- 1123 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞTEN BİR ANI
Büyük erik ağacının altında köfteci Nihat amcanın karısı Fatma teyze, ninemin kahve dibeğinde iki kilo kadar karabiberi döverken bir yandan da annemle sohbet ediyorlardı.
¬Annem:-“Ne olduğunu anlayamadım Fatma teyze, elbise dolabındaki bütün elbiselerim jiletle kesilmiş sadece kürk mantoma bir şey yapmamışlar. Hem yatağımın altında muska buldum yağlı yağlı nedir bu anlayamadım.”
Fatma teyze:-“Mücella vallahide size büyü yapmışlar yarın gidip şu büyüyü bozduralım.”
Annem:-“İlahi Fatma Teyze bize kim neden büyü yapsın?”
Fatma teyze:-“Öyle deme; o, Nurten senin kocana nasıl bakıyor? Herkes mahallede bunu konuşuyor.
Annem: -“Aman, konuşan kendi çukuruna kimsenin günahını almasınlar hem benim derdim başımdan aşkın oğlum kumbarayı çalıp evden kaçmış.”
Akşamüzeri, babam eve çok sinirli geldi. Anneme bir telgraf uzatarak:-“senin kaçak oğlun bulundu. Selçukta ki dayınların yanına gitmiş.”
Annem:-“Neden benim oğlum oluyor o ikimizin de oğlu” Babam hızla annemin üzerine yürüdü ve tokat attı. Annem şaşkındı tokatın acısını bile duymadığına eminim. Çok büyük bir kavga başladı evde. İlk defa bir kavgaya şahit oluyordum. Korku ile odanın köşesindeki masanın altına saklandım;olanları, oradan gözetledim .Annem sadece ”sen bana nasıl tokat atarsın?” diyerek hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Babam önüne gelen herkese bağırıyor evden kaçan abime bağıra bağıra söylemediği lafı bırakmıyor sonra anneme dönüp ona bağırıyordu. Bir müddet sonra babam evden gitti. Ben masanın altından çıktım, annem büyük abime :-“oğlum git postaneye amcamlara telgraf çek beni yarın İzmir garajından alsınlar diyerek abimi postaneye gönderdi.
Sabah uyandığımda suskunluk içinde büyük bir telaş vardı. Annem giyeceklerini valize yerleştirdi. Benim içinde kıyafetler aldı. Bana diktiği gezmeklik mavi divitin kumaştan elbisemi ve pantalonumu giydirdi. Ablama dönerek “on gün sabret kızım dedi.” Hızla sokağa çıktık annemle. İzmir garajına nasıl gittiğimizi garajdan kimin bizi alıp Kuşadasına götürdüğünü hiç hatırlamıyorum hatırladığım sakallı, yaşlı, elinde tesbih olan bir adamın anneme büyük bir sevinçle sarıldığını ve sevinçle hoş geldin kızım dediğini; annemin de onun elini öperek amca dediğini hatırlıyorum. Annem amca ile uzun uzun dertleşti.
Annem:-“Amca, bana tokat vurdu kocam.”
Amcam:-”Kızım söz dinlemedin ki. Sen bana abimin emaneti oldun. Baban öldüğünde altı aylıktın. Seni ben büyüttüm. Kendi evlatlarımdan ayırmadım. Evlenme onunla dedim, sen bana küstün.”
Annem:-“Haklısın amca ama ben annemden ayrılamazdım. Annemin yedi çocuğundan hayatta kalan bir bendim. Biliyorsun amca, kimisi yeni gelin olduğunda, kimisi dokuz yaşında kardeşlerimin altısı da ölmüş, birde babam ölünce, annem beni hepsinin yerine koydu. Yalnız bırakamazdım annemi. Sen bana, annem evlendiğinde anneni bırak yanımızda yaşa dedin. Annemin evlendiği adamın oğlu ile evlenmekten başka çarem yoktu.”
AMCAM:-”Neyse kızım, olan oldu artık. Senin kocanın babasından, abimin size miras bıraktığı evi zorla aldım .Bana, dokuz dereden su getirdiler,başakasına satacaklarmış, sanki kendileri kazandı o malları, sonra zeytinliği, tarlaları ,nar bahçesini sattılar. Çok öfkeliyim kızım annene çok… O ev senindir kızım. İstediğin zaman gel otur. Lakin bir şartım var; o, kolundaki bilezikleri bana vereceksin, yanlış anlama o bilezikler yine senindir, istediğin zaman sana veririm. Senin kocan onları da bozup yemeden kaçırmak lazım bilezikleri kocan ve kocanın babasından…”
Konuşmanın nasıl devam ettiğini bilmiyorum. Ben kapının önüne çıktım. Az ileride bir şey parlıyordu. Gözlerim kamaşıyor bakamıyordum. Gözlerimi kapatıp, kirpiklerimin arasından bakmaya çalışıyordum. Oyun oynayan çocuklara sordum. Onlarda o, deniz dediler. Denizle tanışmam ilk defa o gün oldu. Çocuklarla deniz kenarına gidip oynadık .Benim üstüm başım ıslandı. Dalgalar kaçtı ben kovaladım. Ben kaçtım dalgalar kovaladı. Topladığım midyeleri elbisemin cebine doldurdum. Sonra çocuklarla eve geldim. Annem üstümü değiştirirken, genç bir adam elinde ipe dizilmiş balıklarla geldi. Anneme,
-“Sen özlemişsindir adanın balıklarını, bu akşam ziyafete hazır ol, ben ocağı yakacağım şimdi.
