- 2306 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
YÜKSEKTEN İŞEMEK
YÜKSEKTEN İŞEMEK
18 yaşıma yeni girdiğim sıralar... O İstanbul Boğazı’nın en görkemli binasında, Kuleli Askeri Lisesi’nde son sınıf öğrencisiyim. Derslerim pek iyi değil. Artvin Lisesi’nde sınıf birincisi de olsam, Kuleli’de tekliyorum. Gençliğin verdiği afyonlu hayaller dünyası, kızlar, müzik, kas gücü, korkusuzluk, öz güvenle o denli cesur ve deliyim ki... Şimdilerde bile bu sorumsuzluğa cevap bulamıyorum.
Her yıl İnönü Stadyumu’nda Kuleli’nin çok güzel geçen, Atatürk’ümü kalplerimizde yaşatan 19 Mayıs gösterileri yapılırdı. Bütün okul bu gösteriler için hazırlık yapmak üzere uygun adımlarla Göksu Çayırı’na giderdik. Tören çalışmaları oldukça yorucu geçerdi. Bazen de bu çalışmalar öğle yemeği zamanı biterdi de o uzun dönüş yolu aç midelere bir türlü bitmez gelirdi.
Bir öğlen vakti provalar bitmiş, yemek ve sonrasında çarşı izni için okula dönüyoruz. Ama yemeğe hemen oturmak ne mümkün! Tüfeklerin depoya teslimi, vukuat tekmilinin alınması, sıraya girilerek yemekhaneye gidilmesi gibi bir sürü askeri teferruat daha var. Okula girerken silahımı bizim mangadan bir arkadaşa verip karavananın en eti bol olanını, en torpillisini koydurmak için sıradan çaktırmadan sıyrılıp yemekhaneye, on beş kişilik masamıza gidiyorum.
Yemekler leğen gibi bakır karavanalarda masa üzerlerine dağıtılmış vaziyette. Yemekte kuru fasulye, bulgur pilavı ve cacık var. En sevdiğimiz yemekler... Bu yaştaki delikanlılar nasıl kurt gibi yerler, bilirsiniz. Her yemek şölen doğrusu!
O da ne? Yemekhanenin sarılı-beyazlı arakçı kedisi Süleyman yemek işinin bitmesini bekleyemeyip bizim masanın üzerinde karavanaya eğilmiş, fasulyenin etlerini seçip seçip mideye indirmekte! Usulca arkasından yaklaşıyorum. Sıcak etleri yutarken ağzı yanıyor olmalı ki beni hiç fark etmiyor.
Tam kıçına okkalı bir tokat patlatıyorum. Süleyman önce havaya sıçrıyor, sonra kuru fasulye karavanasının tam içine düşüyor. Ulan oğlum, ne halt ettik şimdi?
Yahu Süleyman, ben senin sıcak karavananın içine düşeceğini inan ki hesaplamamıştım! Bütün hayvanları çok seven ben, sana bu tokadı hiç düşünmeden nasıl da vurdum, be oğlum! Sen de yemekhaneden et çala çala öyle dobiş olmuşsun ki, insan kedi gibi çevik olur, Şişko Süleyman! Karavananın ortasına “cumbadak” düşecek ne vardı sanki?
Birbirinden aç on dört kurt içeri girmeden vaziyeti düzeltmem gerek. Süleyman adeta kedi haşlaması olmuş, çığlıklar atarak karavanadan çıkıyor. Aman Tanrım, silkinmesi ile birlikte bütün masa yağa bulanıyor! Ben ne halt edeceğimi bilmez bir şekilde donmuş olarak duruyorum. Süleyman fasulyeli patileri ile masanın öbür ucuna kadar gidip pencereden atlayarak kaçıyor.
Ulan, o post sırtına mı yapıştı, yoksa fasulyenin içinde mi bıraktın? Tüysüz kalmışsın adeta? Etrafıma bakıyorum, henüz yemekhaneye giren yok. Aşçı da yemekhanenin öbür ucunda , yemek dağıtmakta. Mendilimi çıkartıp pati izlerini, sıçrayan yağları siliyor, masayı yeniden düzenliyorum.
Birden kapılar ardına kadar açılıyor ve aç kurtlar masalara, yemeklere, saldırıyorlar. Hay Allah, cacığa sıçrayan yağları unutmuşum! Neyse ki, kimsenin dikkatini çekmedi. Kepçeler acından ölen delikanlıların tabaklarına çalışmaya başladı bile. “Oğlum, biz seni önden yolladık.
Siktirin lan, buldunuz da bunuyor musunuz? Yiyin lan, ibneler Süleyman garnitürlü bunlar, Süleyman!..” (Bu lafları içimden diyorum.)
Biri ağzının kenarındaki kılı çıkartıp masanın kenarına bırakırken, bir diğeri de aynı şeyi yaparak küfür basınca üçüncüsü “Ulan aşçıbaşına söyleyin, yemekten uzakta yapsın şu mastürbasyonunu”diye lafı Aşçı Abdullah Amca’ya patlatıyor. Bir diğeri o kılların kedi kılı olduğunu iddia ediyor. Çok bilmiş pezevenk, neredeyse işi ortaya çıkartacak!
