- 1702 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZ ÇIĞLIK-2
Karanlıktı soluk soluğa koşuşturuyordu, dolaştığı odaların hepsi simsiyahtı. Bomboş, tımarhane çığlıklarıyla doluydu odalar ama bu seslerin neden bedenleri yoktu!
“Kaçıp kurtulmalıyım” diyerek çırpındı. “Arkamdalar gelip yakalayacaklar, ,görünmez varlıklar, onlar beyaz hayaletler!.., Peşimdeler, bırakın peşim” i diye bir çığlık attı ama o da ne! Yorgun yüreği hızla çarpmaya başladı, kafasının içi zonkluyordu.
Karşısında beyazlar içinde duruyordu ikizi ölü rengindeydi. Gözlerinin etrafını mor halkalar sarmıştı. Bakışları kuyuyu andırıyordu yutacakmış gibi deli bakışlar, “gel bana” diyordu, ‘ gel saklanalım, sakın inanma onlara. Seni iyileştireceklerini söylerler dönme bir daha acılarına mutlu olacağız bak saklambaç oynuyoruz işte ne güzel değil mi! Heheehehehe’’’...
Gözlerini açtı birdenbire dışarı fırlamışlardı sanki kan kardeşi yanındaydı buz gibiydi oda çok aydınlıktı sadece onun elleri sıcacıktı, ama onlar, işte hayaletler ordaydılar kollarına neler sokmuşlardı kan sızıyordu her yer kandı, ama hissetmiyordu hiç bir acı. Sonra kulaklarında o ses, evet araba kornasıydı bu. Uzaklardan onu çağırıyor, bekliyordu. Çığlık çığlığa haykırdı, attı kendini sedyeden...
“Yapma, yapma canım nereye gitmek istiyorsun bunlar doktorlar seni iyileştirecekler bak bende seninleyim”. Beyninde şimşekler çakıyordu ‘hayır’ dedi. Onlar hepsi hortlaklar beni acıtacaklar hem gitmeliyim bak o gelmiş hala beni bekliyor bırakın ona gideyim’ diye çırpındı bir müddet. Sonrasında yine kendinden geçti ilaçlar damarlarında gezinirken koşuyordu yüreği kuş misali heyecandan…
“Şimdilik uyutacağız” dedi doktor. “Böyle halleri normaldir hastanızın belleği geçmişini silmiş geçirdiği şok bebekliğe dönüş hali deriz biz buna. Kendine gelebilmesi zaman alır bekleyeceksiniz sabırla” ....
Tüm bunlardan habersiz geçmişiyle yüzleşiyordu. Sessizce yattığı yerden uzaklara çok eskilere yolculuk başlamıştı bile...
“Hayır” dedi hiç tanımadığı orta yaşta bir adam. “Olmaz birlikte kaçamazsınız, yakalanırsanız çok kötü olur yaşlarınız tutmuyor.
Sevdiği gence baktı umutsuzca sonra da başka çarem kalmadı teyzeme sığınacağım mecburen o beni anlayışla karşılar mutlaka bir çözüm bulacaktır” dedi ve ayrıldılar.
Kan kardeşi demişti hâlbuki “Sevdalanma sakın yaşamın daha da zorlaşır” diye. Ama gönül bu bilememişti ilk kalp çarpıntısıydı bu daha 15’indeydi sevilmek nasıl da güzeldi ama şimdi korkusu daha da ağırdı.
Babası öğrenmişti!...Kötü diller yalan- yanlış anlatmışlar yargılamışlardı sevdasını. Teyzesi akıllı bir kadındı , tuttu elinden getirdi Ailesine. Babayla yüzleştirdi, korktuğu olmamıştı söz vermişti babasına,
“Asla seni utandırmadım yapmam da” demişti ama huzursuzdu devamlı istenmeyen bakışlar üstündeydi Annesi her türlü işkenceyi yapıyordu artık. Zaten o engel olmamışmıydı sevdiği genç istemeye gönderdiğinde ailesini aşağılamış “Size verilecek kızımız yok” dememiş miydi?..
Günlerce çıkmadı evden bir gece kan kardeşine giderken biri kolundan yakaladı hüzünlü gözleriyle, sararmış yüzler acı içinde bakıştılar, gel hadi dedi seni o günde bırakmamalıydım, yok dedi genç kız şimdi olmaz kan kardeşimle vedalaşayım, o zaman gece arka sokakta bekleyeceğim mutlaka gel, aslında gitmeyecekti Babasına söz vermişti en çokta pis yılan dilleri konuşturmayacaktı üstüne bekleyecekti tabi o da beklerse...
Sabahın ilk ışıklarına kadar aralıksız çalmıştı arka sokaktaki arabanın kornası umutla beklemişti çığlıklar atarak acı acı ...
Kan kardeşi evlendirilmişti artık yapayalnız kalmıştı en çok sığındığı ona yol göstereni el alıp gitmişti uzaklara, yüreği acıyordu bu sızı duydukları yüzünden daha da kanıyordu aslında sevdiği genç onun üstüne bahis oynamıştı iddiayla başlamıştı onların aşkı bunu öğrendiğinde yerin dibine girmek istemişti ,bir sürü haber göndermiş dil dökmüştü sessiz telefonlar bitmiyordu eğer rastlarsa yalvarıyordu ağlayarak, “T amam doğru ama ben seni çok seviyorum gel öldürme bizi” diyordu.
