MUTLULUK ...
“Mutluluk nedir ?” Diye sordunuz mu kendinize?
Binlerce cevabı olabilecek bu soru büyük bir okyanus gibi kaplamışken ruhumuzu ulaştığı her yerde adı ve lisanı farklılık gösterse de anlatılmak istenilen aynı duygudur.
İnsan ruhu kendi öz mecrasını bulduğu zaman mutlu olur.
O zaman insanın mutluluğundan bahsedilebilir.
Öz yurdunu bulamayan ruhlar vatanından uzak kalmış, yerini yurdunu yitirmiş insanlar gibi nelere sahip olur ise olsunlar her zaman endişe içerisinde olup gariplik çektiklerinden sadece “sahte mutluluk” görüntüleriyle avunabilirler.
El kapısında çok kazanan bir gurbetçi bile memleketine dönüşü heyecan ve sevinç duygularıyla yaşar.
Ayrılık vakti ise her zaman hüzünlüdür.
Kaybettiği oyuncağını bulan çocuğun sevinci ile kaybettiği çocuğunu bulan annenin mutluluğu ölçülebilir mi?
Bir cetvelin üzerindeki rakamları gözünüzün önüne getirin, bir de doksan dokuz da aynı hat içerisinde yer aldığı halde bir ilk başta en küçük, doksan dokuz en büyükten bir önceki sayıdır.
Mutluluk da cetvelin üzerine serpilen rakamlar gibi bazen azalıp bazen artsa da kendi hattından çıkmadıkça varacağı yer mutlaka huzur ve saygı ile yoğrulmuş hakikati sevgi “aşk” tır.
Ruhumuz kalıpları kendi bedenine gör olmayan elbisenin içerisinde nasıl huzur bulabilir?
Bol elbise komik ve aptal gösteriri, dar ise çirkin ve sıkıcı olur.
Mükemmel olan tam bedenin ölçülerine gör dikilmiş olmasıdır.
Bir zamanlar çocuk olduğunu anımsayan orta/yaşlı insanlardan duyduğum ortak bir sözdür “ bizim zamanımızda bunlar yoktu, olsaydı…”
Hakikatten bizim zamanımızda olmayan, olabileceği kurgu bilim filmlere konu olan teknoloji harikası ürünler şimdi çocukların elinde oyuncak olmuş.
Biz, bırakın olmayanı var olduğu halde birçok mal ve hizmetten uzak kaldık.
Kalmak zorundaydık.
Zira o zamanlar “Yassak” denilen aşılması mucizelere ve bizim tahayyül edemediğimiz vaziyetlere bağlı olan hatta telaffuz zorluğu çektiğimiz kadar büyük miktarda maddi karşılıkla mümkün olan özel bir “durum” vardı. Ve bu özel durumu aşabilmek her baba yiğidin harcı değildi.
Boynumuzda naylon yakanın derimizde yaptığı tahrişin kırmızı izi, elimizde cetvelin izi, baldırımızda terlik izi, yüzümüzde kir ve kavgalardan kalan tırnak yumruk izleri, mutluyduk vesselam.
Delik patiklerimizle, yamalı orlon örme lastikli donlarımızla mutluyduk.
Üzerine yağ ve gül reçeli sürülen bir dilim ekmeklerimizle mutluyduk.
Kireç taşı çizip oynadığımız sek sek, çelik çomak, mendil kapmaca ve yakar topta sona kalıp arkadaşlarını kurtarmak ne kadar güzeldi.
Mutluyduk.
Hayatı gecesi ve gündüzüyle yaşamaktan memnunduk.
Elimizle dokunabiliyorduk yaşamın sıcak yeşil tenine. Meyve ağaçlarına çıkıp dallarında aşağıya sarkarken ceplerimizi elma armut mandalina dolduruyorduk. Yeşil çimenlerin arasında yumurtlayan tavukların gizli yerlerini arıyorduk.
Ruhumuz bombardıman altında değildi.
Kanaatkâr ve paylaşımcıydık.
Evi uzakta olan arkadaşımıza ekmeğimizi ortasından bölüp paylaşırdık. Hep beraber doyalım, mutlu olalım diye.
Ve hep beraber kavgaya katılırdık.
Yediğimiz kişi başına yumruk sayısı azalsın diye.
Uzaktan kumandalı değildi o zaman oyuncaklar. Elinizle iteklemeniz veya uçurmanız gerekirdi plastik arabalarla uçakları.
Cep telefonumuz yoktu ya biz mahalle arkadaşlarımızı hep bir ağızdan ismini haykırarak çağırırdık oynamaya.
Bilgisayarımız yoktu, mail atamazdık camlarına taş atarak çağırırdık bazen.
Biz makinelerle değil arkadaşlarımızla oynayarak mutlu olurduk.
Ve saadet o elbisesi bizim küçük çocuk ruhumuza “cuk” oturuyor, bahtiyar olmamıza sebep oluyordu.
Eğer elbise bol gelseydi biz ruhu arızalı, hasta ruhlu insanlar olarak yetişirdik.
İçimizde büyüyen boşluğun, tatminsizliğin yol açtığı mutsuzluk birçoğumuzun “intihar” ı seçmesine sebep olabilirdi.
Dar gelseydi iç sıkıntılarımız ve isyan duygularımız bizi bir anarşist, toplum düşmanı veya sıradan bir alkolik yapabilir her iki halde de hayatımız sevgisiz bir çemberin içerisinde boşa geçer, mutlu olamazdık
İşte burada insanın aradığını son yıllarda fark ettiği “ruh ikizi” kavramı kendi manasını buluyor ve ruh ikizi aynı heyecan ve duyguları paylaşan yani; aynı elbiseleri giyen ruhların uyumluluğunun, çekim alanının ifadesidir.
YORUMLAR
bakkal amcaya bir kuruş verip karşılığında bir avuç kaynana şekeri almaktı bizi mutlu eden..
kaynana şekeri hala var ama olmayan sadece mutluluk..
aslında bir yerlerde saklı ama insanoğlu o kadar cimri ki avucunda sakladığı mutluluğu vermek konusunda ketum alabilene aşk olsun..
sevgiler erolabi...
erolabi
artık değişiyoruz...
selam ve saygı ile.
şu yazdıklarını bire bir yaşadık be erol abi.....bizler çok şanslıydık....çocukluğumuzu doyasıya yaşadık aç değil açık değiliz....şimdikiler neredeyse ana rahminde kurslara gidecek.... sıcak bir yazı.... hemde sımsıcak.... kalemin daim yazsın gardaşım saygılar sevgiler
erolabi
tam bitti derken bi başkası başladı...
selam ve saygı ile ..
erolabi
selam ve saygı ile..