- 1172 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GENERAL'İ KIZDIRMAK
GENERAL ‘i KIZDIRMAK
Hayatım boyunca, birilerini savunmak ve kural dışı hareket etmek yüzünden, başıma gelmeyen kalmadı. Ah oğlum ah .
Bahattin Çavuş’u , kardeşim gibi seviyorum. Çok becerikli , fırtına gibi, zeki bir Trakya çocuğu. Üstelik ,nişanlı ve terhis olur olmaz evlenecekler . Ziyarete , on beş günde bir gelen, cici kızı da , çok seviyorum. Bir birlerine ,bu kadar yakışan bir çift görmedim . Aferin sana Bahattin, bu kızı bulmakla , çok iyi bir şey yapmışsın.
Bulunduğum Birlik , Denizli’nin Dağlarında, silah atışları yapılan, çok geniş bölgeli, orman içinde konuşlu , muhteşem doğaya sahip , insan eli değmemiş, tabiat harikası, bir yer.
Yetmiş kadar er ve Aslan Astsubayım, Mevlut ‘le , çok geniş olan bu bölgede , çakal, yılan ve domuzlarla yaşıyoruz. Hele , durmadan öten kekliklerin, yağmurda ,camlara çarpan bıldırcınların, hür şarkılarla şakıyan, sarışın kanaryaların, koca kuyruklu ,kızıl sincapların ,verdiği mutluluğu , anlatmama imkan yok.
Kontes ve ben, her sabah, o esrarengiz ormanın , içine dalmaktan, çok zevk alıyoruz. Çakallar ,iğrenç çığlıklarıyla ,uzak duruyorlar. Ben de, onlar gibi taklit yaparak , bilhassa ,erkek çakalları ,kandıra biliyorum. İsterik bir dişi bulmanın heyecanı ile , aptalca koşarak, önüme kadar gelip, sonra kaçıyorlar.
Domuzların ise ,üzerine gitmemek gerek. Onlar , çok cesur ve saldırgan. Üstelik , erlerin yattığı yatakhaneye ve mutfağa girecek kadar da, çılgınlar.
O günlerde ,elime geçen , 20.000 adet, 7.65 çapında merminin sarfını yapıyorum. Günde ,400 mermi atışı yaparak. Bu mermiler ,zor alım cephanesi olduğu için , böyle imha ediliyor. Bu da ,atışa çok meraklı olduğum için , önce tabanca atışında , Tugay birincisi, sonra Ege Ordu ikincisi ve Kara kuvvetleri sekizincisi , olmamı sağlıyor.
Çok spor yapmalıyım. Durmadan tepelere tırmanıp, son sürat, öbür yamacından iniyorum. Eforum çok iyi , Kontes bile, bazen zor yetişiyor. Denizli’ nin avcıları ,bu bölgede ,bir kaç saat geçirmek için , kim bilir ne hayaller kurarlar. Ama ben , av denen şeye , bir türlü sıcak bakamıyorum.
Bir sabah koşusu sırasında , Kontes’ le ,yine yüksek bir tepeye tırmanmış , makiler arasındaki boşluklardan koşarak , aşağıya inmekteyim. Aklım ,‘’Gubarak, gubarak ‘’ diye öten , karşılıklı serenatlarına takıldığım , iki kekliğin sesinde. Birden, Kontes , bana hırlayarak, sol paçamı ısırıyor. Arkasından, sol ayak bileğimi kapıyor. Altı yıllık dostum, aşkım, her şeyim. Beni , yüzüstü makilere yapıştırıyor. Çok sinirleniyorum. Ama o , ellerini başının arasına almış, mızıldan makta. Düştüğüm yerdeki , bütün dikenler, çıplak göğsüme batmış durumda.
Kızmamalıyım, acaba bölgede, çok miktarda olan , engerek yılanı falan mı gördü ,diye düşününce , fırlayarak kalkıyorum. Yılan mılan , görünmüyor. Önüne düştüğüm maliyi ,elimle araladığımda ise , on beş metrelik , bir uçurumla karşılaşıyorum. Fazla değil. Sadece , bir metre daha gitseymişim, uçurumdan aşağı uçacaktım. Canım Kızım’ a , sarılıyorum. Onu kucağıma alıp , geriye dönerek yürürken, gözlerini, yüzünü öpüyorum. Gerçekten , hayatımı kurtardı, dünya güzelim benim.