Ben karnım ağrıyor, diye bahane uydurup tabağımı iki yarma arkadaşa pay ediyorum. İtirazlar bitmiyor. Öyle ya, Süleyman, kızgın yemeğin içinden çıktığında adeta bütün tüylerini bırakmış, çıplak gibiydi. Hey Allah’ım bu olanları söylese miydim acaba? Ama imkânsızdı söylemek. Yıllar sonra anlattığımda bile az kaldı iyi bir dayak yiyecektim. Kuru fasulye ısmarlayarak zor kurtuldum. Kaza olduğuna inandıramazdım, aç kurtları.
Necmi ile epey samimiyiz. Ama bencil ibne bana teyze kızını tanıştırmamak için numaralar çekiyor. Göksu Çayırı’nda kız kardeşinin yanında gelen teyze kızı ile bakışıp duruyoruz. Ama ben teklifte bulunmaya cesaret edemiyorum, ya ters bir söz söylerse, diye. Necmi de oralı olmuyor.
-Oğlum bak, beni teyze kızınla tanıştırmazsan kendimi Kuleli’nin kulesinden atarım, ona göre...
-Siktir lan, sen kim, Kuleye çıkmak kim? Göt ister oğlum, göt! Oraya kimse çıkamadı, sen mi çıkacaksın?
Oğlan haklı. Okul komutanı Bayram Aslan daha önce kuleden bir öğrenci düşmüş, ölmüş hikayesi ile oraya çıkanı okuldan atarım, diye yemin etmiş. Yine de bir kişi kuleye çıkmış ve on iki metre öteye işemiş. Ben neden ikinci olmayayım? Kafaya takıyorum.
-Bak oğlum, eğer oraya çıkar ve aşağı işersem beni Hülya ile tanıştırır mısın?
İnanamıyor. Söylediğimi imkânsız buluyor.
-Lan oğlum, daha yeni çıkmadın mı Bayram Aslan’ın karşısına, Üsküdar İskelesi’nin memurlarını dövmekten? Hadi orada haklıydınız, Ayı Şuayip ile birlikte. Bir kız için hayatını kaydırırsın. Kızı da Kuleyi de unut gitsin. Zaten çıkamazsın oğlum, kapısını mı kıracaksın yani?
-Vay puşt vay! Ulan, ben kuleye çıkarım ve aşağıya da işerim, tamam mı? Kızı bir tanıştırma,bak sana neler yapıyorum! Sen Hülya’ya onun için iddiaya girdiğimizi söyle, yeter.
Olay hemen kızın kulağına gidiyor. 18 yaşında, lise son sınıfta, yumurta gibi sarı bir taş bebek. Çamlıca Kız Lisesi’nin diğer kızları “İşeyemez, o ancak duvar kenarına işeyebilir. Palavra atıyor!” demezler mi?
Kulenin temizliğini yapan Hademe Recep Amca kule kapısını açar açmaz arkasından damlayıp elimdeki balmumu ile kilidin dilinin girdiği deliği dolduruyorum. Koca sac kapı kapandığında kilit dili, onu tutan deliğe giremeyeceği için kapı kapanmayacak.
O gece saat 01.00-02.00 koğuş nöbeti sonrası yatağımı biri yatıyormuş gibi kabartıp yalınayak karanlık koridorlardan sessizce süzülerek kule kapısına ulaşıyorum. Yatakhane kuleye yakın Allah’tan!
Sac kaplama, ağır kapıyı usulca itiyorum. Gıcırtı ile açılıyor. Yavaşça merdivenleri çıkıp güney kulenin yol tarafına geliyorum. Çok alçak bir demir pervaz ve oldukça yüksek kule insanı ürkütüyor. Neredeyse Boğazın sularına atlamak istesem güçlü bir tek hamle yetecek.
İçimde saatlerdir biriken tazyikli sidiği aşağıya koyuveriyorum. Havada bir parabol eğrisi çizerek yola dökülen idrarımı yanan güçlü projektörler çok net gösteriyor. Yere değen sidik, Niagara Şelalesi gibi yüksek bir sesle o karanlık saatleri yırtıyor adeta. Yol nöbetçisinin acı acı çalan düdüğünün sesini ve “Kulede adam vaaar! Kulede adam vaaar!” diye bağırışını duyuyorum.
İşe bak, torbam öyle dolu ki işemem bir türlü bitmiyor! Koşuşturmalar artınca yarısını da pijamaya kaçırıp hemen demir kapıya sıkıştırdığım balmumunu alarak kendimi bir koşu yatağıma atıyorum.
Biraz sonra nöbetçi subaylar koğuşa damlıyorlar. Beni gören sadece benden sonra nöbete kalkan arkadaşım var. O da kimseyi görmediğini, öbür koğuşta üstü açık yatanların üzerlerini örttüğünü söylüyor. Pijamam ve ayaklarım sidik içinde. Biraz sonra kalkıp değiştirirken Necmi yanıma geliyor:
-Ulan, nasıl yaptın bu işi be oğlum? Yarın Bayram Aslan köpürecek vallahi! Ama sana teyze kızı falan helâl olsun lan! Yapabileceğine inanamamıştım, kusura bakma!