Olmadı yapamadı annesinin baskılarından bıkmıştı kaçıp kurtulmak için kendinden yaşlı olan akrabalarının tavsiye ettiği bir adamla evlenmeye karar verdi, kendi idamını imzalıyordu bilmedi...
Düğünden önce aramıştı geleceğim demişti sırf seni son kez beyazların içinde görmek için ve yok olacağım sen bizi öldürdün demişti, evet düğünde görenler vardı onu tanıyanlardan gelmiş ve gitmişti paramparça yüreğiyle aah ederek belki de...
Kalabalık bir eve gelin gitmişti sürgün hayatı mahvediyordu minnacık bedenini ruhu, yüreği yoktu artık kocası onla alakalı bile değildi birde hamileydi üstelik .
Rengi iyice solunca kaynanası doktora götürmüştü isteksizce doktor acilen yatacak dedi bu çocukta bir damla kan kalmamış bakımsızlıktan, 2 ay tedavi görmüş dönmüştü çilegahına doğumu yaklaşmıştı ama umursamıyordu kimse.
Acıların kucağında sallanıyordu bedeni ve doğurdu gözyaşları sağanak olmuştu dinmiyordu kucağına aldı yavrusunu sanki bir umuttu o emanet geceliğini unutturan...
Kocasını ikna etmişti zorlada olsa ayrı bir eve çıkmışlardı bencil bir adamla evliydi sadece kendi varlığına değer veren ,
sütü kesilmişti emziremedi yavrusunu muhallebilerle daha sonrada çorbalarla büyüttü. Dünyadan habersiz devamlı gülücükler saçan yavrusuyla avutuyordu yüreğini onla birlikte büyüyordu ama hayat çok acımasızdı...
Bebeği hiç susmuyordu ishali çoğalmıştı kusuyordu devamlı doktora götürmüştü ama hiç düzelmiyor daha da kötü oluyordu gece tüm siyahıyla ilerlerken ateşler içinde yandı yavrusu bağırarak kaldırdı kocasını yoktur bir şeyi dedi doktora götürdün işte dedi yattı ama hayır elinde ölü gibiydi oğlu kalk dedi çığlıklar atarak ÖLDÜÜÜ...
Zar zor bir araba bulup büyük bir hastaneye götürdüler geri döndürülmüştü yavrusu artık dua ve umutlar içinde iyileşmesini gözlerini açmasını bekliyorlardı...
Koşarak sarıldı kan kardeşine iyi ki geldin buradasın dedi ağlaştılar ,kan kardeşi yavrun benimde yavrumdur bana bırak sen perişan haldesin dedi gönderdi onu .
Dört gün boyunca minnacık bedeniyle savaştı hayatta kalmak için ama yetmedi gücü vadesi tükenmişti bedenindeki hortumlar çıkarılınca ne çokta kanamıştı aldı sarıldı akan kanlara aldırmadan “iyi ki görmedi Annen seni böyle” dedi yoksa o da seninle giderdi dayanamazdı zorla aldılar kucağından. Ölümle tanışmıştı hem de en acısıyla kan kardeşinin bebeğinin ölümüyle...
Nasıl söyleyecekti mecburdu, kan kardeşi eve döndüğünü görünce bağırarak koştu “nerde oğlum söyle neden bırakıp geldin” , inanmak istemeyen gözleri anlamıştı hissetmişti ana yüreği hayııır olamaz diye bir çığlık atıp yere yıkıldı ...
Evet diye bağırıyordu, evet bende inanamıyorum ama gerçek bu, o bir melek artık uçup gitti .Kan kardeşini kendine getirmek için kocaman bir tokat patlattı suratına aslında kendineydi bu tokat yanında olmalıydım sana engel olup bu acıları yaşamana izin vermemeliydim dedi ...
Hayır dedi hepsini ben yaptım gururum öncelikliydi sonrada inatlaştım düşünmeden acele karar verip kaçış aradım.
Hayatımı yakmıştım ve acılar yıllarımı alıp götürmüştü.
Şimdi yine o ilaç kokularının arasındayım yeniden geçmişin en acı sahneleri aklımda oynarken en acıyı hatırlatıp bana buna da dayan diyor.
Yok olmanın eşiğindeyken en eski acılarıma tutunarak benliğimi kaybetmemeye çalışıyorum. Elimi tutan sıcaklık beni çağırıyor, gerçekliği kaybetmemi engelliyor. Yine kan kardeşim her zaman acılarımda yanımda olduğu gibi yeniden uyandırmaya çalışıyor bu kabuslardan beni aslında yıllardır hayal ettiğim yerdeyim şimdi sedyenin üzerinde solgun beyazlar içindeyim bir adım daha atsam yok oluşa acılarıma son vereceğim belki de ...
Gitme arkadaşım bırakma bizi sen minnacık bedeninde kocaman güçlü bir yürek taşıyorsun, ellerimi tut ben seni hiç ama hiç bırakmayacağım sana söz dedi yine melodi gibiydi sesi düşler ülkesine çağırıyordu melek gibi...
DAĞÇİÇEĞİ