ŞİİR ELEŞTİRİ ( LASTİK AYAKKABILI ÇOCUKLAR - SEMA ENCİ )
lastik ayakkabılı çocuklar
ellerin akşamları azalan adımlar gibiydi
ve birer birer kaybolan gölgeler...
yüzümde batan güneşin bir daha hiç doğmayacakmış hüznüydü
sesimin bu kırmızılığı.
söylemezdin ama ben bilirdim
belki de anlamamı isterdin de anlamamazlıktan gelirdim
göğün kanaması
göğsünün kabarması hep bundandı
bundandı uzaklara gidişi ellerinin.
başka kadınlara benzetirdim uzakları
sanki sen her gece bir kadının biraz daha göğsüne sokulurdun
ben biraz daha gizlenirdim
Grinko biraz daha sert basardı tuşlara
notalar kulaklarımda parçalanırdı.
her gece söz verirdim
ağrımayacak ve acımayacaktım kendi yarama
hıçkırıklar ardında patlamış bir çift ampule benzerdi gözlerim
acımayacaktım karşı apartmanların ardında kalan yoksulluktan başkasına.
öylece sinerdim içime
Grinko susmazdı
geçmiş zamanlardan bir fotoğraf sigara yakardı
lastik ayakkabılı çocuklar koşardı bir topun ardı sıra
bazı kadınlar doymuş gibi yapardı bölüştürürken ekmeği yoksul sofrasında
sesim biraz daha kaçardı.
alt sokakta bir adamın oğlunu vurdular
körpecik
kollarında can vermiş babasının
avcunda sıktığı iki lira...
hatırladıkça ağlardım
devleşirdi Grinko’nun elleri.
sen o yoksul evlerden biri ol isterdim
lastik ayakkabılarıyla koşan çocuk ol
kirlerin arasından tertemiz bak
ellerini uzaklardan kaçırarak.
iki uzak ülke gibi dururduk yanyana
iki apayrı coğrafya.
külü düşerdi sigaranın
fotoğraf yanardı
Grinko kulağımı dağlardı.
söylemezdin
anladıkça sararırdı benzim
sessizleşirdim.
o zamanlar söz verirdim ağlamayacağıma
lastik ayakkabılı çocuklardan başkasına.
Sema ENCİ
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Lastik ayakkabılı çocuklar
Uzun zaman oldu bir şiirin başına diz çökmeyeli, şöyle genlerine girip ruhunun labirentlerinde seyr-ü sefer eylemeyeli.
Şiirin final cümlesinin ihtiva ettiği ana temi başlık olarak kullanılmasıyla açıldı kapı lastik ayakkabılı bir çocukla - kapandı kapı yine aynı çocukla dedirttse de ilk intiba da ; aslında o çocuğun sembolize ettiği yoksunluğu , yoksulluğu ve acı hayatların yanı sıra şiirin öznesinin özleme gebe bir sevdanın trajedisi üstüne kurulmuş.
Şair bu trajedinin her iki yüzünde hem gerçekçi hem de müzikalite olarak hatta diyebilirim ki filim görgülü bir argümanı "grinko " yu alçalan, yükselen sert vuran sesiyle kullanmış.Şiirin öznesi, toplumsal yarayla birlikte sevdasını ;kader ( sevdalısından ayrı kalmasına neden olan yazgı) metaforuyla birleştirmiş bir anlamda.
Şiirin ilk üç bölümü ; şiirin öznesi ile muhatabı arasındaki sevda ayrılığa dair halet-i ruhiyenin terlemesi sonucu ortaya çıkmış.Sebepleri, nedensellikleri ve öznenin bu nedenler üstüne kurduğu sonuçlar bazen sonuçsuzluklar, bilinmezlikler ve hüzün üstüne dizayn edilmiş.