Bahattin Çavuş, elinde düğün davetiyesiyle geliyor. Terhis olduktan , üç gün sonra ,Babaeski’ de , düğün var. Çok mutlu oluyorum. ‘’ Darısı başınıza , Komutanım’’ diyor. 27 Yaşındayım, evlenmek aklımdan bile geçmiyor. Onu çardakta oturtup , çay söylüyorum. Bir sıkıntısı var . İzin falan mı, diye merak ediyorum. Hayır değil. Onun derdi , düğüne kadar , saçını uzatıp, kabak kafa ile , memlekete gitmemek.
İşte o an , boş bulunup, bölgenin uzaklığını, kimsenin onu göremeyeceğini ve onun üstün çalışmalarının karşılığında, bu kıyağı yapmam gerektiğini düşünüyorum..
O zamanlar, bütün er ve erbaşların tıraşları, üç numara ve hepsi kabak kafalı. Bitlenme ye, karşı alınmış , bir tedbir. Ben , bir delilik yapıp, evlenecek diye Bahattin’ e , ‘’Aman , kimseye görünme ‘’ diyerek , saçını uzatabilmesi için ,izin veriyorum. Üstelik, öyle sert ve müsamahasız , bir Komutanımız varken.
Son derece dürüst, çalışkan ve bilgili bir General. Ama çok sert, disiplinli ve sürekli bağıran biri. Ondan , her kes , çok korkuyor. Kızı ile , arkadaşız. Kızı , onun aksine, çok sessiz ve saygılı , gerçek bir hanımefendi.
Her sabah, 06.00 da , benim için hayat, o uçsuz bucaksız dağlarda,spor yapmakla, yeni doğmuş çakal yavrularını, yuvalarında cıvıldayan yavru kuşları , seyretmekle ve bazen de , yabani alıç, üzüm , kuzu kulağı, mantar ve bal toplayıp , yemekle başlıyor. Benim için , yeryüzünün cenneti, işte burası.
Spordan döndüğümde, saat 07.00 oluyor. Sabah yoklamasını yapıp, erlerim i ,görev yerlerine dağıtıyorum. Bahattin’i, arıyor gözlerim. Yoklamada yok. Astsb . Mevlut’a soruyorum, başını önüne eğiyor. Sıkıntılı olduğu belli.
O sabah ,ekmek almaya giden ,Lancia’ya binerek, şehre inmiş. Eyvah, Merkez Komutanı , onu yakalarsa ,ne yaparım? İçimde, bir huzursuzluk başlıyor. Nöbetçi Çavuşuna, neden müsaade ettiğini ,soruyorum. Söz dinletememiş.
Ulan Bahattin, seni elime geçirirsem, o saçlarını ben keseceğim. O kadar da,uzamış ki, sanki sahne sanatçısı kerata. Bu yapılır mı oğlum. Hiç mi ,düşünemiyorsun, Şehir İnzibat kaynıyor, sorumsuz Oğlum ,benim.
Oh neyse, orman içinden ,kıvrıla kıvrıla gelen yoldan, bizim Lancia görünüyor. İçime, bir bardak soğuk su serpildi sanki. O da ne , tepesinde beyaz bantla , tampon ve kabak gibi bir kafa ile , Bahattin Çavuş iniyor. Belli ki, İnzibatlar yakalamış.(Keşke İnzibatlar yakalasaydı)
Tugay Komutanı, çarşıda durup, bakkaldan alış veriş yapan, Lancia’ nın yanına gidince, bizimkiler , gazlayıp kaçmışlar. Komutan da, peşlerinden. Kenar mahalleler , ana yollar, derken, işe polisler de, karışmış. Ormana dalıp, kurtulmak isterken, yakalanmışlar.
