- 1532 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OR.SP.NUN FERİŞTAHI (Yedinci Bölüm)
OR.SP.NUN FERİŞTAHI (Yedinci Bölüm)
Sonunda E,şref Binbaşı ve Emel Hanım, konuya el attılar. Önce, Betül Hanımın ne düşündüğünü, öğrenmeleri gerekiyordu. Emel Hanım , çocukları görmek bahanesiyle , okula gelip, teneffüste Aliyi çağırttı. Ali, çok sevdiği Emel Teyzesinin, boynuna atılmış, yanlarına yaklaşan, Betül Öğretmene de ,sevgi ile bakıyordu.
İki kadın, bir birine sarılıp, selamlaş tılar. Konu ,yavruların annesizliğin den açılmıştı. ‘’Şu Aydın Beyi, baş göz etmenin zamanı geldi, derim ben . Eşref Abin de ,illaki , biraz daha zaman geçsin , diye düşünüyor. Siz, ne dersiniz Hanım Kızım?’’
Betül Hanım, ‘’Eyvah, ben tatilde , İstanbul’a gittiğimde bu çöpçatanlar onu evlendirirlerse, ne yaparım. En iyisi, istifa edip, dönmemem olur, buralara ‘’ diye düşünüyordu. Onun bu durgunluğu, Emel Hanım’a, fırsat doğurmuştu. ‘’Şu çocuklar ile Aydın Beyi , kabul edecek bir kız bulmak da ,bilmem mümkün müdür? ‘’
‘’ İnşallah onlara ,annelik yapabilecek ,bir hanım bulunur, Emel Hanım’’ Emel Hanım, Betül Hocanın , iki elini birden tutarak,’’ Kızım , lütfen yüzüme bakarak konuş. Sen , o kadın olabilir misin? ‘’Betül Hoca, başını kaldırdığında, güzel gözlerden süzülen iki damla yaş, yanaklarından yuvarlanmaya başlamıştı bile.
‘’Özür dilerim Emel Hanım, çok özür dilerim. Elimde olmadan oldu ’’diyebildi Betül Hanım. O zamanlar, bir kadının duygularını açması , kolay değildi . Emel Hanım, onun saçlarını okşayarak teselli edip , vedalaşıp ayrıldı. Öğrenmesi gerekeni öğrenmişti.
Kerime, Ankara Tren Garı’nda, tek başına inip, hiç bilmediği bu şehirde, nasıl yaşayacağının hesabını yapıyordu. Bu koca istasyonun , bir müdürü olmalıydı. Üstelik ,bütün devlet büyükleri de ,bu istasyondan gelip gittiğine göre.
‘’Baksanıza, Kondüktör Efendi, bu istasyonun Müdürü, kimdir? Onunla ,konuşmak istiyorum da’’ Kondüktör telaşlanmıştı, bir kusuru mu olmuştu acep?
‘’Şikayet mi var , Hanımefendi? ‘’ ‘’ Hayır ,teşekkür edeceğim’’ deyince , Kondüktör onu , Müdür’ün kapısına kadar götürdü.
İçeride , oturaklı bir bey vardı. Kerime’yi görünce, güzelliğinden etkilenerek ‘’ Buyurun Hanımefendi, ne arzu etmiştiniz?’’ diye sordu.
‘’Sizin , kızınız veya baldızınız var mı ,Müdür Bey? Diye sordu.
‘’Evet, evet var, Daha açık konuşun lütfen’’ Kerime yalnız değiliz gibisinden etrafına bakınca, Müdür ,tek kalacağı bir ortam yaratarak ‘’Sizi dinliyorum’’ dedi.
‘’Bu şehre , yeni geldim. Beni öyle bir insanla tanıştırın ki, hayatım kurtulsun. Ben koca dayağından , kaynana dırdırından , görümcelerimden , çok çektim. Boşanınca ,kararı alıp, ilk defa da ,size sığındım Müdür Bey.’’
