- 1232 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
AYŞE ABLA (Öğretmenlerle ilgili anılarım)
Hoca camide...
Öğretmen okulda...
Abla gönüllerde...
1967-68 öğrenim yılıydı... Dile kolay, tam 35 yıl geçmiş aradan. O yıllardaki olaylar bir duman perdesinin arkasına saklanmaya çalışıyor. Ama nedendir bilinmez, bazı isimler, tarihler zihinlerde kaybolmamak için inatla direniyor.
Giresun Lisesinde öğrenime başladığım yıllardı. Edebiyat öğretmenimiz Feride Hanım ya bir ya da iki derse gelebilmişti. Sonra eşi olan okul müdürüyle birlikte tayinleri çıkmıştı. Liseye yeni geldiğim için kendileri hakkındaki bilgim de yalnızca yaptığı veda konuşmasıyla sınırlıydı müdürümüzün. Söylediği birkaç söz belleğimde alçak gönüllü bir insan izlenimi bıraktı; “Beni iyi bilen iyi bilsin, kötü bilen kötü bilsin...”.
Yerine tayin olan lisenin emektar tarih öğretmeni Galip Tamtürk’ün konuşmasından kalan birkaç satırın ise olayı izleyen herkesin belleğinde olduğunu sanıyorum; “Mekdabımın içinde veya okulun dışında, öğretmenlerime saygı istiyorum.”
Çok önemli bir ders olduğu hepimizin bilincinde olan edebiyat dersimiz boş geçmeye başlamıştı. Ta ki, müdürümüz bir gün yanında genç bir hanımla derse girinceye kadar. “Yeni edebiyat öğretmeniniz Ayşe Hanım” dedi müdür bey ve devam etti; “Gerçek mesleği avukatlıktır. Benim değerli öğrencilerimdendir. Beni öğrencime karşı sakın mahcup etmeyin.” derken genç hanıma bir baba şefkatiyle bakıyordu. Ayşe Hanım ise müdür beyin kısacık konuşması sırasında bir ara gülmüş, bir ara da heyecandan kızarmıştı.
Son derece ciddi bir hanım kızdı Müdür Bey çıktıktan sonra öğretmen masasına oturan ve Feride Hanım’ın kaldığı yeri soran. Oysa bu ilk dersi belki de böyle ciddi yüzlü olduğu tek dersti Ayşe Öğretmenimizin. Bundan sonraki derslere hep güler yüzlü, sevecen bir ablamız girecekti.
Dersteki başarı oranı ise beklenenin çok üstündeydi. Bu öğretmenin ilgisine ve öğrencilere gösterdiği yakınlığa bağlanabilirdi. Ama öğrencilerin bunu fırsat bilerek şımarmasına da asla izin vermezdi. Aynı sınıfta olan kendi kardeşine karşı da evdeki ablası gibi değil, sınıfın bir öğrencisi gibi davranırdı.
Dersinde en sıkıcı yan tabi ki o yıllarda birçok ders için geçerli olan yazdırma konusu idi. Birçok ders gibi onun dersi de zaman zaman çala kalem yazma ile geçerdi. Öğrencilerin yazmaktan sıkılıp söylenmeleri karşısında öğretmenimizin gururları okşayan bir sözü bu havayı dağıtmaya yetmişti; “Yazmak istemeyen efendiler, hanımlar yazmasın.”
Bir yazılı sonrası ismini anımsayamadığım bir öğrenciyi tahtaya kaldırmıştı. Yazılıda sorulan bir konunun satır satır anlatılmasını istedi. Öğrenci anlatamayınca da; “Şimdi kopya çektiğini erkekçe söyle bakalım!” dedi. Öğrencinin yapabileceği bir şey yoktu. Kopya çektiğini itiraf etti. Ancak durumu iyi olmayan öğrenciler için dönem sonlarında yazılı veya sözlü yapılma durumu olunca o öğrenci de böyle bir talepte bulunmuştu. Öyle ya! O yazılıdan sıfır almıştı. Ancak endişesinin yersiz olduğunu gördü. Ayşe Öğretmenimiz bu arkadaşımın yazılısında kopya olayını -erkekçe itirafı nedeniyle- dikkate almamıştı.
Asla unutamadığım tarihlerden biridir 12 Nisan 1968 tarihi. O gün bir hüzün dalgası esiyordu sınıfta. Okula kadrolu bir edebiyat öğretmeni tayin olduğu haberi gelmişti. “Hocamız bizim için ağlıyor” diyordu bir arkadaşım. Gerçekten de sınıfa ağlamaktan gözleri kızarmış olan Ayşe Öğretmenimiz girdi. O gün ders yapılmadı. Sesi güzel olan arkadaşlarımız şarkı söylediler. Bir bayan arkadaşım (Nilgün Kalyoncu) “Ellerim böyle boş mu kalacaktı” şarkısını söylerken şarkının son sözlerinde küçük bir değişiklik yapmıştı.
“Üzülmeyin siz HOCAMIZ, gün olur kavuşuruz, Kader ayırsa bile, mahşerde buluşuruz...”
Bu sözler havayı daha bir hüzünlü hale soktu.
İsmini anımsayamadığım ama soy adı “Çıtır” olan bir erkek arkadaşım “Sen değilsin zalim olan” şarkısını söyledi. Şarkının “Bağrıma basıyorum yar diyerek taşları” sözlerini söylerken sesini öyle bir yükseltti ki, tüm sınıf ve tabi ki Ayşe Öğretmenimiz hıçkırıklara boğuldu.