Bahattin’i , uzun saçları ve Çavuş rütbesi ile gören Tugay Komutanı, bir anda delirip, elindeki asayı , Bahattin’in kafasına vurmuş. Bahattin’in kafa ,çatlasa da, Komutanın asası , iki parça halinde. Arkasından , Merkez Komutanı , Bahattin’in uzun saçlı resimlerini de ,çekip , ifadesini alarak, Komutana sunmuş. Tabi, Bahattin ,benim müsaade ettiğimi söyleyince, iş daha da, kızışmış.
Ah oğlum, işte şimdi ,yandım ben. Komutan, beni ,Tugay Karargahına çağırıyor. Allah’ım , ne zor bir şey. Esas duruşta ,bana söyleyeceği , onca laf ve arkasından, Askeri Mahkeme veya Disiplin Subayının , zalim soruları. O anda, ölsem daha iyi. Bahattin, kafası yerlerde, yaptığının farkında ama artık çok geç.
Telefon çalıyor, haberci ,Kurmay Başkanının aradığını söylüyor. ‘’Komutan, seni yanına bekliyor. Neden , hala gelmedin? Çok sinirli . Onu, bu kadar kızdıracak ne yaptın?’’
Şu dağlara doğru , yine koşsam ve geriye dönmesem diyorum. Şimdi , bu güzel görevden de, alır beni. Ne kadar huzurlu ve canlıydım . Acaba, hangi gıcık Yüzbaşının ,emrine verileceğim. ‘’ Ah ulan Bahattin, saçlı olsan ne olur, saçsız olsan ne olur? İkisi de, aynı Bahattin değil mi? İkimizin de , çırasını yaktın be Aslanım.’’
Kurmay Başkanı’ nın , up uzun konuşmasına, ‘’Komutanım ben , Tugay Komutanı’ nın yanına gelmeyeceğim ‘’diye, bir söz çıkıyor, lanet ağzımdan.
Böyle laf edilir mi, sen ne salak bir adamsın . Hadi ,şimdi ayıkla pirincin taşını. Kurmay Başkanı , ne diyeceğini şaşırıp, ‘’ Sen , delirdin mi?’’ diye soruyor. Evet , gerçekten delirdim galiba. Bir General , emrindeki Üsteğmeni , yanına çağırıyor ve o da ‘’Gelmiyorum ‘’ diyor. Ordularda bu tip durumlara çok ender rastlanır, canına susayan olmazsa tabi.
Donmuş vaziyetteyim. Astsb . Mevlut, yanımda , ‘’Komutanım, ne dediğinizin farkında mısınız? Sizi tutuklar ve zorla götürürler. ‘’ diyor . Umursamaz bir havadayım.
Yine telefon çalıyor. Bu sefer, Alay Komutanım, ‘’Derhal hazırlan, ben oraya gelip, seni alacağım. Birlikte , Komutanın yanına gideceğiz. ‘’ diyor. Hayır , ben Komutanın yanına gitmeyeceğim.
Hadi bakalım, Denizli Tugayı, şimdi de , bu konu ile çalkalanıyor. Yüzbaşılar geliyor, ’’Oğlum , sen çıldırdın mı? Sen , ne yaptığını biliyor musun? Adamı şöyle oyarlar, öyle oyarlar, böyle koyarlar’’ falan filan.
Akşam oluyor, Kurmay Başkanı, yine telefonda. Bu sefer, o emir veriyor. ‘’Derhal, odama geleceksin’’ Ona da, hayır , diyorum.
Bu sefer, sınıf arkadaşlarım devrede . ‘’ Ulan , ne bok yiyorsun? Attıracaksın kendini , (Emre itaatsizlikte ısrar) dan , dört yıl içeri. Ya da ( Toplu erat karşısında isyan ) dan ,dokuz yıl. Yapma oğlum, hayatınla oynama.
O gece, Orduevi’ nde ,bir ufak içip, sekiz porsiyon Adana’ yı, güzel mezelerle götürüyorum.
