- 962 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
BEYNİMİN FRENLERİ
Hayatımda ilk kez bu 24 Kasımda daha öncekilerden çok farklı bir Öğretmenler günü yaşadım. Evet 1981 yılından beri biz öğretmenler olarak kutladığımız bu özel günümüz benim için çok farklı oldu.
1981 farklıydı. Bir de bu yıl…2012 nin 24 Kasımı.
1981 de Antalya’nın Manavgat İlçesindeydim. O sene asker ‘’ Bu senin özel günün..Kutlayacaksın ‘’ demişti . Manavgat İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de kara kara düşündükten sonra bir karara varmıştı: O güne özel olarak ilçede görev yapan öğretmenlerden bir ekip oluşturarak Cevat Fehmi Başkut’un ‘’Paydos’’ adlı eseri oynanacaktı. Bizim sağcı arkadaşlardan hiç biri böyle bir olaya ‘’evet ‘’ demediler. Sol grup ise olaya balıklama daldı. Tamamı devrimcilerden oluşan bir ekip hazırlandı. Kollar sıvandı ve çalışmalara başlandı. İşin ilginci sağcılar bize de böyle özel bir gün bahşedilmiş olmasından dolayı son derece guruR duyuyorlar, solcular ise bu günün bir dayatma olduğunu vurguluyorlardı hep.
Neyse…Millet rol dağılımını filan da yaptı…Ama sahnede sadece bir dakika kalacak olan bir görev var. Ona kimseyi bulamıyorlar…Anlayacağınız bendeniz de o role talip oldum ve dahi onca devrimci arasına katıldım bir ülkücü olarak. Elektrik tahsildarını oynayacaktım. Sağ olsun arkadaşlar bana ayrıca çok müstesna (!) bir görev daha tevdi ettiler: ‘’Süflörlük’’ Sahne arkasından fısıldıyorum rolünü unutana…
1981 Hayatımda ilk kez sahne tozu ile karşılaştığım yıl oldu…Ondan sonra da ‘’Patladı gitti ‘’
Sonraki yıllarda…Taa emekli oluncaya kadar…Hatta emekli olduktan sonra bile değişmeyen kutlama şekli hep şöyleydi:
1-Atatürk Büstüne çelenk konulması, İstiklal Marşı ve saygı duruşu
2-Günün anlam ve önemini belirten konuşma ( Genellikle ben yaapardım bu konuşmayı )
3-Emekli bir öğretmenin konuşması.
4-Şiirlerin okunması ( İki şiir var onlar mutlaka okunacak: ‘’Dünyanın bütün çiçekleri ve Ben Öğretmen olmak istiyorum’’
5-Öğretmen Marşı ( Bu her zaman olmazdı )
6-Öğrencilerden gelen hediyelerin kabulü ( İleriki yıllarda çiçek dışındaki hediyeler yasaklandı )
7-Veeeee…Programın en can alıcı kısmı: Öğretmenler odasında pasta, kurabiye, kısır,patatesli yeşil soğan ve yumurtalı salata, kola, fanta dan oluşan bir ziyafet ( Bir ders saatini aşmayacak..Aksi takdirde kıyamet kopabilir. )
8-Hizmetlinin homurdana homurdana bizim artıklarımızı toplaması.
Hepsi buydu…Yani emekli oluncaya kadar gördüğüm ve yaşadığım tüm Öğretmenler günü bundan ibaretti.
Emekli olup da bir özel okulda çalışmaya başlayınca durum farklı olur sanmıştım ama 2010 yılında ilk kez okulun dışında bir restoranda kutladık Öğretmenler gününü…Sadece güzel bir yemek yedik. Okul akşam lisesi olduğu için ‘’ Aman dersleri kaçırmayalım’’ diye gündüz yaptık programı.
Bu sene ise çok çok farklı oldu.
Bizim Kurucumuzun ( Yani patron ) İstanbul’un Avrupa yakasında da bir okulu var. Okul dediysem bizimki gibi fakr-ü zaruret içinde bir okul değil…O okul çok güzel bir organizasyon yapmış..Biz de o organizasyona dahil olduk. Diğer arkadaşları bilmem ama benim için çok farklı bir gece oldu. Ancak niçin farklıydı ve niçin bu yazıma ‘’ Beynimin Frenleri ‘’ başlığını attığımı izah edebilmem için 23 Kasım’a gitmem gerekiyor.
Patron kayıt kabul odasında oturuyordu. Ben de yukarıdaki odamdan bir iş için aşağıya inmiştim. Beni görünce seslendi patron.
-Ne o halin öyle Sami Hocam. Gözlerinin altı mosmor…Esrarkeşlere dönmüşsün.
-Allah korusun..Ne uyuşturucusu? Ben alkol bile kullanmam…
Bu gözlerin niçin uykuyu kendisine haram ettiğini ne ben ona anlatabilirdim ne de o anlayabilirdi. Uyumayı unutan gözlerimin işte böyle esrarkeş gözüne dönmesi aslında gayet doğaldı ama ben bunun sebeplerini anlatmak yerine ‘’ Alkol bile kullanmam ‘’ diyerek kendimi savunmuştum. Dedim ya beynimin frenleri.
