- 735 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SÜZÜLÜYORDU GECE - Neydi Ayrılığın Birimi -
Süzülüyordu gece…
İçimde haziran akşamlarından kalma esintiyle çıktım yola. Sisler sarmış sokak lambalarını, kaldırımlar zar kalınlığında buzla kaplı. Soluğum uzaklaşırken benden sanki bir uçak yol alır gibiydi gökyüzünde… Ve avuçlarımı ısıtan bir şiirin dizeleriydi;
“sisler bulvarı’nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım”*
ve ağlıyordum, yanaklarımdan süzülüyordu gece…
Yürürken örseliyor, tekliyor hatta birbirine dolanıyordu ayaklarım, aklıma takılan soru işaretlerinden…
Acaba ayrılık hep bu aylarda mı bulurdu insanı yoksa bu aylar ayrılığın sevdiği havalar mıydı? Yanaklarımdan ayak parmaklarıma kadar sırılsıklam bulanmıştım geceye. Tutmak istiyordum kendimi, hıçkırıklarımı saklamak ama onları da saklayamıyordum tıpkı ayrılığı saklayamadığım gibi. Yanımdan hiçbir şeye aldırış etmeden geçenler dahi tanırlar ayrılığın ete kemiğe bürünmüş halini. Çünkü mevsimlerden sonbahar, vakitlerden gece ve adımlar akreple yelkovan arasında can çekişirken avuçlarıma tüneyen bir şiir sana doğru avazı çıktığı kadar nasıl ama nasıl sesleniyordu;
“Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını”**
Yaşadığımız en güzel hatta bu güne kadar hiç türüne rastlanmamış bir aşk romanı olabilir. Yahut her on kişiden beşinin yaşadığı sıradan aşk hikayesi ama yaşantısı ne olursa olsun adı aşksa o yaşantı kitabının muhakkak bir gün bir sayfasında bulacaktı bizi ayracı… Kimini önsözde, kimini kaynakçada, kimini de ortalarda bulması bir şey ifade etmiyordu çünkü onun da adı ilk sayfada aynı son sayfada da aynıydı. Yani demem o ki sayfa numaraları değişse de adı sabitti ayrılığın...
Süzülüyordu gece…
Aklıma, ayağıma takılan soru işaretlerinden dolayı bulunca kendimi yerde ne kadar da tepeden baktığımın farkına vardım kaldırımlara. Buz çıtırtıları keserken kulaklarımı diğer taraftan yanıyordu içim… Şimdi hangi merhem hangi ilaç iyi gelirdi yarama derken bile soru işaretlerinin bıraktığı izlerde geziniyordum... Hangi… Hangi… Hangi… Beynimde hangi fırtınası çıkmıştı adeta. Gerçekten hangi ölçek ölçebilirdi ayrılığın ardında bıraktığı izlerin şiddetini, sesini, soluğunu… Richter mı, Desibel mi? Oysa bütün bunları düşünürken, başına elma düşmesini bekleyen bilim adamı edasıyla hiç aklıma gelmemişti ne kadar sevdiğinle doğru orantılı olabileceği ayrılığın şiddetinin… Yani ne kadar aşk, kitabın sonunda ya da herhangi bir yerinde o kadar acı…
Gece süzülüyordu kaplumbağa edasıyla şu an seni anlatabilecek bir tek kelime dahi icat edilmedi. Avuçlarımda sadece sana doğru uçmaya hazır bir kuş gibiydi yüreğim. Gidersen hangi dala güvenip konar…
Alıntı:1
*Attilâ İlhan- Sisler Bulvarı Şiirinden.
** Ahmet Telli- Ayrılık Ayracı Şiirinden