‘’Size hemen bir iş, bulabilirim. Mesela , yeni açılan bir okulda , katip olmaya ne dersiniz?’’ Kerime, şuh bir kahkaha attı. ’’ İlahi Müdür Bey, ben öyle şeyler yapamam. Benim geleceğimi kurtaracak , bir insan demiştim, size’’
Müdür, kendisine yapılan teklifi, çok iyi anlamıştı. ‘’ Bu , biraz zaman alabilir Hanımefendi. Bu süre içinde, sizi istasyondaki konuk odamızda misafir edebiliriz. Ne dersiniz?’’ Kerime , çok mutlu olmuştu.
‘’Çok teşekkür ederim. Benim biraz da, alış veriş yapmam gerekecek. Yardımcı olursunuz değil mi? Bu şehir de , çok yeniyim ‘’
Fayton onları , on dakika sonra ,Ulus meydanındaki mağazaların önüne getirmişti bile. Kerime, bir türlü kıyafet beğenemeyince , bu sefer Kızılay’a doğru yola çıktılar. Orada , aradıklarını bulmuştu. İstediği kıyafetler, ayakkabılar, çok pahalı şeylerdi. Müdür, hesabı öderken, yüzünden bu tuzağa nasıl düştüğünün , pişmanlığı okunuyordu. Kendi karısı ile bile, çıkmazdı çarşıya. Ama , elbise denerken, beğendin mi, diye sorarken , o işveler neydi öyle. Aman , feda olsun , karşılığını fazlasıyla alırım ,nasıl olsa , diyerek, boş verdi.
Kerimeye, yola çıkacakları sıra, ‘’Bu masrafı, İstasyonun parasından yaptım. Geriye , nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz? ‘’ diye sordu. Davetkar bir kahkaha, ona verilecek , en iyi cevaptı.
On gün sonra, artık Müdür de sıkılmışken , İstanbul’dan dönen bir tacir, İstasyon önünde , kendisine hayranlıkla bakan , Kerime ile ilgilenmişti. Memurlara, onun kim olduğunu sordu. İstasyon Müdürünün Baldızı ,demişlerdi. Bu tacir, on gün sonra, yeniden gelmişti. Selamlaştılar. Adam İstanbul’u , güzelliklerini , öve öve bitirmiyor, Kerimeyi, İstanbul’a davet ediyordu.
‘’Ah , sizinle gelmeyi ne kadar çok isterdim. O şehri, dolaşmayı hayal ediyorum hep ‘’ Size mani olan nedir? Haydi gelin ,birlikte gidelim’’
Kerime, eniştesine, pardon Müdür Bey’e, İstanbul’a gitmek istediğini söyledi. Müdür ,onun istasyonda kalmasından ,huzursuzdu. Dedikodular artmadan bu iş itmeliydi artık. Zaten alacağını almış, gözü gönlü, hakiki bir kadın görmüştü, biraz pahalıya mal olsa da. Yine de, ona bir adres verdi , kendi arkadaşının Sirkeci’deki iş adresini.
Sevinçle , Tüccar Bayram Efendi’nin , yanına dönen Kerime, ’’ Ah , Bayram Bey, Eniştem, akrabalarımızda kalırsın diye, bu telefonu da verdi. Ama benim İstanbul’a gelecek , ne param ,ne de, kıyafetim var.
Kızılay’da , Müdüre aldıramadığı, elbiseleri, mantoları da , Bayram Beye aldırdı. Ertesi gün, yola çıkmışlardı. Üstelik yemek vagonu da olan , lüks bir trenle.
Yolda ‘’Bayram Bey, beni bu güzel şehre getiriyorsunuz ama, ben şehri görmeden, gitmek istemiyorum, o mutaassıp akrabalarımıza. Acaba bir otelde kalıp , birkaç gün , o çok met ettiğiniz Beyoğlu’nu, Boğazı, Kız Kulesi’ni gezemez miyiz?’’
