- 625 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GAVUR BELASI
Gavur ! adını takmışlar bizim bu beldede,bazı insanlara bu yörenin insanları. (Benzetmeden ileri gelen bir ön seziydi) Öncelikle neden ve ne zaman taktıklarını bilmiyorum.Kendimi bildim bileli böyle devam eder gider adet töre her neyse.Sadece İslam dini dışında ki insanlar da kullanılan bir sıfat olsa gerek.Kullanım biçim ve şekilleri çok yönlü olduğu her yönden anlaşılır.Ama iyice incelendiğinde, bu deyim bu kelime hep kızgınlığın içinde kullanılması dikkati çekmektedir.Bazende iki samimi dostun kendi aralarına da ki konuşmalarınada da bu kelimenin kullanıldığı görülmektedir.Burada birazda argo yönüyle bakılabilir.Ara sıra da olsa bende bu kelimeyi dostlarımla çok seyrek olarak kullanırdım.Ama böyle bir yazım gireceğini de hiç ummamıştım hani. Yanisi bu kelime öyle dilimize yerleşmişti ki,onu kullanmadan geçmemiz mümkün olmuyordu.Neydi bu gavurun manası,?
Saınıyorum yukarıda da dediğim gibi,islam dini dışı ,veya Müslüman olmayan gayrı müslümlere takılmış olan müslümanlarca bir deyim,bir lakaptı,bu kelime Türkcemizde.Ama günlük yaşamımıza öyle girmişti ki,muhakkak günde bir kaç kez kullanmadan geçemiyorduk.
Öyle bizlerle içli dışlı olmuştu ki bu deyim,hiç kimse ne yadırgar ,nede gocunurdu söylenildiğinde.Yıllar yılı böyle gelmiş böyle gidiyordu,sanıyorum gideçekti de.Ama yaşamın bir
günü bir güne uymuyor,bir günü bir güne benzemiyordu.İnsan kim olursa olsun,N’olursa olsun zaman hep değişik oluyordu.Bu mevlanın yaratmış veya kanunlaştırdığı bir olaydı.
Bu akım içinde,her insan kaderince bir yaşam yaşar gider.Zira o kader onun kaderidir talihidir.Onun yarını bilinmez.Sonu hiç görülmez tahmini bile yorumsuzdur.Zaman su gibi akar gider.Bebekler doğar gelir,yaşlı başlı olanlar ,veya tecellisine erenler bu dünyadan göçüp giderler.Yaşamda olanlar yaşamın getirdiğiyle yaşamayı sürdürmeye çalışırlar.
Yaşamımın getirdiği gereğle uyarak yaşıyordum.Vatan borcumu bitirmiş,köyüme evime dönmüş işim gücümle uğraşıp duruyordum.Zaman bir suydu.Akıyordu.Ben ve bizlerde
önünde kuru bir çöp misali yuvarlanıp gidiyorduk.Çalışıp çapalamam gerekti iş lazım,güç lazımdı.Bir hayat vardı önümde.Kazanç yapmak daha iyi koşullarda yaşamak elbette
hakkım dı.Bu vesileyle sağa sola iş girişiminde bulunmuş,bazı kurum ve kuruluşlara da baş vurmuştum. bir zaman sonra İş ve işci bulma kurumu aracılığıyla da yurt dışı imtihanlarını kazanıp yurt dışına çalışmak için gitmeyi hak etmiştim.Büyük fırsattı bu fırsat.Şükür etmem gerekti beni bizleri yaradana.Ya gideceğim yer?.işte yazıma konu olan bu Gavur diyarıydı.
Bu bir talih bu bir kaderdi,Kaderimde vardıki kaşığımda çıkmıştı.Evet imtihanları kazanmış,iyide becermiş gitmeyi de hak etkiştim.Gideçektim.Yalnız değildim.Başka arkadaşlarda vardı yanımda.Gideçektim zorlada değil.Gideçektim yıllarca hayalini kurduğum gayenin amacın peşine.Ya gideceğim yer Gavur memleketi Gavur diyarıydı.Hani dilimize dolayıp kızdığımızda ve yahut argocu deyimlede olsa eşe dosta Gavur,gavur dediğiz insanların diyarına gideçektik.Şimd i O diyarlarda rızık için hayat savaşı vereçek,belki de yurt yuva kuracaktık zamanla.