Çarşafları “Gece hamamcı olmuşum” diyerek toplayıp yıkanmaya veriyorum. Okul komutanı tehdit dolu konuşmasını yapıyor. İşeyenin ben olduğumu bilenler başka taraflara bakmaktalar. Eski kapı sökülüp yerine daha güvenlisi konuyor. Gizli kahraman, benim.
O hafta sonu Hülya, Necmi, ben ve Necmi’nin kız kardeşi birlikte Kadıköy Reks Sinema’sına gidiyoruz. Her şey mükemmel görünüyor. Moda’da sosislimizi yerken haftaya yalnız buluşmaktan söz ediyorum. Kızın cevabı çok güzel:
-Alınma, ama sen benim tipim değilsin! Ben uzun boylu, sarışın ve geniş omuzlu, beni anlayacak, sakin bir arkadaş hayal ederdim.
Vay canına, o günden sonra bu hanımı onun nikâhında görüyorum. Beş yıl geçmiş aradan ve ben genç bir subayım. Necmi’nin ısrarı ile Hülya Hanım’ın düğünündeyiz! Meşaleler arasında bir zamanlar uğruna kulelere tırmandığım kız, yanında uyuz bir herifle sırıtarak geliyor. Benden esmer, benden oldukça kısa, hatta kızdan bile kısa, göbekli ve hafif kel!
Necmi’yi kolumla dürtüyorum:
-Teyze kızın da pek zevkliymiş oğlum!
-Öyledir oğlum, herifin acayip bir arabası, evleri, parası var ki beni istese ben de giderdim!
Ah ulan ah, bir kadın için böyle aptalca şeyler yapmayacaksın! Aaa, kıza bak! Nasıl da tepeden bakıyor! Adamın kolunu kopartacaksın sahte sırıtışlı, fettan şey!
-Oğlum, şu iki kız bize pas atıyor farkında mısın? Gel lan, dansa kaldıralım kızları!
-Tamam lan, kaldıralım! Ama bak, akraban falan değil bu kızlar, değil mi? Hani kuleden işemek yerine atlamamı falan isterler de ondan soruyorum.
Hey gidi hey, neler geldi geçti! Ama tek kafama takılı kalan, Necmi’yi yıllar sonra bir devre arkadaşları yemeğinde göğsüne üç kaleşnikof mermisi yiyerek özürlü sandalyesine mahkûm olmuş görmem oldu.
Gülerek kaderini yenmiş gibi neşe dolu bakıyordu. Teyze kızı boşanmış, Necmi’nin karısı da ona bu haliyle dayanamamış.
Aman Necmi be, bırak kuleden işemeyi çağırsa bile ona koşacak arzu kalmadı içimizde!
Hayat her yıl sadece alıyor, be dostum! Acımadan, hesapsızca sadece alıyor.
E.Yaşar Ovalı 18.11.2012
YORUMLAR
Kurufasülye ve kedi olayını gözümde canlandırdımda, kediyemi üzülsem, aç olan gençleremi üzülsem bilemedim :))))))
Şu idia ve D E L İ K A N L I L I K OLAYI İŞTE; iNSANIN KANI DELİ AKINCA BÖYLE DELİCE ŞEYLER YAPTIRIYOR.
Hülya hanımda sonradan öğrenmiş parayla sadet olmayacağını değil mi?
Anekdotlarınızı çok hoş ve samimi bir dille yazmışsınız, sizin yazılarınızız okumak keyli Abicim.
Selam ve saygılarımla.
kukurikuu
Yorumuna sonra cevap yazayım derken ,inan ki unutarak atlamışım.
Şu gençlik, ne menem bir şey inan ki, çözemedim.
Parayla saadet olmaz da, parasız hiç bir şey, hatta aşk bile olmuyor.
Allah , her ikisini birden versin.
Sen nasılsın ? Yeni yılını kutlar sağlık ve mutluluklar dilerim.
kukurikuu
Aslında, bilmeden insan neler neler yemekte.
Ama haklısınız , ben de uzun zaman kuru fasulye yiyemedim.
Saygılarımla.
yaşanmışlık..... büyük şanstı askeri okul ayrı bir dünya idi....yazınız 20 km yürüyüşünden sonra aç bitap düşmüştük yemekhaneye zor attık kendimizi...allah adıyla dedik yemeğe başlıyacağız uzun bir düdük haydi içtimaya ....öldük öldük acele dışarı çıkarken tepside dizili sigara böreklerini avuç avuç alarak ceplerimize doldurmamızı hiç unutmadım tadınıda.....okurken 46 yıl öncesine döndüm.... içim kıpırdadı ustam saygılarımla
kukurikuu
Genç insan , deli insan demek gerek. Boşuna mı delikanlı diyorlar.
Şimdi bana para verseler, gece yarısı o kuleye çıkmam. Hele bir kız için
hiç olamaz.
Saygılarımla.