Pera Palas’ta , iki oda tuttular, karşılıklı. O gece, otelin restoranında, genç yakışıklı beyler, çok şık hanımlar gördüler. Bir hanımın , ona bakarak başıyla selam vermesinden, cesaret alan ,Kerime, tuvalete , onun peşinden gitti. ‘’Kıyafetinizi ve saçlarınızı , çok beğendim. Bana da ,yardımcı olur musunuz? ‘’ diye sordu.
‘’A şekerim, olurum olmasına da , yanınızdaki bey, i pek tutmadım doğrusu. Size, çok daha yakışıklı ve kibar kavalyeler gerekmez miydi? Çok güzel olduğunuzun, farkında değil misiniz, yoksa?’’
Nerede kaldıklarını, nasıl görüşebileceklerini bir birlerine yazarak, verip, ayrıldılar. Kerime , yanındaki Bayram Bey’e , küçümseyerek bakıp, ‘’ Ah Bayram Bey, şu hanımlara, beylere bakın . Biz , yanlarında köylü gibi kaldık Kuzum. Yarın ilk işimiz, hem size, hem de bana ,yeni giysiler almak olsun. Şu saçlarınızı da , güzelce kısaltıp, Tüccar Bayram Beyin, kim olduğunu gösterin onlara. ‘’
O gece , biraz da, alkol alınca, geceyi Kerimenin odasında geçirdiler. Kerime , yeni gelin gibi ‘’Yüz görümlüğü olmadan , soyunmam ‘’deyince, ‘’Yahu Kerime, ben bu saatte , yüz görümlüğünü nereden bulayım. Onun parasını versem de, sen istediğini , kendin alsan olmaz mı? ‘’ diyerek, yastık altına soktuğu parayla , Kerime’nin ilk paralı müşterisi olmuştu.
Ertesi gün , buluştuğu o hanımla , ilk iş olarak, Beyoğlu’nun ,meşhur bir kadın terzisine gittiler. Bir kaç elbise siparişinden sonra, ayakkabıcıları dolaştılar. Hesapların gönderileceği yerin adresi ,Pera Palas , Tüccar Bayram Beydi.
Birkaç gün sonra, Bayram Bey, Ankara’ya döndü. Gece Kuşu Dilber ‘’ Bak Kerime, iki zengin bey var. Bu gece, onların Emirgan ‘da ki köşklerine, birlikte yemeğe davetliyiz. Yaşlı adamlar, sabaha kadar rahatız. Şu ismini de ,güzel bir isimle değiştirmeye ,ne dersin? Mesela Şuhup , olabilir mi? Arapça’da kuzey yıldızı demektir. Bence , çok seksi ve sana da, çok yakışacak bir isim?’’
Kerime ,bu sefer de , İstanbul’da uçuyordu. Lüks yalılar, lüks daireler, özel yatlar ve ensesi kalın ,savaş fırsatçısı zenginlerle. Gece Kuşu Dilber ile Cihangir’de, bir ev tuttular. Gündüz uyuyor, gece kendilerini almaya gelen zenginlerle buluşup, onların evlerine veya çok lüks otellere gidiyorlardı. Çok iyi iş çıkartıyorlardı doğrusu. İsimleri ,bu piyasada duyulmaya başlamıştı. Arzu eden , ikisini de, aynı zamanda ,yatağına alabilir, mutluluğun zirvelerine çıkabilirdi. Ama her şey, yüksek paralarla ve peşin olmalıydı.
Bu güzel akan ,gece işlerinden biri , onların felaketi olacaktı. Paranın gücünün, ne olduğunu , öğreneceklerdi çünkü. Paralı adam ,korkulacak adamdı , anlayacaklardı.