" ellerin akşamları azalan adımlar gibiydi
ve birer birer kaybolan gölgeler...
yüzümde batan güneşin bir daha hiç doğmayacakmış hüznüydü
sesimin bu kırmızılığı. "
- İlk dize ; Sevgilinin , elleri azalmayan akşamlara ve birer birer kaybolan gölgelere; kendi sesi de bu gölgelerden sonra ebedi doğmayacak güneşlere benzetilmiş.
Sevgilinin varlığından hissedilen aydınlık, günlük güneşlik bir tanımı vermiş önce özne.Sonra ...yokluğunda ...özellikle " "kırmızı " renginin kullanılmasıyla anlatıma güçlü bir ivme kazandırmış, biliriz ki kırmızı en çok kanda , sıcaklıkta ve aşkta kendini ele verir.Ancak eserimizde hem bu anlamlarını içermekte hem de güneşin batarken aldığı o kızıllığı simgelemekte.
Çift yönlü bir çağrışım yapması açısından şairin burda kelimelerin anlam ve çağrışımlarına nasıl himaye ettiğini en bariz bir şekilde görüyoruz. Üstelik gerçekle de üstü örtülmüş.Yani gerçekten güneş batarken kırmızı bir renk alır...Sesin kırmızı olması ...susmak aşkla, tutkuyla dolu olarak susmak zorunda kalmayı imliyor ...ve bir daha hiç bir zaman konuşmamayı...
" söylemezdin ama ben bilirdim
belki de anlamamı isterdin de anlamamazlıktan gelirdim
göğün kanaması
göğsünün kabarması hep bundandı
bundandı uzaklara gidişi ellerinin.
başka kadınlara benzetirdim uzakları
sanki sen her gece bir kadının biraz daha göğsüne sokulurdun
ben biraz daha gizlenirdim
Grinko biraz daha sert basardı tuşlara
notalar kulaklarımda parçalanırdı. "
Daha öncesinde bahsetmiş olduğum gibi ilk üç bölüm şiirin öznesinin muhatabı hakkındaki duygu ve düşünceleri gel- gitleri ağırlıklı bir şekilde kapsıyor.
Bu bölümde de ; sevgilinin gidişine anlam yüklemeler...daha önce bahsettiğim kırmızıdan kast edilen aşk ve özlem ...kıskançlık gibi maskeye bürünmüş..Öyle ki şiirin öznesi giden sevgilinin vardığı uzakları başka bir kadının kolları gibi görecek kadar bir tutkuyu imlemiş dizelerde.
Ve argüman ...Evgeny ...ah müzik ve aşk ne güzel bütünleşmiş bu dizelerde... Aşkı , ağzında sigarasıyla piyanonun tuşlarına vurduğu her bir notada şehvetle, tutkuyla çalan, ebediyen dinlemekten bıkmayacağım büyük müzisyen ...ne güzel yerini almış böylesi bir tutkunun , özlem ve kavuşmak istekli duygunun tam merkezinde...
" her gece söz verirdim
ağrımayacak ve acımayacaktım kendi yarama
hıçkırıklar ardında patlamış bir çift ampule benzerdi gözlerim
acımayacaktım karşı apartmanların ardında kalan yoksulluktan başkasına.
öylece sinerdim içime
Grinko susmazdı
geçmiş zamanlardan bir fotoğraf sigara yakardı
lastik ayakkabılı çocuklar koşardı bir topun ardı sıra
bazı kadınlar doymuş gibi yapardı bölüştürürken ekmeği yoksul sofrasında
sesim biraz daha kaçardı. "
Özne bu bölümde de sevgiliye hasrete dem bir şekilde kendisiyle hemhal içinde.Sorgularda... Aşk yarasının bencillik olduğunu , dünyada daha büyük acıların olduğunu duyumsatarak kendisine yara bandı sarmakta...
Yoksulluktan daha mı kötü diye sormakta bir anlamda ya da öznenin tamamen olmasa da bilinçsiz olarak öz benliğini bu yaradan koruma içgüdüsüyle geliştirilmiş bir savunma mekanızması devreye giriyor... ki bu bölümden önce başka kadınlara benzetilmişti hatırlamak gerekirse uzaklıklar...ve kırmızı ses...unutmayalım lütfen....böylesi bir acı ancak başka ağır bir acının başkalarının duyduğu daha büyük acılarla karşılaştırıldığında yaşanılır kılınabilir hayat...Öznenin direnişi...yarasına...