İşte 24 Kasımın farkı buydu…Gittiğimiz öğretmen evi deniz kenarında, sağı ve solu türkü barlar ve kafelerle dolu bir yerdi. 2. Kat komple bizim patronun okullarında görev yapan personele tahsis edilmişti. İçeri girer girmez keskin bir anason kokusu genzimi yaktı adeta. Nitekim masaya oturur oturmaz şef garson tek tek sormaya başladı ‘’ Alkol alıyor musunuz ?’’ diye…Baktım her kes alıyor…Ben hariç herkes … Çoğunluk rakı olmak üzere tüm arkadaşlar rakı, şarap ya da en azından biraya ‘’Hayır ‘’ demediler. Evet…Ben Hariç…
Peki ben?...Evet..Alkolle başım hiç hoş değildir. İçmem..Kullanmam ama hiç ağzıma sürmediğim bir meret de değildir hani. Özellikle de eski eşimle boşanmadan önce işler kötüye giderken baya baya neredeyse alkolik olmuştum. Boşandıktan sonraki ilk bir sene boyunca da az mı şişelerin dibini bulmuştum? Şimdi ise ‘’hayır’’ diyordum.
Bizim Akşam Lisesinin Müdiresi Sevgi Hanım acayip acayip baktı yüzüme…Belli ki böyle bir ortamda yapmış olduğum bu büyük hıyarlık (!) affedilecek gibi değildi…Hoş daha sonra çıkışta bunu yüzüme de vurdu. ( Sağ olsun lafını hiç esirgemez ) Bana ‘’En azından ortama uymam gerektiğini’’ bir kaç defa hatırlattı zaten.
Ah Sevgi Hanım ahhhh…Sana bir anlatabilseydim beynimin içindeki frenleri.
Evet Rakı ya da başka bir alkollü içki günahtır, haramdır ama ben günah ya da haram olduğu için mi içmedim sanıyorsun? İşlediğim onca günahın yanında iki duble rakının esamesi bile okunmaz. Onca günahı gözünü kırpmadan yapan ben , orada o topluluk içinde mi hatırladım haramı günahı sanıyorsun? Sanıyor musun benim de içim gitmedi şöyle iki tek atmamak için? Orkestra çalarken kalkıp şıkıdım şıkıdım göbek atmamak için. Bir bayan arkadaşın önünde reverans yapıp ‘’ Sizden bu dansı reca edebilir miyim? ‘’ dememek için…Ama yapamazdım…Beynimin içinde bir trafik polisi bana hep ‘’Dur ‘’ işareti gösterip duruyordu.
Her şeyden önce patrona ‘’ Ben alkol bile kullanmam ‘’ demiştim. Nasıl yalardım şimdi tükürdüğümü? Ama asıl sebep bu değil. Günahtan ya da haramdan sakınmak da değil.
Bunu anlayabilmek için annenizin bir akıl hastanesinde ölmesi gerekiyor… Babanızın her gün bir yetmişlik rakıyı devirdikten sonra annenizi evire çevire dövmesi, hanenize korku ve dehşet saçması, annenizin de kafasına aldığı bu darbeler ve yaşadığı travmalar yüzünden yıllar sonra aklını kaçırarak delirmesi ve bir akıl hastanesinde can vermesi gerekiyor…Yoksa ne ben anlatabilirim ne de bir başkası anlayabilir beynimdeki frenleri.
Yine de güzeldi Öğretmenler günü kutlamamız…İlk kez bir kutlamada soframızda alkol olsa da.
Teşekkürler Patron…
NOT:Öğretmenler Günümü kutlayan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyo, öğretmen arkadaşlarıma ve öğretmen adayı kardeşlerime çok daha güzel günler diliyorum.
YORUMLAR
Yorum yazmakla yazmamak arasında gidip geldim hatta bir kaç kez yazdım sildim. Neyse boşver.
Benimde beynimde frenlerim var hatta okadar çok frene basıyorum ki balatalar bitti yanık kokusu sardı beynimi. Bu oto kontrolümüz olmasa acaba çok mu mutlu oluruz yoksa çok mu yanlış kararlar veriririz yada bu hayatı günlükmü yaşardık bilmiyorum. ama bazen utanma, ar, namus, ahlak, edep, toplum, sosyal statü, günah ne varsa unutmak istiyor insan. Bir kerede olsa ama o zaman insan olurmuyuz yoksa hayvandan farkımız kalmazmıydı bilmiyorum. Bazen düşünüyoru da
insan olduk da ne oldu bize madalyamı taktılar aferrin mi dediler yooo hayır kimse değerimizi bilmedi madalyayı bırak kırmızı kurdela bile takan olmadı :)) Hayvanca yaşamakmı gerekir özgür olmak için
Neyse boşver
Alkol almaya gelince bende eskiden çokk şişenin dibini buldum. Ama şunu biliyorum insan sarhoşken çok cesur oluyor ve o anda sanki herşeyi değiştirebilecek ve yapabilecek güçte görüyor kendini. Neyse boşver öğretmenler gününü kutladığınız o gece alkol alanlara madalyada takmadılar değilmi yani bir şey kaçırmamışsın.
Bu arada öğretmenler günün kutlu olsun Rabbim sağlıklı uzun ömür versin sana bana vermeyeceği belli sen çok yaşa bari benim yerime de :))Neyse boşver
selam ve sevgiler
hocam öğretmenler günüz kutlu yarınlarımız aydınlık olsun ve kutlama gecenizde biraz maceralı geçmiş beyninizin freniyle uğraşırken nerden söyledim o sözü patrona diye hayıflanmakla derken gecede bitmiş eh bari patrona teşekkür edeyim deyip kendinizi mutlu etmeye çalışmışsınız hiç yoktan kutlarım sizi bu güzel gecenizi saygılarımla selamlar
bekir odaci tarafından 11/25/2012 7:40:00 PM zamanında düzenlenmiştir.