Kendini bulma bulmacasındaki aşkyüzlü resimsin Kumruzen
hayrettin taylan
Gerçekten siz kimsiniz?
-Bu gerçeğin içinde içi alınmamış bir sorunun cevabı mı ya da cevapsız yaşamların adılı mısın?
-Özünüzdeki fitilin ışıklarını yakan, hangi yakarışın dilisin. Kendini bulma bulmacasında soldan başlayan gerçeğin soruları yarimden aşağıya giden sorulara uzandı mı?
*Kendine sorma cevaplarında ruhun ne kadar derin.
Bir kadın, annedir, duygudur, ruhtur, nazdır, özerk hazdır.
Bir kadın, fikri maşa değildir.Bir fikrin doğmatik papağını asla değildir.
Bütün meyvelerin tadın gibiydi aşk dimağın.Belki bu yüzden, içyüzünden yüzüne yansıyan güleç dünyanın meyvesine talip oldum.
Lezzetleri bana sunan, sevgilerinde susuz kalmış , geç kalmalarım vardı.
İçsel yolculuğun bilinçaltı merdivenini dayamıştım bilinç tepelerimi.
-Dışavurumlarım ileri ket vuruyordu.Psikolojik bir deniz gibi açılıyordun bahtımda.
Zaman, sözcükler, fırsatlar, ilgiler, içtenlikler, dürüstlük, sadıklık, gibi insanı kamil gerçeklere sunan özel duruşun kavram kıyısındaydım.
-Aslalarım yoktu. İyileri olanın aslası yoktur.
-Şimdi geleceğe gitme sularındayım. İnsan geleceğin berraklarındaysa huzurun kalesini kurmuş demektir.
Senli beklentileri bıraktığım, terk edilme viranlarındayım.
Dahası viranların, yalnızca yaşamayı öğretti. Var olandan yok olana bir ders verdi.
Bu yüzden hüsranların suları çekildi.Beni güzel yarınların yar denizine sundu imkan.
Beklenti , bir hastalık gibi içimde virüslerini sundu. Bu yüzden,aşk bir hastalığın şubesi gibi içimdeydi. Bekleyiş kendi kanserini yayıp durdu.
-Mutsuzluklarımın tercümesini yapınca içsel dilim, seni unutmanın finalini yaşadım Kumruzen.
-Kendi tercihlerimizin kumarındayız. Bütün mutsuzluklar, içsel buhranlar böyle başlar.Ruhu yüzdürülen algıların, ruhsuzluğa bandırılmış egoların, hazlara teslim edilmiş emellerin toptancısı değil miyiz ki?
-Tercih şansımız hangi doğruya çizgi.Mutlak olana mı ? Muğlak olana mı?
Ya her duygusal tepkisizliğin ürünü olmak mıdır sensizlik.
Evet, sensiz olmak kolay değildi.Yüreğimin öğretmeniydin.Bütün hislerime ders vermiştin.
-İlklerimin fişlerini yazmıştın bahtımın tahtasına.
Bırak kaldırmadan soruyordum seni, senli her şeyi.
-Bir dokunuş filmiydin, sonları hep aynıydı.Seviyordum sonuçta. Kendimden fazla sevdiğim bu içsel mevziiyi kaybetmek elbette zordu.
-Zor olan acı çekmekti .Ben acılarımı eğitemedim.Kendimi eğitmek meğer çok zormuş. Gitmek meğer ne kadar kolaymış;ama insanı kendinden gitmeyi öğretiyor.
-Nemli gözlerinden çok yağmur ezberledim.Yüzün seni gördüğüm Ankara’nın ilk günleri gibi şimdi.
-Son bakışın ,İstanbul’un çekmekeşi gibi içimde kalabalıklaşıyordu. Başkent ile huzurumun başkenti arasında bir aşk kendi metropolitan çıkmazlarını sunuyordu.
-Köyüme geri dönsem, dünya aynı gözlükle döner mi ki?
Ya da terk edilişin başkenti neresi ki?
Oraya gittim, Mecnun’u bile kimse tanımıyor.Herkes beni soruyor.
-Neden terk etti seni Kumruzen.
Ya da terk edilme terkibinde zorundalığını tümleyen bu narincenin hangi içsel volkanına sönmez hatalar yükledin.
Bir kadın sevdiği erkekten zor gider dedi terk edilmenin başkenti.
*Nedenlerin soru işareti gibi boynum büküldü.
İşaret artık benim Kumruzen. Sen de damlalarını ünlemlere verip noktalama işaretlerimi tümleme öyle.
-Üç noktaların atomsal sonlar uçururken…İmlası düzgün bir sevdayı bitiremem.
-Ruhsal gelişim kendi sürecini süzgecimde geçiriyordu.
Sensizliğin öğretilerinde tanımsız kalışlar derleniyordu.
Sana sarılışımın terimleri özetliyordu, anlatamadıklarımı. Yeni sözcükler gibiydi öylece içimde gidişin.
-İçselleştirme kitabının o güzel kapağı gibiydi.Arkasına yazılmış her söz, ardında yazdığım sözlere kardeş gibi .Ardında yazılmış her şey gibi, her söz arası, her aşk arası, her bekleyiş arası, bir aşk kenti gibiydin Kumruzen
kem gözlerin gam arınmasında aktı cemalin
öfkenin uzun saçlarını taradı ilgisizlik
bitişin can kırıklarında belirdi sonsuzluk
hangi güzelin yüz haritasında sevdaya şehir olsam
sevi başkentliğin can kırıkları ağlar içimde
Ankara üşür, İstanbul solar, El’aziz ağlar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.