Komutanın Kızı , o güzel insan, ‘’ Babam, evi kırıp geçiriyor, sana merhaba dememi bile , yasakladı. Ne olur, kendine gel . Yarın, çok kötü şeyler olacak, onun inadını biliyorsun , o da çok üzgün ama , senin de uyman gereken ,kurallar var. ‘’diye telefon ediyor.
Oh be , rakımı bitiriyorum. Ben den ,küçük rütbeli Teğmenler, Asteğmenler gruplar halinde ,bana gıpta ve acıyarak bakarak, masama , meyve ve içkiler yolluyorlar. Yanımda, devre arkadaşların var. Abdülhamit’e baş kaldıran ,Kolağası, Resneli Niyazi Bey, gibiyim. Onun geyiğinin yerine de ,Kontes var.
Sahi , şu dağlara kaçsam, söyle lan Hüsam, gelip beni tutuklar mısın? Ya sen Durmuş? Konuş lan Tırmık , ne yaparsınız?
‘’Hey , Teğmen ‘ler, sağ olun Koçlarım, meyve için , teşekkür ederim. Bu aşçı başı , Komutan’ lar dan başkasına ,böyle ışıklı tabak hazırlamazdı. Ulan , içinizde var mı , emir alıp , beni tutuklamaya gelecek, bir babayiğit?’’
Merkez Komutanı Albay, bahçenin öbür ucunda, oturmuş bizi gözetliyor. İyice , kafayı buldum galiba. Hüsam , koluma girip, arabama doğru götürürken, garsonlara hesabı ödüyorum.
Allah’ ım, bu karanlık , hiç açılmasın . Bir kere de, yarın olmasa ,ne olur sanki? Komutan’ ın yanına , kendimi yenip de ,gidemiyorum. Yahu oğlum , bu adam seni, dövecek değil ya. Alt tarafı ,biraz bağıracak. Bağırsın be oğlum, baban yaşında biri, üstelik onun da ,kalbi var. ‘’ Benim de, canım var. Ben de insanım. Benimde kalbim var , ben de , insanım ‘’ Haydaaa ,bu şarkı da ,nereden dolandı dilime.
Ama , olmuyor işte. Uykusuz sabahın , alaca karanlığında, tıraşımı olup, üniformamı giyiyorum. , Jilet gibi ütülü ,eğitim elbisem ve gıcır gıcır boyalı botlarım la. İçimde , büyük bir enerji var. Her kese , direniyorum. Benim Çavuş umun kafasında ,asa kıran Komutanı’ mın odasına , gitmeyeceğim. Çok haklı da ,olsa.
Ne güzel , bir orman yolu. Hafif ıslaklık, çiğ taneleri, çiçek kokuları, kuş sesleri ve yolun kenarında oturmuş, arabamdan kaçmayan , bana posta atan ,bir kancık çakal. Onun hizasında duruyorum, aramızda iki metre var. Oturmuş, bana karnını gösteriyor. Acaba bir domuz , onu yaralamış olabilir mi? Arabadan iniyorum. Hala kaçmıyor. Cesaretine saygı duyarak, yaklaşıyorum.
Birden , acı bir çığlık atıyor, donakalıyorum. Çakal , bir yavru doğurdu. Sitoplazma nın içinde ,siyah bir yavru var. Yavaş adımlarla , biraz ileriye gidip oturuyor. Hayatın , en saygı duyduğum mucizesini , bir doğumu istemeyerek böldüm. Yavruyu , elime alıp, temizliyor ve mendilimi , altına sererek, uzaklaşıyorum. Annesinin , dönüp yanına gelmesi, onu yalaması , rahatlatıyor beni.