Toplumsal yara silahıyla oluyor desem de " sesim biraz daha kaçardı " dizesiyle aslında tam olarak böyle olmadığının yani sırf yarasına yara bandı olsun diye değil gerçek anlamda bu duyarlılığı içinde yaşadığı için böyle hissettiği gerçeğini de özne altını çiziyor.Ah ne güzel bir mantık, ne asil bir duyarlılık .
" alt sokakta bir adamın oğlunu vurdular
körpecik
kollarında can vermiş babasının
avcunda sıktığı iki lira...
hatırladıkça ağlardım
devleşirdi Grinko’nun elleri.
sen o yoksul evlerden biri ol isterdim
lastik ayakkabılarıyla koşan çocuk ol
kirlerin arasından tertemiz bak
ellerini uzaklardan kaçırarak. "
Şiirde duygu, düşünce ve duyarlılık aynı dengede devam etmekte ki bu bölüm şiirin, 3.bölümün gelişme dönemi...ısrar ve duyarlılığı doygunluğa ulaştırma açılımıyla birlikte asıl yaranın kesiştirildiği birleştirildiği bölüm diyebiliriz.
Evet, Avuçlarında iki lirasını sıkmış; vurulan bir adamın oğlu, Vurulan bir adamın oğlu avuçlarında iki lira...burjuva kesimine bir isyan şeklinde de düşünebiliriz bu dizeyi... Belli bir ideoljiyi savunarak savaşanlar ve ölenler hep yoksullar...
Ve yine, şiirin öznesi muhatabına çok ağır ithamlarda bulunuyor .Bu ağır düşünce mantığı çerçevesinde...bunu anlamak zor değil...
Ey sevgili sen uzaklardasın ( ellerin başka kadınlarda olacağına...) yanımda benimle birlikte ama o yoksul savaşını veren tertemiz insanlardan olsaydın keşke ...bu kadar kirli görmeseydim de belki o ölenlerden biri olmana razıydım ....der gibi ...bir çerçeve çizmiş dizeler.
Her sevgi şiddeti ve büyüklüğü boyutunda kinide barındırır...düşüncemi nasılda doğrular bir mantık sergilenmiş...Ölümüne, öldürene, ölümünü isteyecek kadar sevmek...
Böylesi bir tutku...bile bile ..göre göre...anlaya anlaya...
" iki uzak ülke gibi dururduk yanyana
iki apayrı coğrafya.
külü düşerdi sigaranın
fotoğraf yanardı
Grinko kulağımı dağlardı.
söylemezdin
anladıkça sararırdı benzim
sessizleşirdim.
o zamanlar söz verirdim ağlamayacağıma "
lastik ayakkabılı çocuklardan başkasına.
Son bölüm şiirin ana fikrinin verildiği bölüm artık, Bütün bu tutkulardan, yaralardan sonra şiirin öznesinin vardığı son kanâât ...muhatabıyla ayrı dünyaların insanları oldukları noktasında buluşuyor.Bir fotoğrafta canlanan geçmiş zaman kendi kendini yok ediyor bir an da çıkardığı yangında.
Ve özne bu yangının telaşıyla bir yanılgıdan uyanır gibi gerçeğe, an ’ a aniden dönüş yapmış gibi...Yarasını sardığı yaranın aynı zamanda gerçekten duyumsadığı acının ...En gerçek yarası olduğu kanaatine ulaşıyor...Muhatabına bir eyvallah çekiyor ayağında lastik ayakkabısı olan çocuklarla...
Yarı kapalı diliyle, sembolizmin yetkin kullanımıyla hepsinden önemlisi baştan sona dengeli bir duyuş göstergesiyle ilerleyen şiirin ruh labirentinde gezmekten hüzünlensem de büyük keyif aldığımı söylemeden geçemeyeceğim.