Aman ya Rab’bim,bunlarıdamı ? görecek bunlarıda mı yaşayaçaktım.Hayattan ne umuyorduk,ne buluyorduk misali.Öyle zaman bu gavur kelimesini,kötü çirkin manalarda da
kulandığımız,belkide onlara hakaret sayılabilinecek tutumları unutarak,şimdi onların aralarında yaşayıp rızık peşinde koşaçaktım.Dünya da olmadık olmaz demeyin sözünü pek boşa söylememişler herhalde atalarımız.Seviniyor ümitleniyordum gideceğim için.Gavur da dedimse bilmem ne dedimse gideçektim.Hemde Avrupa kıtasının ta öbür ucu olan Fransa’ya.
Gideceğime sevinen,gidince neler neler yapacağımı hayalleyen,yeni baştan ümitlenen,olur olmaza hayaller kuran,sağa sola vaadler veren biri olup çıkıvermiştim bu kısa zaman zarfında.
İşte ogün gelip çatıvermişti birden.İstanbul sirkeci tren garından hareket eden Marmara ekisperi ! bizi o gavur memleketine doğru alıp çıkıverdi uzunca yollara.Kapıkuleye kadar neşeli şakrak mutlu olandım.Bir yanım heyacan bir yanım merak,bir yanım korku bir yanım endişe.karmaşalığın içinde karma karışık olan ben !..Tren gidiyor halince.Dünya sanki umurunda mı.
Ya ben veya bizler ?.soru için de soru.Hemde cevabı bile düşünülmeyen.Kapıkuleye kadar şen şakrak bir yolculuk.Kapıkule sonrası girdiğimiz Bulgar toprağın da değişen tutum ve
haller.Kararan suratlar.bozulan moreller.Çöküşen neşeler, acaba diyordum bu Gavur diyarının bir marifetim ki.? Ha dedim işte Gavur toprağına girdik gavurluğun ilk sezimi bizleri tarümar etti.Ya memlekette Gavur Gavur dediğimizde hiç kılımız kıpırdamıyor du ya.Vay anam vay,yandık bittik, tükendik.Keşke gelmeseydim hiç yola çıkmasaydım.Daha toprağına girer girmez neredeyse benliğimi yitiriyordum,kendimden geçiyordum.Hani atalarımız boşuna Gavur veya Gavur toprağı dememişler.Demek ki bir bildikleri bir duydukları vardı da böyle oluyormuş.Çuval gibi yığılıp kalıvermiştim olduğum yere.Trenin pençeresinden dahi bakasım gelmiyordu şaşkınlıktan .Hay olmaz olaydı bu Gavur işi Gavur gücü.İmkanım olsada dönsem daha iyi olurdu bu gidişte.Beni bu kadar sarsan bu Gavurun ilk girişi böyleydi,ya sonrası?.Aman Allah’ım ecir sabır ihsan eyle biz kullarına. Duanın bini bir para hani daha yolun başındayız da.
Birde taa uzaklarda olan o Fransa diyarına varana kadar n’olacak ne yapacaktık.Aramızda dünya kadar yol,aramızda sıra dağlar,dahası birkaç tane toprağından geçeceğimiz diğer ülkeler vardı.Kara trenin umurun da değil.Götürüyordu beni ve bizleri.Sesimiz soluğumuz çıkmıyordu bu sıra.Hani daha evvel şen şakrak olan bizler,yoktu şimdi ortalıkta.Bırakın
Gavur mavur demeği konuşmaya bile acizdik bu sıra.Koskoca üç günlük bir yolculuktan,yolculuktan içinde, o can bezmelerden, o kahrımsı acı durumlar için de geçen zamnan dan sonra indik Paris’ büyük tren istasyonuna.Ortada ki yorgun,şaşkınlık dolu tutumumuzdan kaynaklanan durumdan sağı solu görecek halde değildik.
Tren garında mahşeri bir kalabalık vardı.İnsanlar kum gibi kaynıyorlar dı.Hepside aceleci,koşuşturucu vaziyettelerdi.İki kişi yan yana konuşur halde ,kimse kimseye bakacak halde değildi.Sanırsın ki arkalarından onları anarşistler kovalıyor.
Bizse hepimiz şaşkındık.Epey bir zaman bu insan selini seyrettik,hemde doyana kadar.Olduğumuz yer bir tren garıydı.Gitmemiz gereken bir adres vardı elimizde ama,hiç birimiz bilmiyorduk bu adresi.Üstelik elimizdeki adreste Paris dışında ki bir şehirde idi.Mecburen soraçaktık bu adresi birilerine.Soraçaktıkta nasıl sorup nasıl anlayaçaktık.Bu iş boyumuzdan büyük gibiydi.Fransızcamız hiç yoktu. Ama muhakkak sorup öğrenip gitmemiz gerekti yeni yerimize.Yanaştık birine dosyada ki adresi göstermek için,hemd güzel bir bayana.