Sabah saat 0700 . Birlik , tekmil için hazır . Bu gün onlarla, şarkılar , türküler söyleterek koşacağım. Bahattin, tekmil veriyor. ‘’ Poligon Birliği, 71 Erbaş ve Er ile, emir ve görüşlerinize hazırdır Komutanımmmm’’. Erlerimin gözlerinden , tarifi yapılmaz bir mutluluğun , kıvılcımları fışkırıyor. ‘’Günaydın Aslanlar ‘’ dediğimde , o gür ve tok, erkek sesinin yankıları , dağlardan geri geliyor. ‘’ Sağollll’’
Bu mutluluğu, yine Kurmay Başkanı’ nın , acı telefonu bozuyor. ‘’ Bak , Üsteğmen’im, ben de ,senin gibi bir insanım. Bana verilen emirleri, uygulamak zorundayım. Paşa, biraz önce geldi ve ortalığı kasıp kavuruyor. Seni , ne yazık ki , tutuklamak zorunda kalacağım. Beni , anlıyorsun değil mi? Hayatımda ,böyle bir rezalet ,görmedim yahu’’
Oh be, tutuklanmak ha . Bir ,bu eksikti. Hadi ,tutuklayın lan. Hiç olmazsa kendi ayağımla, gitmedim ya. Kim gelecek bakalım ,tutuklamaya. Hemen ,eşyalarımı hazırlayayım bari. Pijama , don fanila, diş fırçası falan.
Alay Komutanım telefonda. ’’ Sen , delirdin mi oğlum? Bak ,bu işin sonu ,çok kötü olacak. Komutan , sabaha kadar uyumamış. Akşam , içip içip çökertmeyi oynamışsın , sen adamı , deli mi edeceksin , kendin gibi. Derhal ,Komutanın odasına gel ve özür dile. ‘’
Albay’ım haklı. Ulan Durmuş Mercan , (Rahmetli can arkadaşım) tek başına oynasana oğlum, beni de kaldırdın, yok tek başına çökertme oynanamazmış. Hay senin, (Gece gözlü kadınına… ) da ,ulan . Hüsam’ ı da ,sarhoş etmişsin . Oğlan, tuvaletten çıkamadı be. Bak, hemen Komutana yetiştirmişler. Neyse ki, içmekte , oynamakta , yasak değil.
Forslu bir Jeep geliyor. Alay Komutanının aracı. Selam verip, karşılıyorum.’’ Hadi gidelim, seni almaya geldim’’ diyor. ‘’ Asla Komutanım. Özür dilerim ama Çavuşu’ mun kafasını patlatan, benim kafama vurmuş sayılır. Ben ,ancak tutuklanırsam , götürüle bilirim.’’
Manyak mıyım, aptal mıyım, bu nasıl düşünce? Şımarık mısın, nesin be oğlum. Hayat bana, bu dik başlılığı, öyle bir ödetecek ki. Hele , çok ileride milyon kere, bu ruhu taşıdığıma , pişman olacağım.
O gün ,çok sevdiğim herkes, sırayla yanımdaydı sanki. Hak veren, destekleyen, desteksiz atan veya yaptığımın çocukça olduğunu , söyleyenler oldu. Ama ,ikinci gün , yine gitmemiştim.
O gece , Pamuk kale’ de, sıcak su havuzunda takıldık. Hüsam , Durmuş ve ben. Kızlar da vardı, yanımızda. Ne şakalar, ne fıkralar, ne iltifatlar. Gece , yine ev ve çabucak gelen aydınlık. Üçüncü gün , belki de, son gün .
Bu gün, Piyade Birliklerinin , tüfek atışları var. Acemi birlikleri, çok kalabalık mevcutlu olur . Subaylar, Astsubaylar, Çavuşlar, acemiler ,bir kaza yapmasınlar diye , koşturup duruyorlar. Komutlar, tekmiller, bağırış çığırış, ateş, ateş kes, sesleri , insanı boğulacak hale getiriyor. Ben de, görevimde bir eksiklik olmasın diye , telaştayım. Ambulans, Doktor , Sıhhiye, hedefler, silah yağları, boş kovanlar, mermiler, su römorkları , emniyet tedbirleri ve daha pek çok şey.
Bir işaret düdüğü geliyor, kuledeki nöbetçiden. Bu gelen araba, Tugay Komutanı’,nın arabası. Orman yoluna girmiş ve son sürat ,bulunduğum yere doğru ,harekette. Haydi bakalım, cümbüş şimdi başlıyor.