O gece, gittikleri , villada , iki adam, parayı ve bahşişlerini, fazla fazla vererek , epey içki içmiş, hanımlarla , neşeli bir sohbete koyulmuşlardı. Masada her türlü yemek ve içki mevcuttu. Masanın sonuna doğru, eller bacak aralarını , göğüsleri , dolaşmaya başlamıştı, esrarlı kotikler le birlikte. Dilber’in , beraber olduğu adam , ters ilişki kurmak istiyor, Dilber ,bunu kabul etmiyordu. Kerime , gel beni yap ,dediyse de ,adam ,illa Dilber diyordu , o kafayla ,
‘’Ulan , biz bu kadar para verip ,istediğimizi yapamayacak mıyız . ? Doğrarım ikinizi , üst üste koyup , orospular ‘’diye, bağırıp duruyordu. Dilber, birden ayağa kalkarak , gitmek istedi ama adamın ağır tokatı, suratında patlamıştı. Yerden, Kerime’nin yardımı ile kalkarken, boş rakı şişesini kaptığı gibi ,adamın kafasına geçirmesi ,bir olmuştu. Adam , kanlar içinde, masanın altına doğru yuvarlandı. Öbürü ise , sadece arkadaşı ile ilgileniyor , bu gecenin karakollarda bitmemesine dua ediyordu. Yerde,yanında yatan adamın cüzdanını Kerime, el çabukluğu ile alıverdi. Çok dolgun ve kalın bir cüzdandı bu.
Üç gün sonra , her şey unutulup da , yeni müşterilere, yeni servisler verilirken, oturdukları evin kapısı çaldı. Kapıda , 16 yaşlarında genç irisi , keş olduğu her halinden belli, bir çocuk duruyordu. Heyecanlı olduğu, hafif titremesinden belli oluyor, sesini kalınlaştırmaya çalışarak soruyordu. ‘’Dilber sen misin? ‘’ Hayır ,demeye kalmadan , Dilber arkadan çıkıvermişti. ‘’Dilber, benim . Bir şey mi istediniz?’’ ‘’Bir selam getirdim de, orospuluğunuzu hatırlatacak’’
Yaklaşan Dilber’e , çocuk sağ elinin işaret ve orta parmakları arasına sıkıştırdığı jileti, yukarıdan aşağıya , tek bir darbe ile indirerek , koşarak uzaklaşmıştı. Dilber’in sol kaşı, sol göz kapağı ve sol yanağı , çenesine kadar, jiletin yardığı yerler , kan içindeydi. Kerime’nin , bastırdığı havlular kıpkırmızı kesiliyordu. Dilber, selamı almış, mesajı anlamıştı ,ama çok geç.
O günden, birkaç gün sonra, hastaneden çıkmışlar, sargılar içindeki Dilber’ i ,faytona bindiriyorlardı ki, bir deri bileklik, pençe gibi , kara eller, uzun boylu, pala bıyıklı, bir külhanın yardım için , kendilerine el uzattığını gördüler. Adam , onları tanıyor gibiydi. ‘’ Bu şehirde, yalnız yedirmezler, Hanımlar. Sizin , bir korumaya ihtiyacınız var, icabında . Ne dersiniz? Şu aldığınız ,cüzdanı da eskisiyle, aynı parayı doldurup, bana vereceksiniz. Anladınız mı lan , .mc.k karılar. Bana, buralarda ,Palet Recep derler , unutmayın bu ismi , hırsız orospular.’’
İkisi de, tiril tiril titremeye başlamışlardı. Arabacı ,saygıyla yere atlamış, ‘’Buyur ağabeyim , buyur Ağam ‘’ diyordu. Vay canına , bu sefer , belanın büyüğüne denk gelmişlerdi.
Palet Recep, ilk iş olarak onları evlerine götürüp , kendi eviymişçesine içeri girdi. Cebinden çıkarttığı parayı, Kerime ‘ye uzatıp,
‘’Buraya , güzel bir, iki kişilik , dost yatağı alacaksın. Yarın geldiğimde ,her yer pırıl pırıl olacak, dışarıda yemek yemeyi sevmem, güzel yemekler pişireceksin. Ayrıca haberim olmadan ,işe çıkmak ney yok. Yoksa seni , o Dilber orospusundan, beter ederim. ‘’
Kerime neler oluyor , bu bela nereden çıktı, cüzdanı nereden biliyor diye ,duraklamasıyla, önce tam vajinasına bir tekme ve suratına okkalı bir tokat yedi. Bu nasıl bir insandı yahu. Acıma , merhamet hiç mi, yoktu , pezevenkte?
