- 746 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kıyım Kıyamet Dabbe
Kıyım Kıyamet Dabbe
Kıyam, “Ayağa kalkış” dendi; bir sürü ayaklanma yaşandı, bu ayaklanmaların egemenlere yarayacağını da göreceğiz!
“21.12.2012 Maya takvimi bitiyor, ‘Kıyamet’ olacak!” dendi ve saçma sapan görüşler ileri sürüldü!
Bir kısmı kıyamet olacak diye Dünya üzerinde güvenilir noktalar uydurdu!
Bir kısmı Mayaların kıyameti bilemeyeceği (sanki Mayalar kıyamet kopacak demiş gibi) ve Allah’ın bileceği “Muhteşem” bilgisini yaydı! Sanki Mayalar zamanında peygamberler vardı ya da kıta biliniyordu da! Akıllara zarar! Şamanizm’e saldırmak amaçlı kullanılmaya çalışıldı Maya takviminin bitmesi! Tabi ki hepsi “Dabbe” kapsamında .
Ben kıyametin kıyımından bahsedeceğim. Kimler kıyılacak?
İlk sırada aptallar geliyor, sonrasında zayıflar ve fakirler! Bu üç zümrenin kıyılması muhtemel! Nedeni şu; insanlar içinde aptal olanlar debeleniyor! Bu “Dabbe” olarak adlandırılabilir. İnsanlık bu debelenişte elenecek. Ayağa kalkmayı başaranlar, yola devam edecek! Zayıf ve fakirlerin içinde aklını kullananlar kurtulacak elbet. Bu kıyımda herkes kendini kurtarmaya çalıştığı için kimse, kimseye yardım etmeyi düşünmez! “Cek, cak” larla bahsettiğim bu halin ne zaman olacağını işte onu Allah bilir. Bizler, ben sadece işaretlerle tahmini bir çıkarım yapabiliri(m)z. Bunu aklı olan herkes yapabilir!
“Dabbe” yerde debelenen mahluk; hakkında benim tahminim aptal insanların debelenmesi. Başlarına getirdikleri felaket yüzünden debelenecekler! Bu felaket kendi aptallıkları yüzünden olduğu için kolay olmayacak süreç. “Mühürlenen Kalpler” gibi! Dabbe konusunda ben iyimserim; her şeyin bir pozitif yanı, bir de negatif yanı var. Dabbenin negatif yanı aptalların debelenmesi; pozitif yanı ise ayağa kalkması. Dabbe debelenen ayağa kalkınca kurtuluş ve “Altınçağ” başlayacak! “Bir Yudum İnsan” şiirimi paylaşmak isterim.
Bir Yudum İnsan
Altı günlük Dünya’da o “Bir yudum insan”dı
Dört günlük yolu sonsuza uzandı.
Her Mevsim başka hale büründü
Zamanın tezgahında işlendi, kırpıldı;
Acılarla şekillendi...
Doymamış hevesleri, özlemleri vardı
Hiç bitmeyecekti işleri...
İnsan olmak istiyordu!
Aynaya baktı gördüğü bir insandı...
İnsan yiyenler, görünürde onlar da insandı.
Çobanlara sordu;
-Sürü kimin?
Onlar da bilmiyordu ama güdüyordu.
Sürü itaat ediyordu...
Tökezledi, dört el yere düştü
Aklı o an başına geldi.
Kalktı, doğruldu, yürüdü...
Nereye gidecekti?
Bilemedi.
Öylece orada kalakaldı.
Herkes onu çağırıyordu,
Güleç yüzlü temiz elbiseli...
Onlar insan mıydı?
Sürünenler vardı, inleyenler!
Evet onlar da insandı.
O’nun daha gidilecek yolu vardı.
İnsan olmak istiyordu!
İnceden bir sızı kapladı benliğini,
Sebebi bir insandı...
Belki aradığı onda vardı.
Yaklaştı, uzattı elini;
Isınmıştı eli, yandı bedeni ;
Aklı onda kaldı.
Oysa daha yolu vardı.
’Beraber gidelim’ dedi.
Şimdi yolculuk daha kolaydı.
