- 437 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SSCB Yirmi Yıl Daha Yaşasaydı
‘‘ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yirmi yıl daha yaşasaydı Kazakistan Türklüğü diye bir şey kalmayacaktı.’’
SSCB yönetimi altında tuttuğu milletleri kendi potasında öyle bir eritiyordu ki Rus olmayan topluluklar kendi öz benliklerini kaybedip adeta Ruslaşıyordu. Kültürün her alanında sürdürülen asimilasyon çalışmalarına bir de cumhuriyetler içindeki nüfus dengesi ile oynanması yurdun asıl sahiplerini vatansızlaştırıyor, öz yurtlarına Rus asıllı olanlar yerleştiriliyordu.
Rejime direnmek isteyenlerin cezalandırılması yönetimin işini kolaylaştırıyor, rejim taraftarlarından seçilen cumhuriyetlerin yöneticilerinin tutumu ve uygulamaları ise işin tuzu biberi oluyordu. Türkler açısından acı gerçeği Dinmuhammed Ametbek’in şu sözü net olarak ortaya koyuyor. ‘‘ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yirmi yıl daha yaşasaydı Kazakistan Türklüğü diye bir şey kalmayacaktı.’’ Sadece Kazakistan Türklüğü mü; tüm Türk toplulukları için bunu söylemek mümkündür.
Kazak Türküne Türk kimliğinin unutturulduğunu geçen yıllarda adeta yaşayarak öğrenmiştim. Bazı Türk cumhuriyetleri ve topluluklarına ait olan örütbağ ortamlarında Türkçe paylaşımlar yapıyordum. Bir Kazak Türk sitesindeki yaptığım paylaşımlar neticesinde adeta eleştiri yağmuruna tutulmuş, yapılan tartışmalar sonunda da siteden atılmıştım. Gerekçeleri Türkçeyi anlamadıkları ve Türk kimliğini kabul etmedikleri idi. (Kendilerini sadece Kazak olarak adlandırıyorlardı)
Kazakların Türk olduklarının bilinmesi, her ortamda desteklenmesi ve Türk birliği içinde görülmesine rağmen; Kazak gençliğinin kendilerini Türk olarak bilmemeleri veya Türk kimliğinden imtina etmeleri (Bu tespit elbette tüm Kazak Türk halkını kapsamamaktadır.) Rus asimilasyonunun en güzel göstergesi sayılmaz mı.
Özellikle, Sovyet rejiminin sona erip Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonraki dönemlerde yapılan Türkü kimliğine kavuşturmaya, Türk dünyasının bütünleşmesine yönelik çalışmalar diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi Kazakistan Cumhuriyetinde de önemli bir mesafe kat etmesine rağmen yeterli olmamaktadır. Bütün birlik, konsey, dernek, akademi, okul gibi kurum ve kuruluşların daha verimli çalışmaları gerekmektedir. Kimliğe dönüş yolunda her Kazak genci nasiplendirilmelidir.
Elbette kimliğine kavuşmuş çok sayıda Kazak genci var. İşte bunlardan bir tanesi de İLESAM genel merkezinde Kazakistan Cumhuriyeti ve devlet başkanı Nursultan Nazarbayev ile ilgili bilgilendirme konuşması yapmak için geldiğinde tanıştığım Dinmuhammed Ametbek. Yaşına rağmen hedeflediği yolda önemli mesafe kat etmiş pırıl pırıl bir genç. Dudağından her Türk kelimesi dökülürken gözlerindeki parıltıya, yüzünde açılan güllere şahit olduk.
Dinmuhammed Ametbek sunumunun bir bölümünde özetle şöyle demişti: ‘‘ Kazaklar hem soy bakımından hem oturduğu toprak bakımından kendini bugünkü Kazakistan topraklarında yaşamış bütün Türk devlet ve imparatorlukların varisi olarak saymaktadır. Soy bakımından diyorum çünkü bugünkü Kazakların içinde eskiden isimlerini büyük devletlere veren ve adları Türk tarihinin ilk kaynaklarında geçen Kıpçak, Kanlı, Uysun, Arğun, Aşlın gibi yüzlerce boylar bulunmaktadır.’’