Çünkü sanatsal anlamda, birbirinden kopmayan argümanlar, duygu ve düşüncenin kopmadan birlikte bazen ayrılarak ama sonradan yine bir şekilde birleşmeyi ustaca bilerek yüründüğü bir sanat eseri bu.
Şiirin dille ve özel bir kurgu özel bir dünya yaratarak şairin o dünyada, yarattığı o düzlemde şaşmadan yürümesi gerektiğine bir ispat bu şiir.Ve daha ne çok şeye ispat.Ah ifadeye kalksam eminim bir çok eksiğim çıkacak.
Ama kısaca bahsetmek gerekirse,
şiirin safi ses olmadığına, şiirin sadece imge olmadığına, şiirde kullanılan sembollerin ve imgelerin aynı zamanda gerçeğe de ayak basması gerektiğine, sağlam bir kurgunun ve iradenin baştan sona şaşmadan aynı içtenlikle devam etmesi gerektiğinin.Açık anlatımın ve imgenin şiirde dengeli bir şekilde sağlanması gerektiğine ve bütün bunlar yapılırken arabekse kaçılmaması gerektiğine...
Umarım incitecek ya da okurları yanıltıcak bir yörüngeye girmedim.Varsa da şayet affınızı rica ediyorum.Ki yorumum bencesiydi takdir edersiniz.Şiir benim kulağıma bunları fısıldadı dize aralarında.
Elbette ki şiirin kendisi şairin kendi içinde saklı.Sadece bize göstermek istediğiyle sınırlı çerçevede bu yorumum.Bunu da ayrıca belirtmek isterim.Benim ki nedir kendimce ufak bir açılım yapmak.Kendimce şiirin genlerine kendi ellerimle dokunma hevesi, isteği. Ki çok mutlu oldum.Ayrıca bunun içinde teşekkür etmek isterim.
Her dem eserlerini büyük beğeniyle okuduğum sevgili arkadaşımın böylesi nitelikli bir eserini okuduğuma hiç şaşırmadım.
Ki zaten kaleminden alışık olduğum kaliteyi eserinde bulacağımdan emin olarak girmiştim labirentin içine.
Teşekkür ederim yetkin kaleminize, duyarlı hassas yüreğine ve sanattaki bilincinin yön gösteren yönüne.
Şükran AY
YORUMLAR
Sevgili şair arkadaşım !
Ben zaten şiirlerinizi beğeniyorum.Şiirlerinizin de devamlı okuyucusuyum.Fakat yaptığınız bu eleştiri ile de sizin başka bir özelliğinizi keşfettim.
Eleştiri ve yorum ayrı bir yetenek gerektiriyor.Bu da sizde fazlasıyla var.Bu denli zor anlatımlı şiiri hakkını vererek eleştiri yapmak her babayiğidin harcı değildir.
Şimdi şiir de eleştiri de harika bir şekilde edebiyat sevenlerine sunulmuş oldu.
Harikasınız...
Çok güzel bir şiir okudum,o kadar güzel yazılmış ki,beni bir anda o yoksul çocukluk günlerine götürdü,Giydiğimiz Ankara lastiklerini hatırladım.Yüreğine sağlık Şairim,Usta kalem Şükran hanım sizin analiziniz ise şiire bir kat daha can vermiş adeta,Bu güzel şiiri bizlerle paylaştığınızdan ötürü her ikinizi de tebrik ediyor sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.B.Yıldız.
sevgili Şükran, bu şiir beni çok etkilemişti. Seni de çok etkilemiş olmalı ki, şiirin eleştirisini yapmışsın. Ben de uzun uzun inceleyip, teferruatlı bir yorum yazmak isterdim ama şimdi çıkmak zorundayım. Siteye tekrar girdiğim de bu yazıya koşacağım.
Emeğini kutlarım.
sevgilerimle...