Ahmet Bektaş
İnsan tökezleyip yere düşebilir ama şuurlu olanlar kalkar! Tökezleyip yere düşenlerden kalkanlarla yola devam edilecek. Aptallara yer yok!
Dabbe halindeki insanlar tahammülsüz olur. Saldırgan halleri yüzünden yer yüzündeki değerli eserleri yok ederler, bunu da din veya ideolojik kılıfla yaparlar. Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman olmaları bu eylemlerini “Ak” lamıyor. Ama asıl sebep debelenme “Dabbe” halidir.
Hititlerin “Güneş Kursu” Ankara’nın amblemidir. Tahammül edemeyenlerin gerekçesi ne olabilir ki? Yani o amblemde kötü olan nedir? Cevap bile vermezler. Çünkü o sembol üzerinden akılarınca Şamanizm’e karşı duruş sergiliyorlar! Ne alaka?
Hacı Bayram-ı Velî (Agustus) Ogüst Mabedi’ne camisini adeta dayamış! Tarihi eseri de korumuş. Eski Agustus mabedinin yıkılmasını isteyen ahmaklar da olmuş… Yakınlarındaki Lulien Sütunu (Belkıs Sütunu) da ayakta kalabilmiş. Debelenenlerin diğer tahribatlarını uzun uzadıya yazmaya gerek yok!
Anka/Ra
Yenisey’e aşıktı,
Hep ona aktı;
Uygar Türk’ün asil kenti.
Bil ki su erkek, toprak dişi…
Her dönem özgürlüğe gebe.
Merkezinde Güneş sembol anıt,
Kula kul olanlara ağır geldi.
Yakında düşer kutsal maskeler.
“An” ları ebede uzanır.
“Kara”sında aydınlık, dağında Işık.
Göz kamaştırıyor Hüseyingazi’nin Pembe taşı;
Kızılca akar Seyhamam, kurumayan göz yaşı,
Özgürlük savaşçısı kalbinde yatar.
Korkma!
Diz üstü düşenler yine kalkar…
Ahmet Bektaş
Ve Diriant;
Diriant (Altınçağ)
Sanma ki robotlar diridir,
Yeniçağ’da ölümlüler dirilir.
Zaten deliler ülkesinde akıllılar delidir.
Her üfleneni “insan” mı sandın?
Tohumların hepsi fidan olmuyor.
Kökü kuruyan ağaç meyve vermez.
Gün ağarmadan ak koyun karadan seçilmez.
Bak koyunlara, koyun koyuna!
Çobanlar kolay gelmez oyuna…
Irkın önemi yok ama sen gene de dikkat et soyuna.
Bırak gevezeliği slogan atmakla olmaz.
Köhne tabanca ateş almaz.
Açtırtma bayramlık ağzımı;
Yırtık elbiseden bayramlık olmaz.
Hadi şimdi;
Uyan da balığa gidelim.
Ahmet Bektaş
Son tahlilde; debelenenlerden ayağa kalkanlarla yola devam edilir! Aptallar elenir. “Dabbe” debelenenlerin tahribatı da sona erer. Kıyamet kıyımla gerçekleşir. Asıl olan düşmemek değil, ayağa kalkmaktır!
Selametle;
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/78138.gif)
Kıyım.... ?
Kıyamet....?
Dabbe...?
Bu her bır Kelımenın acıklaması nedır hocam...??
![Ahmet Bektaş](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/9128.gif)
Ahmet Bektaş
Kıyım:
3.
Görev yönünden kötü bir duruma sokma, haksızlığa uğratma
Yazıda bu manada kullandım.
Kıyamet:
1. isim, din b. (***) Tek tanrılı dinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman, hesap günü, kıyamet günü, mahşer günü
2. Gürültülü karışıklık, gürültü patırtı
3. Büyük felaket, afet
Dabbe: Osmanlıca lugatten: . Yürüyen mahluk. Debelenen.
