Bir minik kız çocuğu...
_ Lütfen beni öldürmeyin. Söz veriyorum bir daha tutsi olmayacağım…
Kaçınılmaz ölüm karşısında, kimsesiz bir kız çocuğunun son çırpınışlarını gösteren bu sözler 21. Yüzyıla girmemize 6 yıl kala, 1994 yılında Afrika ülkelerinden Ruanda’da sarf edildi. Okurken bile insanın tüylerini diken diken eden bu sözler, gözlerini kan bürümüş, içlerindeki vahşet beyinlerini ele geçirmiş insanları durdurmaya yetmedi ve birkaç gün içinde katledilen 800.000 (Sekizyüzbin) insan arasında bir rakam olarak yerini aldı küçük kız. Oysa her insan bir rakamdan çok daha anlamlıdır. Yaşadığı çevreye anlam katar, sever sevilir, geçmişe dair anıları, geleceğe dair umutları vardır. Ölüm kaçınılmaz olsa da yaşamaya programlanmıştır insan. Belki öleceğini bilerek yaşayan tek canlı türüdür insanoğlu. Fakat en acısı da bir insan yaşamının bir başka insan tarafından sonlandırılması olmalı…
Peki 6-7 yaşlarındaki minik kız çocuğunun ne suçu olabilirdi ölümü hak edecek? Kendisi de bilmiyordu. Yaşadığı coğrafyada kendisi gibi siyah derili insanların bir kısmına “Hutu”, bir kısmına “Tutsi” deniliyordu. Ülkesindeki zengin madenler, avrupa’nın medeni(!) devletlerinin iştahını kabarttığı için nasıl yaşamaları gerektiği onlar tarafından belirleniyordu. Karşılığında da elde ettikleri madenleri aralarında paylaşıyorlardı ama gelgelelim 1990’lı yılların başlarında aralarındaki çıkar çatışmalarının da etkisiyle Hutu ve Tutsi’ler arasına ektikleri nifak tohumlarını yeşerttiler. 1994 yazında insanlık adına büyük bir utanç vesilesi olan soykırımı bir film izler gibi izlediler. Silah ve mermi pahalı olduğundan ellerine keskin palalar verilen hutu’lar, birkaç gün içinde yaşlı genç, kadın çocuk ayrımı yapmadan 800.000 civarında Tutsi’yi hunharca katletti. Öyle bir vahşet yaşandı ki; bir köyü basan Hutu’lar öldürmekten yoruldukları için, kaçmasınlar diye ayak tendonlarını kestikleri insanlar acı içinde kıvranırken sigara molası verip, bitiminde öldürmeye devam ettiler.
Bu küçük kız da, kimsesiz çocukların toplandığı ve eğitildiği kiliseyi basan gözü dönmüş hutu’ların bütün çocukları bahçede toplayıp tutsi olanları ayırdıktan sonra öldürdüğü çocuklardan biriydi. Arkadaşlarının bir çoğu hutu idi ve tutsi olmanın neden kötü bir şey olduğunu bilmesi mümkün değildi.
Son günlerde gazetelerin dünya sayfalarında yer alan haberler vahşetin bitmediğini, 1994’te yaşananların komşu ülke Kongo’ya sıçradığı, bu kez intikam ateşi ile tutuşan tutsi’lerin başkenti ele geçirdiği, 3 günde 500 kişinin öldüğü ve 750.000 kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldıklarından bahsediliyor.
Diş macununu bir kez sıktınızmı bir daha tüpe sokamazsınız. Barış ve huzur bir kez bozuldumu, yüreklerde sevginin, anlayışın, hoşgörünün yerini vahşet ve intikam duyguları adlımı artık geri dönüş yoktur. Yakın çevremizden başlayarak dünyayı 360 derecelik bir açıyla taradığımızda, her yanı ölüm ve acıların sardığını, geçmişte ekilmiş kin ve nefret tohumlarının çiçek açmak için uygun zamanı beklediklerini görürüz. Afrika’da, Asya’da, Avrupa ve Amerika kıtasında insanlar adı konulmuş ya da konulmamış savaşlarda birbirini öldürüyor. Oysa biz bütün siyah derililerin, bütün Asyalıların aynı olduğunu zannederdik. Ülkemize ilk kez gelen birinin; bütün kadınların kara çarşaflı ve burkalı olmamasına, bütün erkeklerin dörder eş almamasına, sokaklarda develerin gezmediğine şaşırdığını söylemesini hayretle karşılarız. Az veri ile sonuca ulaşma, önyargılarımız ve beğenmediğimiz fikirleri anlamadan dinlemeden reddetme hastalıklarından kurtulamadığımız sürece de bu fasit yanılsama devam edecektir.