- 402 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZLIK’IN MÜSVEDDESİ
Usul usul masaya doğru yaklaştı. Masanın üzerinde boylu boyunca dağılmış kâğıtların birini alıp üzerine ‘Yalnızlık’ın müsveddesi’ yazdı. Bir senaristin sahip olabileceği en çirkin yazıya sahip olduğunu fark etti. Bir senarist… Bir zamanlar çok tutulan bir senarist olan bir senarist…
(yalnızlık sahneye girer ve seyirciye döner.)
—Ahh siz insanlar! Hep bir telaş içindesiniz değil mi? Sabahtan akşama kadar koşturuyorsunuz. Sonra, gece olunca, sabah daha iyi koşturabilmek için uyuyup güç topluyorsunuz.
(Bir çift, el ele girer ve sahnenin ortasındaki banka oturur. Yalnızlık gider.)
Kalemi kâğıdın üzerine bırakıp pencereyi açtı. Sigara içecekti ve salonda kokusu kalsın istemiyordu. Daha doğrusu Zehra istemiyordu. Birazdan gelecek ve söylenmeye başlayacaktı. Ortalığa biraz çekidüzen vermeliydi. Boş verdi. Kalemi eline alıp devam etti.
(Yalnızlık sahneye girer ve seyirciye döner.)
—Söylesenize, şu anda hanginiz burada yok? Hanginiz, o kırmızı yumuşak koltuklarda oturup, sahnenin ortasında, size garip sorular soran beni izlemiyor? Peki, siz kimsiniz? Doktor, anne, öğrenci, sekreter, vali, yazar, hasta, bekâr, solak, cimri? Peki ya ben kimim? Yalnızlık?
(Usulca dönüp, geldiği kapıdan çıkar.)
(Müzikle beraber bir grup genç girer. Sahnede biraz şakalaştıktan sonra gençler gider. Müzik susar. Yalnızlık girer.)
Durdu. Telefonun boğuk sesi dikkatini dağıtmıştı. Birileriyle konuşmak istemiyordu, çünkü…
—…
—Eve bir şey lazım mı?
—Biraz geç gelebilir misin?
—Ben yemek hazırlayana kadar sen yazarsın ne yazacaksan.
Zehra’ydı. Anlamıştı bir şeyler yazmaya çalıştığını. Ama onunlayken yalnızlığı nasıl anlatabilirdi ki?
—Evet, yalnızlık benim adım. Sadece, sahnede kimse olmadığında gelebiliyorum. Çünkü böyle yazmış senarist. Ama ne bilsin ki; en büyük yalnızlık, en kalabalık olandır.
(Elini alnına götürüp, çok uzakta bir yere bakıyormuş gibi seyirciye bakar.)
—Oradasınız değil mi? Yanılmıyorum.
(Perde kapanır.)
Masanın üzerindeki kâğıtları toplayıp bir köşeye bıraktı. Pencereyi açmıştı ama sigara içmeyi unutmuştu. Ceketinin cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Dışarıda bulanık bir hava vardı. Bu mevsimi hiç sevmiyordu bu yüzden. Sigarayı sağ eline geçirip kalemi aldı.
(Perde açılır. Yaşlı bir adam sahnenin ortasındaki banka oturup mırıldamaya başlar.)
—Böyle işte Mehmet Bey... Hanım da bırakıp gitti. Kaldın mı bir başına. Söyle bakalım şimdi, kaç bucak dünya? Hele var git evine.
(Kalkar. Usul usul sahneden çıkar. Yalnızlık girer. Adamın kalktığı banka oturur.)
—O adam kimdi biliyor musunuz? O adam sizdiniz. (Parmağıyla seyirciyi gösterir.) Evet evet siz. Tanıyamadınız değil mi? Çünkü tanımak işinize gelmiyor. Korkuyorsunuz, istemiyorsunuz. Biraz sonra o koltuklardan kalkıp evinize gideceksiniz. Arkadaşınızla, patronunuzla, öğretmeninizle, sevgilinizle çıkacaksınız bu kapıdan. Biraz daha sonra arkadaşlarınız değişecek. Yeni bir şirkette çalışmaya başlayacaksınız. Yeni öğretmenleriniz olacak. Ve evleneceksiniz sevgilinizle. Ve en sonra… O adam olup oturacaksınız bu banka. En sona siz olacak olan seyirciler izleyecek sizi. Kalkıp evinize gideceksiniz. Ve ben… Gelip oturacağım sizin kalktığınız yere. Hatırladınız mı beni? Ben yalnızlık…
Kapı çaldı. Zehra girdi. Yalnızlık gitti. Perde kapandı.
—Ne yazdın bakalım?
—Yalnızlık…
—Hani nerde?
—Gitti…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.