Genelde yazılarımın başında sözcük manalarını lugatten ekliyorum. Çünkü sözler manasıyla değer bulur. Kuranın özü korunsa da çeviri manası muhtelif dillere göreceli oluyor hatta araplar bile kendi tefsirlerinde anlam tartışması yapmış. Geçmiş dönemlerde çok olmuş. Olacak da ama öz korunmuş. Çalışan aklını kullanan manaya da ulaşabilsin diye. Eğer mana kısılsaydı Emevilerin tefsirleriyle yaptığı gibi egemen olanlar kuranı kullanarak insanlara zulmederdi.
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/78138.gif)
“Hiç şüphe yok ki o zikri/Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biziz.”(Hicr,15/9).
amenna..
![Ahmet Bektaş](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/9128.gif)
Ahmet Bektaş
Secde Adem’e Yapılır
Allah için Ademe secde edilir, Adem hakikatine yani. Ahsende yaratılmış makamına… Yoksa karşımızda Allah duruyor da ona secde ediyoruz gibi anlamayalım. Allah zaten her yerde… Ayrıca insana kuranda tavsiye edilen “Salât” Namaz olarak meal edilmiş. “Namaz” olarak mealde var, orjin kuranda “Salât” olarak var! Salât da namazda yapılır elbet.
Lugat manasına bakalım; Osmanlıca- Türkçe; İslamî-İlmî-Edebî-Felsefî Yeni Lûgat Abdullah Yeğin
“Salât: Namaz. Tebrik, tezkiye (zikir) . Muayyen vakitlerde Kur’ânda emredildiği tarzda ve Hz.Peygamberin tarifi vechi ile yapılan ibadet. Dua. Peygamberimiz Aleyhisselâma yapılan dua. İstiğfar. Rahmet.”
Demek ki salat; tebrik, tezkiye(zikir) , dua, istiğfar(Af dilemek) , Rahmet istemek. Bunları da Namaz ibadeti içine aldığı için kolay anlaşılsın diye Salât’a namaz demişler! Ama salât çok daha kapsamlı…
“Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” Bakara/34 http:www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp? page_id=5
SecdeLügat manasına bakalım; Abdullah Yeğin / Osmanlıca-Türkçe Yeni Lûgat (İslamî-İlmî-Edebî-Felsefî)
Secde: Allah’ın (C.C.) huzurunda yere kapanış. İbâdet ve Allah’a (C.C.) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller ve dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan ve en büyük ta’zim ifâde eden hareket. Namazın bir rüknü.
Secde madem Allah’ın huzurunda oluyor O’na doğru bir eylem, Ademe secde olayını nasıl anlayacağız. Allah kendine olan eylemi neden Adem için de istemiş, meleklere emretmiş secde edin Adem’e diye? Demek ki secdede bir itaat söz konusu. Secde itaati simgeler. Melekler insandan önceki en üstün nur varlıklar iken, meleklerden daha üstün Adem yaratılıyor. Ve tüm alt varlıklara da Adem’e secde etmeleri yani itaat etmeleri isteniyor. Malum Şeytan insandan daha alt varlık olmasına rağmen secde, itaat etmiyor. Ve bedelini ağır ödüyor. Demek ki insana itaat etmeyen alt varlıkların da bedel ödemesi var! İnsanın asıl yaratıldığı ahsen, alâ olarak tabir edilen makamından esfel, sefil, toprağa atılmasının büyük sonuçları var elbet. İnsanın aslına doğru yolculuğu da kaçınılmaz oluyor. Buna “Miraç” diyebiliriz. Her insan kendi miracıyla meşgul olmak durumunda.
Secde olayını daha iyi anlamak için secdenin manasına bakalım. Yani hayvani boyuttaki görünen şeklinin bize manada ne anlattığına bakalım; “Memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için”. Secdeyi şeklen yapıp bu mananın şuurunda olmayan eksik secde etmiş olur, hatta secde etmemiş olur. Secdedeki manayı şuurlu olarak her an yaşayan da secdede olur. Buna daimi secde hali diyorum ben. Huzuru daimi ya da daimi ibadet hali…
Daha iyi anlamak için bir örnek: bilgisayar yazılım programını bilirsiniz, soyuttur, data bilgidir. Açılımı dahi birlikte açılan programa göreceli olur. Açan programa göre açılır yani. Aslı datası aynı olmakla birlikte her programa göre görüntüsü vardır. Secdenin hayvani bedendeki görünümü “yere kapanarak alın, burun ucu, eller ve dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde” olur. Melekütte secde nasıldır? Bu şekilde olmadığı kesin. O halde secde denince mana akla gelmeli bu mana da “Memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için” manasıdır. Bunu şuur eden secde halindedir.