Kerime ,paraları tamamlayarak cüzdanı Palet Recep’e teslim etti ,ertesi gün. Eski paraları , saklamışlardı ama , yeni kazanılan her paraya , Recep hemen el koyuyor, sürekli kumar oynayarak hep kaybediyordu. Dilber’i artık müşteriler , pek istemiyorlar, bu camiada ona ‘’Yarım Dünya ‘’ diyorlardı. Bazı geceler , Recep ,aşka gelip onu da , yatağına alıyordu, Kerime ile birlikte.
Çok sık döverdi kadınları ,Palet Recep. Birine kızsa ,ikisi de, yerdi sopayı. Yine de aç ve açık değillerdi. Onları koruyan bir adam ve başlarını soktukları güzel bir evleri vardı. Dilber ile ,bu olaydan sonra daha iyi , dost olmuşlardı. Kerime , onun saçlarını , jilet yarasının üzerine doğru , ihtimamla tarayıp , o lanet izi gizlemeye çalışırdı. Palet Recep’e soru sorulmazdı ama ,o adamlarla ilişkisi olduğu belliydi. Çünkü Dilber ile yattığında , hep ters ilişkide bulunur, ‘’Canın çok mu yanıyor, hadi benim kafama da vursana , rakı şişesini. Vur da seni kuş başı doğrayayım ha , GeceKuşu Dilber.’’
Diyerek alay ederdi.
E.Yaşar Ovalı 02.11.2012
Yedici Bölümün Sonu (Devam Edecektir)
YORUMLAR
Allah Palet Recep'in yardımcısı olsun, zor zanaat seçmiş kendine...:) Askerlikten tezkere alıp memuriyete girene kadar orkestralarda gitar çaldım. Genelde pavyonlarda. O zavallı adamları oralardan az çok tanıdım. Genelde o ortamlarda itibar görürler ama arkalarından da asıl adları kullanılmaz ve bir gün alıverirler paçasını aşağı, ne olduğunu anlayamazlar. Hayatları helak olur gider... Kadınlarsa kaptırmayı görsün yakalarını, boşa kürek çeker dururlar. Bazı kadınların (konsomatrist) anlaşmaya geldiklerinde ilk şartlarından biri, tebelleş olacak belalılardan korunma garantisi istemek olurdu; böyle kadınlar yaşlılıklarına bir iki evle ulaşmayı becerirlerdi genelde, hatta ekstrelere çıkıyorlarsa ve bir de güzelceyseler kafesledikleri kalantorlardan da tutarlardı yüklerini...
kukurikuu
Gün görmek çok başka bir şey. Hayatın tecrübelerine bayılıyorum.
İnsan bu dünyada meyhaneyi de, kerhaneyi de görmeli.
Saygılarımla.
Aydın beyle betül hanım hak ettikleri mutluluğu bulurlar inşallah...
''Su testisi su yolunda kırılır'' Sözü tam Kerime'ye göre. Bence başına gelenler az bile. Kim bilir daha neler yaşayacak. herkesi bir kenara bırakın o iki çocuğun vebali onun boynunda. Bırakmaz yakasını. Ama tabi bunu anlayacak beyin ve yürek varsa onda.
Yüreğinize, emeğinize sağlık hocam. Saygılarımla...
kukurikuu
Ne hayatlar var değil mi? Allah çocuklarımızı esirgesin .
Saygılarımla
kukurikuu
Ne güzel bir sözdür ,''Dinsizin hakkından imansız gelir'' derler.
Yorumların bana destek veriyor.
Teşekkürler.
kukurikuu
Öğretmen Aydın Bey'in hayatını kaydırdı , iki çocuğu perişan etiği gibi.
Saygılarımla.