Allah’ım bana yardım et. Atış yapan Bölükten , yüz metre geride , yanımda Astsb . Mevlut, Çavuş Bahattin ile kazık gibi dikilmiş, verilen ’’Dikkattt ’’ komutuyla, selam vaziyetinde duruyoruz.
Komutanın ,ona hediye edilmiş olan ,bir av köpeği var. Pek ilgilenemiyor. Erkek Puanter ve çok iyi bir cins. Onu da , kendi köpeğim gibi seviyorum.
Bahattin’ e , ‘’ Tarzan’ ı getirin ‘’diyorum. Kontes, zaten bir ıslık mesafesinde. Komutan, çok sinirli, gözleri beni arıyor besbelli. Atış yapan Bölüğün, Yüzbaşı’ sından başlıyor . Sonra , nişan vaziyetinde, yanlış yapan Atğm. nin , üzerine çıkıp çiğneyerek, doğru nişan almasını sağlıyor.
Bu arada, Emir Astsb , yanımda ve bana yalvarmakta. Sevdiğim, bir insan. ‘’Tamam Cafer. Üzülme, bak şimdi yanına gidiyorum’’ Cafer ,inanamıyor, çok sevindiği gözlerinden belli.
Komutan bağırırken, üzerimde yüzlerce, erin ve subayın donuk ve şaşkın bakışları altında, ben emin adımlarla yaklaşıp ,
‘’Sizi , tebrik ederim, Komutanım. ‘’ (Çok kızgın . Onu bölen , bu gence ,şaşkınlığı geçince bağırarak,)
‘’ Ne diyorsun be? Ne tebriği ? Sen, neler geveliyorsun?’’ ( Oradan ,artık beni döndürebilir mi , hiç bir güç? Şimdi anlarsınız ,ne tebriği olduğunu Komutanım. Tabi ben ,kim oluyorum da , koca Generali , durduk yerde ,tebrik ediyorum ,değil mi?)
‘’Tebrik etmek, istemiştim, Komutanım’’ (Allah’ ım , saçmalıyor muyum neyim.)
‘’Beni ,delirtme beee. Ne tebriği , ne oldu, konuşsana be, adammm’’ (Bağırın, bağırın Komutanım. Sesiniz ,birazdan kısılacak, nasıl olsa.)
‘’Şu sizin köpek için, Komutanım ‘’ (Yüzü birden ,telaş ve korkuya dönüyor. Hayvan sever bir insan , çünkü)
‘’Ne oldu köpeğime? Öldü mü yoksa? Çabuk cevap ver , yaralı mı , durma söyle çabuk’’ ( Hadi bakalım, ilgiyi Tarzan’ın üzerine çekebildik)
‘’Hayır Komutanım, çok güzel bir cins. Böyle Alman Puanterleri , kolay bulunmaz da ‘’ ( Oh çekerek , rahatlıyor)
‘’Eee , bunun için mi , tebrik ediyorsun? ‘’( Aman Oğlum, inisiyatifi kaptırma , yanarsın valla)
‘’Hayır, ayrıca köpeğiniz, çok da ,eğitimli. Mesela , komutlara bakın , nasıl cevap veriyor. Kontes, Tarzan , topuk, topuk ‘’ (Bu komut ,safta toplan gibi bir şey. Köpekler, koşarak gelip, sol diz hizama, yan yana oturuyorlar. Çok ciddiler ve gözleri bende.)
Onlara önce, ‘’Hoş geldiniz, Çocuklar , Merhaba ‘’ diyerek, elimi uzatıyorum . Onlar da, benim elimi sıkar gibi , ön ayaklarını uzatıyorlar. Komutan gülümsüyor, mutluluk mordu’ na geçiyor.
‘’Yat, sürün, bekle, getir tut, aport ‘’komutlarını vererek, köpekleri hareketlendiriyorum. Onlara attığım ,küçük topu, önüme getirip bırakarak, geri çekiliyorlar. Bu ,onların en sevdikleri oyun. Tek kale, maç yapıyoruz adeta. Komutan, çok memnun.
‘’Bunları , sen mi eğittin böyle? Harika olmuşlar, tebrik ederim.’’ (Evet ,bu sefer , ben tebrik edildim.)