İnsan en yüksek makamda yaratıldı ve sefile atıldı, aslını arıyor. Bu yolculuğunu “Miraç” olarak anlayabiliriz. Aslına olan yolculuğuna topraktan başladı, bitkiye; bitkiden hayvansal bedene kadar sürdürdü ve şimdi hayvansal bedeninden enerji(cinlerin yaşam alanı olarak bilinen alan) bedene geçmeye hazırlanıyor. Enerjiden sonrası nur (meleküt) , sonrası ise nur üzeri nur asıl yaratıldığı yeri… Bu geçişler ilk çağlarda çok yavaştı her aşamada çoğalarak şimdi çok hızlandı. Bu hızı katlayarak çoğalma olarak düşünebiliriz. Yani ilk toprak halindeki hızı 1 olsun; bitki konumundaki hızı 2; hayvan konumundaki hızı 4; enerji konumundaki hızı ise 8 kat olacaktır. Bu dahi izafidir. Miraçtaki hız aşamaları da buna benzer. Önce mescidi aksaya yolculuk bu toprakta yapılır, sonra da göğe çıkmak enerji ve nur hızı. Cebrail’in “sidre”(7.kat gök) den öteye geçmemesi bu sırdan.
Sonuç olarak şunu söylerim; hayvansal bedende yapılan secde diğer boyutlarda da açılmadığında sadece şekilde kalır. Diğer boyutlarda açık ise hayvansal bedenle olan şeklinin de o kadar üzerinde durulmamalı derim.
Ademe secde etmeyen alt varlıklara Allahın bedeli var zaten insanın hesap sorma hakkı yok. Secdeye gerek olmaması hali ise yazıda bunu demiyorum. Secde farklı boyutlarda farklı oluyor diyorum. Yani meleklere secde edin dendiğinde bu hayvansal bedenli olmayan melekler için bildiğimiz yere baş koyma olmayacak diyorum. Secde sembol itaatin sembolü. Telaşlanmayın secde var. Bu Allahın emri. Peygamberimizin miraçta sidreden geçip kabı kavseyne geldiği boyuttaki secdesi de belki başı toprağa koyma olarak olmaz çünkü toprak Dünya’da esfelde var.
Saygı ve selam ile.
Ahmet Bektaş
Yani kuran değişmez ayetler manalarını farklı anlamak isteyenler çıkar bunu düzeltmek de gerekmez! Çünkü çok farklı tefsirler olmalı ki. Bilgi çok kapsamlı olsun. Yani asıl elimizde ise farklı yorumların sadece başka açıları göstermesi açısından kıymeti olur. Bakınız eğer kuran salatın namaz olarak çevrilmesine benzer şekilde çok yerde farklı çeviri ve anlayış olmasaydı , bir takım egemen güçler Emevideki gibi kuranı tekeline alır ve kendi çevirilerini "Doğru" olarak sunardı bu ise kuranı daraltır. Meal ve tefsirler sonradan yapıldı. Asıl ise ortada asıla ulaşmak ise o kadar kolay olmuyor. Aracı tabakayı geçmek gerek bu da zaman içinde tasavvuf ile olmuş. Yani tasavvuf denge kurmuş. Yoksa kuranın ayetlerini sert biçimiyle çevirip dünyayı zindan etmeye çalışanlar güçlendiklerinde Emeviler gibi ortalığı duman ederler. Teşekkür ederim.
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/9128.gif)
21.12.2012 kıyamet kimler için kopacak?
Bazı din adamlarına sordular; din adamlarının cevabı “Kıyamet kopmayacak” şeklinde anlaşıldı. Kıyametin kopmayacağını bilmek de kopacağını bilmekle aynı manaya çıkınca; kıyametin ne zaman kopacağı Allah ilminde dendi. Amenna…
Bakınız, önceleri anne karnında olan bebeğin cinsiyetinin de bilinemezliği konuşulurdu. Teknolojik gelişmelerden sonra bu anne karnında olan bebeğin cinsiyeti değil de kaderi bilinmez şeklinde kıvrılıverdi!
