- 673 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SAZINI SATAN AŞIK
Yıldızlı bir gecede gökyüzünü seyretmenin tadına doyum olmaz. Parlayan yıldızlar sanki bizlere göz kırpar gibi yanıp sönerler sürekli. Bazen bir yıldız kayar onca yıldızın arasından, hemen fark edilir. Belki o an yıldızın kayışı bizde değişik duygular uyandırmıştır. Ama kayan yıldız kaymış, kaybolmuştur bir defa.
Millet olarak birlik beraberlik olmamız yolunda önümüzde parlayan bize yol gösteren o kadar çok yıldız insanımız vardır ki; saymakla bitmez. Bize düşen öylesi yıldız insanlarımızın ışığında yürürken, aynı zamanda da onları kayıp yok olmadan koruyup kollamaktır.
Sayısız dediğimiz yıldız insanlarımızdan birini yazmaya çalışacağım şu küçücük sayfama sığdırabilirsem.
Bizler onun yanına gitsek de gitmesek de O hep bizi “Hoş geldiniz Erenler” diye karşıladı. Daha 1970 te ilkokul sıralarında iken koro halinde O’nun çağrısını dillendirdik “Bu gün bize Hoş geldiniz Erenler” diye hep bir ağızdan.
Bu yıldız insanınkim olduğunu çağrıyı duyduktan sonra hatırlamış olmalısınız.
Evet, Hüseyin Çırakman
Çorum/Sungurlu’nun Körkü köyünde 1930 yılında doğdu bu yıldız insan.
Okula gidip okuyamasa da okuma yazmayı köyündeki okuryazar kişilerden öğrendi. Dışarıdan sınavlara girerek neden sonra ancak aldı diplomasını. İlk türküleri dolaysıyla âşıklık geleneğini babasından öğrendi. Babası usta malı deyişler okuduğundan, kendisi de usta malı deyişler söyledi bir zaman.
Saz çalmayı köyündeki Nesimi Caferi ve Cevheri Baba’dan öğrendi. Bu arada artık kendi şiirlerini yazmaya ve söylemeye başladı. Şiirlerini destan şeklinde bastırıp pazarlarda seslendirdi. Önceleri mahlas olarak ismini kullandı ise de daha sonraları şiirlerinde hep soyadı olan Çırakman’ı kullandı. Tanınması daha çok 1964 yılındaki Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma gecesinde okuduğu “Hoşgeldiniz Erenler” türküsü ile oldu.
Yurt içi ve Yurt dışı pek çok konserler verdi. Anadolu’nun sesi ve sazı oldu, deyişleriyle, türküleriyle, şiirleriyle aydınlattı toplumu. 82 yaşına geldiğinde 13 tane basılmış kitabı ve 3 tane emektar sazı vardı.
…
Sazı vardı ama ne yazık ki devletten sosyal bir güvencesi yoktu…
Aradan tam kırk yıl geçmiş, 2010 yılı Martında Çorum Belediyesi bir saygı gecesi düzenlemişti ilk canlı olarak orda gördüm kendilerini. O gün hasta halinde gelmiş, sevenleri ile buluşmak istemişti. Burada beni yürekten üzen acı bir gerçeği söylemeden geçemeyeceğim. Salon belediyenin küçük konferans salonu olduğu halde nerdeyse boş gibiydi. Bu durumu saygı gecesinde saygısızlık diye değerlendirdim kendimce. O gün kendileri ile tanışmamız ancak bu şekilde olmuş, daha öte gitmemişti. Demek ki daha vakti zamanı vardı tanışıp uzunca sohbet etmemizin.
Sonunda o gün gelmiş olmalı ki 2012 yılı Ekim ayı Kurban Bayramı tatilinde iken; Sayın Çırakman’ın Çorum Penez Otelde olduğu haberini aldım. Vardığımda yanında beni haberdar eden Âşık Rifat Kurtoğlu vardı yalnızca ve birde oğlu. Kendileri çok iyi tanıyorlardı birbirlerini. Beni Kurtoğlu tanıttı kısaca. İki sene önceki halinden eser yoktu. O zaman da hasta idi fakat bu sefer iyice düşkün gördüm koca çınarı.