‘‘Toprak bakımından da Kazakistan Türk devlet geleneğinin varisidir çünkü Kazakistan bağımsız bir Türk devleti olarak kendi topraklarında en eski Türk topraklarını barındırmaktadır. Türk geleneğine göre bir babanın oğulları büyüyüp evlendikten sonra onlara ayrı otağ kurulur. Evin en küçük oğlu ise baba ocağında kalır. Ve bu otağa Karaşanırak denir. Kazak Şairi Mağcan Cumabay’ın şiirlerinde vurguladığı gibi bütün Türk boyları dünyanın her tarafına gittiğinde Karaşanırakta kalan yani baba ocağında kalan Kazaklardır.’’
‘‘Kazakistan Göktürk İmparatorluğunun varisi olduğunu devlet seviyesinde vurgulamaktadır. Kazakistan bayrağının gökyüzü mavisi olmasının Cumhurbaşkanı Nazarbayev ‘Tarihin Akışı’ Kitabında açıklarken Göktürklere atıfta bulunmaktadır. Ayrıca geçen sene Kazakistan bağımsızlığının 20. yıl dönümünde Astana’da ‘Bengü İl’ anıtının resmi törenle açılması da manidardır. Bengü il yani baki devlet kavramı Göktürklerle geliştirilmiş bir kavramdı. Kazakistan yöneticilerinin böyle bir anıtın açılmasıyla Göktürkler mirasına sahip çıktıklarının bariz göstergesidir. Bunun gibi yüzlerce örnek verebiliriz.’’
Dinmuhammed Ametbek’in ayrıca Kazak Hanlığına, Cengiz Han devrine, Altın Orda Devletine, Timur İmparatorluğuna ve Altın Orda’dan güneye göçen Özbeklere vurgu yaparak bugünkü Kazakistan’ın temelini oluşturan Kazak Hanlığının tarihi ile ilgili verdiği bilgiler ile Kazak Türklerinin İslamiyet’i en son kabul eden toplum olarak Arap ve Farslardan en az etkilenen Türk toplumu olduğunu belirtmesi Kazakları Türklükten soyutlamaya çalışanlara ders verir niteliktedir.
Sunumdaki bir önemli haber ise yirmi yıl öncesinde Kazakistan nüfusunun yüzde otuzları Kazak Türkü iken son nüfus sayımında bu oranın yüzde altmışlara çıktığını belirtmesidir. Bu genç kardeşimiz gibi yüz binlerce Kazak’ın milli kimliğine kavuştuğunu biliyoruz. Bunda en büyük etkinin Türk Dünyası ile ilgili tüm girişim ve çalışmalar yanında Dinmuhammed Ametbek’in ‘Türk Dünyasının Aksakalı diye adlandırılıyor’ dediği devlet başkanı Nursultan Nazarbayev’in bilinçli ve özverili çalışmalarını da göz ardı etmemek lazım.
Türkün birliği Türkün dirliği açısından Tanrı tüm Türk devlet ve topluluklarının başına Türk kimliğine sahip çıkan yöneticilerin gelmesini nasip etsin.
Osman Öcal
YORUMLAR
Aslında bu durum sadece S.S.C.B. lerle sınırlı kalmayıp; tek adam, tek güç olma düşüncesiyle kendisinden farklı olana / muhalife/ tahammülü olmayan, kendi oluşumuna katkı sağlayan bünyesindeki farklı etnik grupları asimile ederek eritme isteyen ayrılıkçı bir çok irili ufaklı ülkenin itibar ettiği bir yok sayma anlayışı. Ancak tarih, -bütün despotça eylemlerine karşın- bu gibileri vakti zamanı geldiğinde sahnesinden silmeyi bilmiştir! Yazınıza gelince;
Düne, bugüne ve yarına önemli vurguların yapıldığı;
Tarihi, sosyolojik ve kültürel anlamda bilgi aktarımıyla, dün olduğu kadar yarının nesline de ışık tutacak gerçeklerin derlenerek bir makalede paylaşımı elbette önemli bir sorumluluk, bir idrâk meselesidir. Düşündürücü ve ders alınacak bir konu! Teşekkürler usta kaleme, dostça...