- 570 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BACANAK
Kestane, çıktığı kabuğu beğenmezmiş.
İnegöl’ün dağ köylerinden birinde doğan Sami, de yerleştiği Bursa’da, Belediye Otobüs İşletmesi’ne şöför olarak girdiğinden beri havadan havaya giriyor, kendinden başka herkesi küçümsüyordu.
Aslında kazandığı para öyle ahım şahım bir para değildi ama, beyzademize sorulursa o çok önemli bir insandı!
Bursa’da Belediye Otobüs İşletmesinde şöför olarak çalışmak kaç kula nasip olabilirdi ki?
İşte ’’O’’ şanslı insanlardan biriydi.
Doğup büyüdüğü dağ köyünde yaşadığı sıkıntılar artık geride kalmıştı.
Babasının sattığı tarladan elde edilen paranın bir miktarıyla ’’Ağır vasıta’’ ehliyet sahibi olmuştu, tanıdık birinin yankerinde önce şöför muavini, sonra da şöför olarak çalışmış, şöförlüğü eni konu pişirmişti.
’’O’na’’ sorulsa, Bursa ve havalisinde O’ndan üstün şöför yoktu, ’’O’’ olmasaydı, Bursa Otobüs İşletmesi çokTan topu atardı.
Bursa’ya gelip yerleşmesinin üzerinden henüz 2 sene bile geçmemesine rağmen, söz açıldığında, 5 kuşaktan beri Bursalı olanların yanında bile o’nlardan daha fazla konuşmayı hak sayıyordu.
Bursalı bıçak ustası Cafer, İnegöl’ün bir köyünden nişanlanınca, Sami’yle bacanak olmuştu, adamın huyunu suyunu sevmese de Sami’yle muhatap olmak zorunda kalıyordu.
Cafer’le Sami iki ayrı dünyanın insanı gibiydiler.
Sami ne kadar çenesi düşük ve lafazansa, Cafer, aksine ölçülüydü.
Laf esnasında, Sami, büyük- küçük, kadın- erkek dinlemeden ağzını bozarken, Cafer lafı gramla konuşuyordu.
Sami attığı zaman mangalda kül bırakmazken,Cafer her zaman ihtiyatlı konuşmayı tercih ederdi.
Cafer’in iyi yapamadığı hiç bir iş yok gibiydi.
En iyi Okey’i o oynardı.
En güzel zarlar ona gelirdi.
Söz kavga dövüşten açılmaya görsün, Cafer’in Bursa’da dövmediği adam kalmamış gibiydi.
Cafer’e kalsa, böyle biriyle aynı ortamda kalmaktansa, nişanı çoktan atmaya razıydı, ama o nişanlısını çok seviyordu.
Velhasıl, bacanağını pek sevmese de, 2 ayrı dünyaların insanı da olsalar, nişandan sonra ortaya akrabalık bağı çıktığından, Cafer, bacanağına katlanmak zorunda kalıyordu.
Palavracılar kralı Sami kendini övmeye başladığında nerede duracağını kestiremiyordu.
Beyimize sorulsa, kadınlar, kızlar kendisinin ardından koşuyor, o da mecburiyetten onlarla muhatap olmak zorunda kalıyordu.
Çapkınlık maceralarını ilk duyduğunda, Cafer, Sami’nin kendisine zarf attığını, ağzından laf almak istediğini sanıyordu,fakat zaman ilerlerdikçe Sami’nin zarf atmak değil, hava atmak istediği anlaşılmıştı.
Cafer, Bursa’da doğup büyümüş, yol- yordam görmüş biriydi, ibadetin de kabahatin de gizli kalmasına taraftardı.
Sonra, bekarken yapılanlar bekarlıkta kalmıştı.
Evlilik hazırlığı yaptığı şu günlerde çapkınlık dahil her türlü kötü huyunu terk etmek gerektiğine inanıyordu.
Cafer’e göre, evli barklı adamların, adı hovardalık da olsa, çapkınlık da olsa kaçak et kesimine hakkı yoktu.
Yok, ben yaparım abiii, diyen biri hayatını yaşamalı, evlenmemeliydi, günahsız birinin başını da yakmamalıydı.