Nasıl düşkün olmasın ki? Devletten sosyal bir güvencesi yok. 82 yaşına ne çileler çekerek gelmiş. O çileli yaşantısı içinde 13 kitap bırakmış can dostlarına. Fakat MESAM (Türkiye Musiki Eser Sahipleri Meslek birliği) ’ne üyeliği bile yok. Emektar üç sazının ikisini satılığa çıkartmış. Bu haber üzerine kendilerini ziyarete gelen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na da diğer sazını hediye etmiş. Alacağım cevabı bilmeme rağmen dayanamayıp sordum:
-Âşıklarımızın, ozanlarımızın kaderi mi bu?
Sorumu biraz sitemkar şekilde oğlu Sönmez Çırakman cevapladı:
“Babam Mamak semtinde gecekondu evinde hayat mücadelesi vermekte. Herhangi bir geliri ve güvencesi olmaksızın çocuklarının desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Yıllarca (70 yılı aşkın) ozanlık geleneğine hizmet ederek, haksızın karşısında olup, haklının yanında olmanın, ömür boyu onurdan ve kişilikten ödün vermeyişinin karşılığı elbette bu olmamalıydı. 13 adet kitap çıkarmış, çok sayıda kasetleri, plakları yayımlanmış çağdaş, Atatürk’çü kendisini halkına adamış, baskı, zulüm görmüş bir insanın yaşamı daha farklı olmalı, ona sahip çıkılmalıydı. Bu bizim ayıbımızdır.”
Sevgili dostlar; daha birkaç hafta önce “Bozkırın Tezenesi” dediğimiz, türkü babası Neşet Ertaş’ı kaybettik.
Oda hasta iken hastanede can verdi. Peşinden devlet törenleri yapıldı yapılmasına ama böyle olması için illa ki ölmek mi gerekiyor?
Âşıklar gönül insanıdırlar, anlayanlar için gönüllere hitap ederler. Çırakman’da dost gönüllere sitem olsun diye sazını satılığa çıkartıyor, bizlere bir mesaj veriyor.
Son sözsöylenmiştir bence . Artık bundan sonrası millet olarak hepimize, en başta da devletimizi yönetenlere düşüyor. Yapılacak ne varsa ölmeden önce yapılmalı.
Sizce de öyle değil mi dostlar?
YORUMLAR
İçtenlikle teşekkür ediyorum bu yazı için Halil Bey ...
Eğer sizde varsa bana Çırakman Baba'nın veya yakınlarının cep tlf. ve ev adresini yazar mısınız lütfen ..
Ben de ustanın " Bugün bize hoş geldiniz erenler " türküsüyle büyüdüm .
...........
Hiisse alın Çırakman'ın sözünden
Zerre kaçmaz ariflerin gözünden
Kemal Atatürk'ün (hey dost) aydın izinden
Bugün bize hoş geldiniz erenler
.............
Bu yazınız vesilesiyle kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Size de kadirşinaslığınız için teşekkürler ...
Selam ve sevgiler Atatürk'ün şehri Samsun'dan ...
Gözüne acı yaş değmesin ..
güzel bir çalışma ve paylaşım.Maalesef asırlardır Saray ve Ankarada Meclise yakın ozanlar dışında Anadolu aşıkları hep yoksulluk çekip zaman zaman da zulüm görmüşlerdir.
Şiir, saz, aşıklık karın doyurmasada,Allah vergisi bir yetenek.İnsan içine düşünce çıkamıyor çünkü. özde derin bir insan sevgisi yatmakta.
kaleminiz dert görmesin üstadım.
Ne yazıkki bu değerlerin adını bilen bilen bir avuç insan
Helede gençler başka dünyada
Biliyorumki Allah gecinden versin ama aramızdan ayrıldığında bütün kasetçilerde türküleri çalınacak
Bir kaç gün içindede unutulacak
Üzgünüm
Gerçek bu
Kutlarım kardeşim Paylaşımını
Değerli büyüğümüzede uzun ömürler dilerim
Saygılar