Aynı gün son saatlere doğru yine edebiyat dersimiz vardı. Bu derste öğretmenimizle birlikte sahil turuna çıktık. O zamanların yine popüler şarkılarından biri olan “Kalbe dolan o ilk bakış” şarkısında geçen “sahil boyu boş yamaçlar” ı izleyerek yürüdük. Kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes başını önüne eymiş yürüyordu. Ama emin olduğum bir şey vardı ki, birçok arkadaşım, benim gibi içinden o şarkıyı (Kalbe dolan o ilk bakış) mırıldanıyordu sahil boyundaki o boş yamaçların yanında yürürken.
Önce 28 Nisan, sonra da 26 Mayıs tarihlerinde olmak üzere iki gezi düzenlendi Aksu Dere yatağındaki bir düzlüğe. Her iki geziye de bizleri Ayşe Öğretmenimizin babası 28AC694 plakalı kamyonu ile götürdü ve getirdi. Her iki gezinin amacı Ayşe Öğretmenimizle hasret gidermekti. Futbol ve bunun dışında günümüzde unutulmaya yüz tutan yakan topu, ateşim ateş v.s. gibi oyunlar oynandı. Ama bu her iki gezide Ayşe Öğretmenimizin unvanı artık değişmişti. “Hocam” değil “Ayşe Abla” idi o artık.
Ayşe Ablamızla bağlantıyı asla koparmadık. Bayramlarda birkaç arkadaşımla birlikte evinde ziyaret ettik. Ta ki 1970 yılında Üniversite öğrenimi için İstanbul’a taşınıncaya kadar. İstanbul’a ilk geldiğimde de birkaç kez mektuplaştık. Mektuplarımın birinde Ayşe Abla’ya Aksu’ya yapılan iki gezinin de tarihlerini ve her iki geziye kimlerin gelip kimlerin gelmediğini tek tek anımsadığımı yazmıştım. Gelen yanıtta bunların zamanla unutulacağını yazmıştı. Kısmen haklı çıkmıştı. Belki gezilere gelenleri tam olarak değilse bile kısmen anımsıyorum. Ama tarihleri unutmamışım.
Ayşe Ablamı da asla unutmadım. Aradan 30 yıldan fazla zaman geçtikten sonra Türk Telekom’un Internet Sitesinden önce Ayşe Ablamın kardeşi ve sınıf arkadaşım olan Refik’in telefon numarasını buldum ve Ayşe Ablamla bu şekilde telefonla da olsa görüşme olanağı buldum. Artık bayramlarda telefon ederek hatırını sorabiliyorum. Kendisini ziyaret etmeyi de çok istiyorum. Fırsat bulursam, Allah nasip ederse o değerli öğretmenim ve ablamı ziyaret ederek elini öpeceğim.
Seni seviyoruz Ayşe Ablamız...
Seni asla unutmadık...
Çünkü sen unutulacak bir kişi değilsin...
02.07.2003
GÜNCEL
Ayşe Ablamı Ankara’daki evinde ziyaret ettim. Elini öptüm, çok mutlu oldu. Hayat yoldaşını kaybetmiş! Önemli günlerde (Bayramlar, dini günler, öğretmenler günü, anneler günü, dünya kadınlar günü) telefonla kutladığım öğretmenlerimden biri de artık Ayşe Ablamdır.
10.12.2012
Kadir Tozlu
YORUMLAR
BİR İNSAN KENDİNE KENDİNİ YAKIN GÖRÜR O İKİ KİŞİ DE KENDİNDEN BİR DİĞER YARIDIR ELİNİ UZATTIĞIN TEK BİR CAN YARISIDIR SEVDİKLERİN YÜREĞİNDEN KOPARKEN İÇİN İÇİN AĞLARSIN O SEVGİ DOLU KALBİ UNUTAMAZSIN HEP GÖRMEK İSTERSİN YA BİR GÜN GÖREMEZSEN O ZAMAN GÖZYAŞLARIN İÇİNE DOLAR AKAR AĞLAR AĞLATIR GÖZYAŞLARI İÇİNİ YAKAR SÖZ: ÖZLEM DEMİRKAYA &*.*&
superbaba
Bir ara bana mesleğini yazar mısın kızım.
Yorum için teşekkürler.
ŞİİRİN SİHİRİ
superbaba
Biliyor musunuz, sizin tüm yorumlarınız içten, sevgi dolu oluyor.
Her zaman böyle olun...
İsminiz gibi neşe içinde geçsin yaşamınız.
Yine çok güzel bir anı ve vefa örneği..önemli olan unutmak değil,unutulmamayı başarmaktır...öğretmen bunu kişiliği ile başarmış.. saygılar...
superbaba
Gerçek mesleği öğretmenlik olmadığı halde öğrencilerle olan diyaloğu gerçek öğretmenlerden çok daha profesyonelceydi.
Yorum için teşekkürler.
efendim o günleri yad etmek buruk bir mutluluk olsa gerek nereden nereye ayşe hocanızla görüşebilmek ayrı bir güzellik olsa gerek ne mutluki size vefalı yüreğinize unutmamış arayıp bulmuşsunuz acaba kaç kişi vardırki arayıpta bulabilen yazı vefa örneğiydi saygılarımla selamlar
superbaba
yeter ki vefalı olsun...
Yorum için teşekkürler.