Hanımefendi,önce güler yüzle bizleri (selamladı) ardından birşeyler söyledi,anlamadık.Gösterdiğimiz dosyada ki yere baktı bu bir adresti.Önce şöyle bir zihnini toparlar gibi yaptı ,ardından birşeyler söyledi,söyledi ama biz anlamadık.Kadının az önceki neşesi yok oluverdi aniden.Belliydiki anlamadığımıza üzüldü.Kadın sağa baktı sola baktı,birşeyler tasımladı
.Bizim yabancı olduğumuzu, Fransıca anlamadığımızı anladı, gelin ardımdan der gibi işaret etti.Biz sekiz kişi idik düştük hanımın ardına o önde biz ardın da yürüdük bilmediğimiz bir yöne doğru.
Önce bizi yer altı trenine (metroya ) indirdi. Hani O ! Gavur dediğimiz insan İstanbul’dan bizlere metro bileti vermiş ama biz bilmiyorduk.Hanım dosyalarımızın içinden o biletleri dahi bulup kullanmamıza yardımcı oldu.Bir maafir bir metro ile yolculuk ettik.Bir durakta inip başka bir metroya binip yön deşiştirdik.Bu ara bizlerin durumu nasıldı bende bilemiyordum.Önümüzdeki klavuzumuzu kayıp etme korkusu bir yanda, onun bizlere yaptığı şu karşılıksız hizmetin karşılığını düşünemiyorduk bile.Hemde hani o vatanımızda iki de bir Gavur dediğimiz insanların bu tutumu karşısında.Sadece yaşadığımı ve yürüdüğümü biliyordum.Ama nasıl ?..Bir zaman sonra metrodan çıkıp yeni bir büyük tren istasyonuna getirdi hanım bizleri.
O önde biz sekiz kişi ardında o aradan o sıradan derken,gideceğimiz şehrin adını yazan büyük panonun önüne getirdi bizleri.Ve panoyuı peronu hatta hazır orada duran terenimizi dahi göstererek birşeyler söyledi .Söyleneni anlamadık ama gösterdiklerine bakınca durumu kavradık.Zira adresin en altında ki şehrin adı vardı o panoda hatta trenin ön taplosunda bile yazıyordu o şehrin ismi.Hanım zafer kazanmış eda ile hedefini tutturmuş bir gururla bizlere , birşeyler söyleyerek geldiği yöne doğru döndü gitti.Hiç birşey diyememiştik kadına,mahcuptuk,şaşkındık,derken arkadaş Kadir yüksek bir eda ile ---Gavurun! karısı deyiverdi birden.
Bir an güldük biliçsizce.Zira haller hiçte hoş değildi hani,ama o kelime bizi olduğumuz durumdan uyarır gibi olmuştu.Biz böyle bir durumu hiç düşünmemiş hiç beklememiştik.Zira içimizde kötüye meyletmiş bir deyimin bu ilk meyvesiydi.Acı ummuyorduk,ama şaşırtıcı bir tatlılıkla çıkıvermişti önümüze.Hemde itiraf edeyim ki kötü niyetle sorulan adresin bahanesi bile iyiliğe çıkmıştı.Belki bu yazımın pek önemi yoktu bir ayarda veya bir sıfatta. ama içteki o karamsar duygularla bu duyguyu birleştirice,bir nevi bal ile sirke karışımı oluyordu durum.İnsanların ayarsız tezatları aradaki uçurumu nasıl büyütüp onu hergün dahada bir çıkmaza getiriyormuş.
Yaşıyordum bu insanlarla beraber yıllarca.Dahası metetmeye veya onları daha fazla övmeğede pek niyetim de yok hani.Ama bu bir yaşam dersiydi benim için,
övünmek gibi olmasın ama ara sıra bağırıyordum,gerektiği yerde ve durumda ---Gavur oğlu gavur,-----Gavurun yaptığı,-----Gavurun malı ............Dahasıda olacak galiba.Adamlar beni kendileri çağırdı,git de diyemiyorlar.O zaman dinlesinler beni ve bizi.Onlarda bize
---Le tette turque(sert kafalı) diyorlarya...
13/10/1995
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.