş. Maşukun kendini açması feda etmesi demekmiş. Âşık kendinin var edilme sebebini öğrenince açılan yarayı kapamayacağını anlamış. Feryadı, iniltisi, çığlığı, cilvesi kendi gözüküyorsa kimin gizlendiğini anladığından kaynaklanmış.
…OLDU
Âşık bir yüzde kâinatı gördü, kâinatı yapanı gördü hayrette kaldı, şaşırdı. Görmesine daha çok şaşırdı. İnanırdı güzelin yüzündeki çekicilik de her şey görünebilir diye fakat kendisinin görmesi bozdu onu. Kendisine nimetin açılmasına iman etmesi gerektiğini anladı. Yoksa nimetin büyüklüğüne inanıyordu. Nimete inanmak yeterli değildi. Yaratıcısının büyüklüğü, şaheserliği tabii ki kabul görmeliydi fakat kendi hakirliğine bu muhteşemliğinin açılması… Hayret imanın şaşırması değimli?
Gül dedi sevgiliye kendi bülbül oldu. Leyla dedi mecnun oldu. Musa dedi Hızır oldu. Allah dedi Muhammed oldu. Bir baktı ki parmakları arasından suları akıtan muhteşem güzellik meğersem aşkı da gönlünden akıtıyormuş. Kim kimi severse âlemlerin sevgilisinden rızıklanır olmuş.”İnsanlar sureten ona benzerler diye Mevla rızıklarını verir “buyurmuş büyükler de ne güzel buyurmuş.
İlaha karşı put ne kadar yavansa, sahteyse varlığının Allaha karşı öyle olduğunu gördü âşık. Aşk her şeyin aslını ona gösterir oldu. Her şeyin aslını Hakkın katından aldığını gördü. Nispetin eşyanın Hakka nispeti olduğunu anladı.
Başı dönmeye başladı sevgilinin etrafında ki tavafından. Başı döndükçe bildiği gerçeğin değiştiğini gördü. Korktu. Gerçek değişir mi hiç diye kendine sordu durdu. Haşyeti anladı. Onun tesirinin sarhoşluğu insanın gerçeği olduğu gibi algılamasını engelliye biliyordu. Demek ki haşyet onun tesiri onun huzurunda bir edepsizliğe, yersizliğe neden olabildiğinden ötürüydü. Onunla beraberlik onu tanıtıyordu. Bir nevi sarhoşluktu bu. Küçümsenen aklın sevgiliyle sevgilinin istediği gibi yaşamaya yaradığını anladığında her şeyin sevgiliyle ilişkide yerine oturduğunu gördü. Sevgili dairenin merkez notası ilişki yarıçaptı.
Öğrenmek onu dinlemek, hizmet onunla yürümek, himmetin onun gayretini görmek olduğunu hissetti. Sıratel müstakim onun gittiği yöndü, hidayet rotası.
Bıçak kesmenin aracı, ateş yakmanın, virüs hastalığın… Her sebep mananın taşıyıcısı dedi aşık. Sonra düşündü insan neyin taşıyıcısı. Düşünmek sevgiliden gönüle ilhamın düşmesiydi. Gönlüne insan Hak taşıyıcısıdır gerçeği düştü. İnsan imanın, aşkın zuhurudur, görünür hale gelmesidir. Âşık sevgilideki cazibeyi yavaş yavaş anlamaya başladı. Gerçi pek de umurunda değildi. O sevgiliyle beraberliğe bakıyordu fakat sevgili bunu yeterli görmedi.”Sevmek tanımayı getirmeli “buyurdu.
Âşık ölmek diledi yolunda maşukun. Maşuk yaşa, yaşat buyurdu. Âşık zevk ile sefa sürmek diledi maşuk “cevri cefa sermayen” buyurdu. Maşuku için ne yapmak diledi ise âşık “bizim isteğimiz sensin” buyurdu maşuk. Senin hiçbir isteğin sen istediğin için kabul göremez hepsi doğru bile olsa buyurdu maşuk. Ancak ben takdir edersem olur buyurdu.
Din arkadaşlık teklifi geldi aşığa maşuk tarafından. “Dostlarının Hak ile arkadaş olmak için makama gerek” yoktur ifadesini duyunca neşenin, şevkin nasıl bir duygu olduğunu anladı. Âşık şevkin maşukun kendini iradesiyle açma, paylaşma arzusu olduğunu bildiğinde şevk minnete dönüştü. Zevk fakriyette belirdi. Kendi yokluk sıfatlarında sevgilinin varlığı belirmeye başladı. Ne şaşılacak işti bu! Yıllarca sevgiliyi yabanda arayıp durmuştu. Kendine baktı maşuku izledi durdu.
Maşuk anlayışında karşısına çıktığında âşık şaşırıp kaldı. Yaratılan yaratanı yaratılanda buldu.
Âşığa dendi ki “ Varlığın yararı onu kaybetmenin acısıyla pişmendir. Varlığının yok olması gerçek varlığa firarını sağlar. Varlık kendi erimesiyle maşuka vardırır seni.”
Varlık meğersem öç alma yeriydi. Kaçış mekânıydı. Allah kuluna kulunun bile kabul edemeyeceği özellikler, özgürlükler verdi.
Kendisine verilen imkânlar onun arzusuna takılıyor sadece. Her şey yapılabilir fakat onun arzulamadığını yapmak ihanettir. O sana her şeyi verir sen de sadece onu arzular durursun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.