-“Esat abi,özledim elbette adanın balıklarını, ne zahmet ettin, misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.
Çok kalabalık bir gurup masanın etrafında oturduk. Herkes birbirleri ile çok samimi idi. Annemi de çok özlemişler. Ben bir ara yuvarlak balık gözünü ağzıma attım. Berbattı. Esat Dayı benim balık gözü yediğimi görmüş ve tabaklardaki bütün balık gözleri benim tabağıma jest olarak gönderdi.Yememi beklediler ama; ben yemedim.
Kuşadasın da günlerimiz benim açımdan eğlenceli geçiyordu. Akşam yemeği davetleri dışında annemle, deniz kıyısında uzun uzun yürüyüşler yapıyorduk. Annemin eski tanıdıklarının evlerine onları ziyarete gidiyorduk. Her girdiğimiz kapıdan bizi, gül bahçesi, leylak, akşam sefa çiçekleri, erik kayası, vişne ağaçları ile dolu bahçe karşılaşıyordu. Annem arkadaşı ile derin sohbetlere dalıp beni bile unutuyordu. Ben bazen salıncakta sallanıyor, bazen akşam sefa bitkisinin tohumlarını toplayıp ceplerime doldurmakla vakit geçiriyordum. Hiç sevmediğim tarafı, bir tepsi içinde, iki tane kristal bardak, biri kaşık biri dolu, diğeri boş, küçük tabaklar içinde çeşit çeşit reçeller ikram ediliyordu. Herkes istediği reçeli şeker yerine yiyordu. Kirli kaşık boş bardağa bırakılıyordu. Bir de bana zorla yedirmeleri yok mu? İşte bu çok kötü idi…. Bir gün gezmek dönüşü Esat amca, anneme
-“Kocan bu gün telgraf gönderdi, yarın seni İzmir Garajında bekleyecekmiş” Annemin dudağının kenarında hafif bir gülümseme olsa da, gözlerinde büyük bir öfke vardı. Amcası:- ”Karar senin kızım sen bilirsin” dedi ve geri dönüş telaşı başladı. Çuvala ceviz, diş bademi, kuru incir, üzüm, kayası, erik, pestiller konulup çuvalların ağızları çuvaldızla dikildi. İzmir garajına nasıl geldiğimizi hiç hatırlamıyorum. Kim getirdi iki çuvalı kim taşıdı bilmiyorum. Babam garajda bizi gülerek karşıladı. Evimize gittik.
Gerçekten annemle babama büyü yaptılar mı bilmiyorum. O elbiseleri kimin kestiğini hiçbir zaman öğrenemedik. Annemle babamı bir daha kavga ederken de hiç görmedim. O günkü kavganın nedeni Saim Abimdi…
Saim Abim, hep ailemizde kanayan bir yara oldu…En büyük üzüntüleri o yaşattı bizlere. En acı darbesi ise 9 Ocakta 2012 geldi…Hepimizin yüreğini paramparça etti…Nur içinde yat abi….
YORUMLAR
Anı yazılarını seviyorum; çünkü kurgu değiller. Hayatla iç içe ve hayatın gerçekleri oluyorlar. Hele de böyle bir çırpıda okunacak kadar güzel olursa yazı...
Anıda da gördüğümüz gibi, insan hayatındaki mutluluk ve mutsuzluk arasındaki gelgit zikzakları öyle birbirine yakın ki... Belki de bu nedenle hayat çok heyecanlı. Az önce kahkahalar atanın az sonra haykırarak ağlamayacağı belli değil.
Bir kez daha gördüm ki; kurgu yazılardansa gerçeklerin kaleme alınışı çok daha hoş yazılar çıkarıyor ve dersler veriyor. Yazmak eylemi hedefine ulaşıyor kısaca...
Kutluyorum değerli kalemi...
Saygılar...
sareyaprak
gerçek bir hayat hikayesi sanırım.
çok güzel anlatmışsınız.ama bira kısa oldu.2 veya 3 bölüm halinde olabilirdi.
konu çok güzel alınacak dersler var.
tebrikler.