‘’Evet Komutanım, ikisi de, çok iyi cins Puan terler. Umarım ,yavru da, alırız.’’(Yavru kelimesi ,onu daha da ,mutlu ediyor. Artık gülümsemekte.)
‘’Ne, yavru mu? Tabi ya, senin ki dişi , değil mi? ‘’ (Kız babalarına ,iyi davranın , yoksa …)
‘’Peki, Tarzan’ın damaları, siyah beyaz. Kontes’ in kiler , kahve rengi beyaz. Yavrular ,nasıl çıkabilir dersin?’’ ( Allah’ ım, şimdi de , Komutanımla ,dünür olmak da varmış. Sen büyüksün )
‘’Kontes, hep yedi yavru doğuruyor. Üçü siyah lı, üçü kahverengi li, biri de düz kahve olur, Komutanım.’’ (Aaaa, bu adam ,o adam değil zahir)
‘’Yahu, bir fırsat bulup da , Tarzan’ ı göremiyordum. İyi ki, getirdiniz. Bir Pazar günü , şurada piknik yapıp, onunla oynamayı çok isterim.’’ ( Böyle gelin, canımı yiyin Komutanım)
‘’Bu pazara, ne dersiniz, Komutanım? ‘’
‘’Bir sonraki, daha uygun olur. Oğlum, arabamı getirin. Yahu, ne iyi oldu, gel oğlum Tarzan, ver bakayım elini. Aslan Oğlum benim. ‘’ ( Bütün negatif akımlar , Tarzan ‘dan, toprağa aktı galiba.)
Ertesi gün , kızı aradı. ‘’Akşam yemeğinde, o kadar neşeliydi ki, sen ne yaptın da, bu kadar mutlu oldu? O Üsteğmen, bana ne yaptı da , sesimi bile çıkartamadım , diyor’’
‘’Sadece, içindeki çocuğu , dışarıya çıkarttım. Asker’ cilik oynamaktan sıkılıp, annesinin ,torba yoğurdu sürüp, üzerine pul biber atarak, hazırladığı ekmeği yemeye koşan , sert Apaçhe , bir kaç dakika için , özüne döndü. O ,aslında bana kızmak bile istemiyordu ,biliyorum.’’
Günler sonra , Poligon’a yaptırdığım, Pamuk kale’ yi, Denizli’ yi ,çok güzel gören, Erat Gazinosu’ nun ve tabi kaynak suyu ile oluşturduğumuz , balıklı havuzun, açılışını yapmaya geldi.
Bana, kızgın değildi. Tabiattan, hayvanlardan, yılan sokmalarından, ağaçlara musallat olan tırtıllardan, mücadelesini hiç eksiltmediği m , ağaçların düşmanı, zehirli sarmaşıklardan , bahsettik.
Ne kadar yumuşak, babacan ve şefkat dolu , affedici bir Komutandı.
Kendisine hediye edilen asayı da , artık taşımıyordu.
E.Yaşar Ovalı 25. 11.2012
YORUMLAR
otuz iki yıl severek astsubay olarak görev yaptığım bu güzel ocakta hep sizin gibi kişilerle dostluk kurdum hep sizin gibi doğrularından ödün vermeyen kişilerle görev yapmak istedim...ve bu saydığım hasletler yok denecek kadar azdı...kalem sadece yazmıyor anlatılanları okuyucuya bizzat yaşatıyor....saygılar sevgiler
tebrikler efendim...güne sizin güzel yazınızı okumakla başlamak ne güzel.......ne güzel bir anlatım sanki fıkra gibi....kutlarım ...gül diyarından selamlar
kukurikuu
Sayfamda oluşunuz ne kadar güzel.
Güne övücü yorumunuzla başlamak , bana onur verdi.
Saygılarımla.
kukurikuu
Şu Askeriyede de , sivil hayatta da , bazı in atlarım yüzünden,
başıma gelmeyen kalmadı. İnsan biraz ,yuvarlak mı olmalı ne?
Saygılarımla.
AYSE 09
inat her zaman sanki
saygımlasınız herdaim