Yağmurun ne zaman yağacağı da aynı kapsamda bilinmez denilirdi. Teknolojik gelişmelerden sonra o da kıvrıldı. Yağmurun yağınca ne sonuç getireceği bilinmez şeklinde.
Ben bu değerlendirmeleri “Kıvırma” olarak algılamak istemiyorum. Keşfedilenin bir sonra aşaması “Allah tarafından bilinir” olarak kalıyor. İnsanlar bilimsel ilerlemeleriyle bilgilerini geliştirdikçe adeta bilmedikleri Allah’a kalıyor! Ama haşa, ben öyle algılamıyorum. Zaten tüm peygamber mucizeleri de insanlığın nihai hedefine yönelik. Bazı acele tespitler yüzünden insanlar kıvırmak zorunda kalır o var. Yoksa, Allah bilginin asıl kaynağı ve insanlara ne kadar bilgi kapısının açık olduğu da peygamberlerin mucizelerinde saklı. Süleyman peygamberin havadaki yolculuğu, Belkıs’ın tahtının ışınlanması, İsa’nın şifa dağıtması, ölüleri diriltmesi, ve son peygamberin pek çok mucizesi insanların ilerleyeceklerine işarettir. Alel acele şunu Allah bilir, şunu da biz biliriz şeklinde yorum yapanlar sonradan kıvırmak zorunda kalabilir. Bu nedenle arifler söz söylerken sonucunu da hesaplar. Acele ve yanlış konuşmamak adına hesabını yapar!
Mayalar 21 Aralık 2012 de bildik manada kıyamet olacak demiyor zaten. Kullandıkları takvim o tarihe kadarmış. Günümüzde bile takvim yapanlar bayramları tutturamıyorken on bin yıllar öncesinden yapılan takvimin 2012 aralık 21 de bitmesini kıyamet olarak algılamak zaten yanlış olur. Ama şu var Mayalar takvimi uydurarak yapmamış. Güneş sisteminin Samanyolu galaksisi içinde yaptığı turun dönüm başı. Bir takımyıldızın çevresindeki devasa dönüşünün devranının başı. O tarihe kadar takvim yapmışlar. Onlar on bin yılları içeren takvim yapmış, buyurun siz devamını yapın. Zamanımızdaki bir yıllık 365 günlük takvimi uzaylılar bulsa “Dünyalılar ne salaklarmış. Bir yıllık 365 günlük takvim yapmışlar. Sonrası kıyamet!” mi diyecekler?
Bakınız kimler için kıyamet kopacak:
Mayalar üzerinden Şamanizm’i karalamaya çalışanlar başta olmak üzere Mayaları ezbere hedefe alanların kıyameti kopacak!
Sonra, “Ulema-i su” , bu tabiri incelemekte fayda var! Bunlar ulema geçinen toplumu fesada sokan bilgiç takımı oluyor. Maaş ve maad için çalışırlar.
Sonra, yalaka, yalama, yalcıların kıyameti kopacak.
Tüm ideolojilerin kıyameti kopacak!
Tüm ırksal söylemlerin,
Tüm dinsel söylemlerin,
Bu söylemlerin ardında menfaat sağlayanların kıyameti kopacak.
Bediüzzaman Sait Nursi’den bir tespiti de eklemek isterim:
“Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilak etti; dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim:
‘Ana korkma, Cenab-ı Hakkın emridir. O hem Rahîmdir, hem Hakîmdir.’…..
Uyandım; anladım ki, bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılaptan sonra Kur''an etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur''an kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur''an''a hücum edilecek; i''cazı onun çelik bir zırhı olacak.” Tarihçe-i Hayat
Yani Kuran’ı savunduğunu sanan ama kuranın anlaşılmasını engelleyen menfaat çeteleri dağılacak. Kuran güneş gibi doğacak. İşte kıyam budur.
Selametle;
Ahmet Bektaş