Bursa’da doğup büyüse de, türlü türlü yol görmüş olsa da Cafer bazı konularda çok katıydı, bunların başında da eşine sadakat duymamak geliyordu.
Erkek de olsa hiç kimse eşine ihanet etmemeliydi.
Bir gün laflarlarken, söz döndü, dolaştı, Sami’nin ağına yeni düşürdüğü kadına geldi, dayandı.
Kadın, eşiyle bir Avrupa ülkesinde çalışırken , eşinin ihanetine uğramış, bunun üzerine kocasından boşanarak yurda dönmüş, Bursa’nın tarihi semtlerinden birinde açtığı kuaför dükkanı çalıştırıyormuş.
Sami’yle de tanışıklığı,Sami’nin çalıştığı Belediye Otobüsü’ne inip binerken olmuş.
Sami kadına çapkınca bir göz atmış, şak; kadın Sami’nin ağına düşüvermiş.
Derken muabbet ilerlemiş, eşik aşılmış, güreş sezonu açılmış, serbest stilde güreşmeye başlamışlar.
Cafer dinledi, dinledi, baktı; adamın susacağı yok, mecburen söze girdi, yaptığın doğru mu? Diye sordu.
Böyle giderse, bir gün gelir, çoluk- cocuğunun yüzüne bakamazsın.
Cafer’in uyarısı Sami’nin hiç hoşuna gitmemişti, altta kalmak istemedi, ağzından öyle bir laf çıktı ki, Cefer o laftan sonra hiç bir lafın önemi olmayacağına inanmıştı.
’’Ne yani, neden çocuklarımın yüzüne bakamayacak mışım?’’
’’Arkamızdan mı yaptırıyoruz?’’
Bu sözden sonra ne söylenebilirdi ki?
Cafer’de son notunu vermişti, adamla mesafe bırakmaya kesin kararlıydı.
Günler geçtikçe Sami eski samni olmaktan çıkıyordu,eşini de beğenmez olmuştu.
Eşine başını açmasını,sokakta da makyajla dolaşmaya zorluyordu.
Köy kızı olan eşi kocasının isteğini bir türlü karşılayamıyordu.
Kocası kendisini ilk gördüğünde feraceliydi, başı kapalıydı.
Açık birisini istiyoırsa neden en başından söylememişti.
Evliliklerinin üzerinden 10 yıl kadar zaman geçtikten sonra başını açmasını istemesi normal değildi.
Sami ise, ’’Ben cemiyet adamıyım; benim yanımdaki kadın başını açacak, modern olacak’’ diyordu, başka bir söz söylemiyordu.
Kuaför kadınla ilişkisi başladığından ve geliştiğinden beri Sami’nin evinde huzur kalmamıştı.
Meseleden Sami’nin İnegöl’deki anne ve babası da haberdar olunca, kadının yanına gidip, Sam’yi rahat bırakmasını istediler.
Kadın çok rahat bir tipti.
Ricaya gelen yaşlı insanları nezaketle dinledi, sonra son sözünü söyledi:
Teyzeciğim, benim elimde Sami gibi belki 500 tane var.
Çok istiyorsa oğlunuz beni bıraksın!
Kadın bu sözünde yerden göğe kadar haklıydı.
Belki 500 rakamı bile azdı, kadın, Bursa’da çok tanınan, şöhretli biriydi!
Derdi para değildi.
Kadının biri eşini ayartıp boşatmıştı, o da bütün kadınlardan intikam alacaktı.
Geçen süre zarfında zaman su gibi aktı, Sami’yle eşi boşandılar, Sami; ’’Benim elimde Sami gibi 500 kişi var’’ diyen kadına nikah kıydı, evlendiler.
Bir gün Cafer; Atatürk caddesinde gezinirken, Sami’yle toz kondurmadığı eşini gördü.
Kadın hem çirkindi, hem de çok zevksizdi, çok kötü giyinmişti.
’’Bu kadın için mi yuvanı yıktın?? Demeyi çok istese de, Cafer baktı, baktı, hiç bir şey demeden yürüdü, gitti.
500 kişinin artığını nikahına alan biri; elbette ki Cafer gibi ’’ Geri kafalının’’ birinin sözüne itibar etmeyecekti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.