DEĞİŞİM ŞEHVETİ VE YANDAŞ YANAŞMALAR
DEĞİŞİM ŞEHVETİ VE YANDAŞ YANAŞMALAR
Yeni anayasa tartışmalarının yoğun dillendirildiği günlerdeyiz.”Dar geliyor, artık bizi ifade etmiyor, daha birleştirici, daha demokratik olmalı ! “ gibi ifadeleri çokça duymaktayız bu günlerde. Değişim; bu kadar girdikten sonra hayatımıza, eskinin artık kurtuluşu yok gibi görünüyor. İktidar da özellikle referandum ve son seçimlerde epey ağır bir sorumluluk almıştır ve sanıyorum, “değiştirmezsek, değiştirirler!” fikri bir hayli rahatsızlık da vermektedir kendilerine.
Değişiyoruz….Etrafımız, zevklerimiz, tarzımız, fikirlerimiz, damak tadımız kısaca her şey değişiyor zaten, anayasamız da değişse bu arada ne olur? Daha sade, daha anlaşılır, daha kucaklayıcı bir anayasa. Hiç de fena olmaz sanki.
Ben değişim şehvetine yakalananların, eskiye, eskilere dair takındıkları o acımaz, gözü dönmüş, insafsız ve biraz da şımarık tavırlarına takılıyorum.
Hep duygusal bir bağ kurmuşumdur beraber olduklarımla. Kısa bir süre bile kullandığım ufacık bir eşyayı bile günü geldiğinde bir kenara bırakmak çok gücüme gider. Yeninin müjdesi geldiğinde, sevinçle naralar atıp, eskiye ait her bir şeyleri acımasızca ve düşünmeden fırlatıp atıverenlere biraz da kızarım. Bugün için gereksiz veya pek bir önemi kalmamış diye düşündüğümüz o kazanımları, kolay mı elde etmiştik? Bizim biraz da tarihimiz, gençliğimiz değil midir o acımasızca bir kenara ittiklerimiz?
Darbe anayasalarını kökten temizleyelim! Bize toplum olarak acı, gözyaşı, zulüm hatırlatan ve halen üzerimize karabasan gibi çöreklenip duran bu anayasanın kökten değişimine sonuna kadar evet ama; her değişimde de bu kadar köktenci olmaya gerek yok diyorum.
Değişimler, dünü unutturmamalı. Toplumun, bugüne kadar aştığı merhaleler hafızasında kalabilmeli. Aynı zamanda elde ettiği birikimler de bir çırpıda yok sayılmamalı. Harf İnkılabı ile binlerce insanımızın bir gecede nasıl zır cahil oluverdiğini unutmadık. Bulgarlara satılan tarihimiz, tukaka saydığımız Osmanlı geçmişimizin, sırtımızı döndüğümüz coğrafyamızın bize ne kadar pahalı bir bedel ödettiğini tekrar hatırlatmamıza gerek olmadığını düşünüyorum.
Büyük kültürlerin, ileri toplumların müzeleri de zengin olur diye düşünüyorum kısaca. Bizim de müzelerimizde düne ait, bir kenara bıraktığımız emareler olmalı. Geleceğe daha tutarlı mesajlar yollayabilmemiz için dünü, bütün acılığı ve ilkelliği ile de olsa bilmemiz gerekir. Aksi takdirde kimi kötü emel sahipleri dün oynadıkları taktik ile tekrar karşımıza çıkar, bizi yine aynı oyunu izlemeye mahkum ederler, bundan hiç şüpheniz olmasın!
Cumhuriyet ilan edilirken, düne ait ne varsa heder edilmeyip toplumca sindire sindire özümseyebilseydik cumhuriyeti, umuyorum ki daha zinde kalacak ve daha diri bir toplum yapımız olacaktı. Kendimiz gibi düşünmeyenlere, ikide bir; -iki kişiden biri değilim!- hoşgörüsüzlüğü ile bakmayacak, ne olursa olsun cumhurun iradesini, bir takım karanlık güçlerin iradesine bırakmayacaktık.
Günümüzde en önemli ve değişimlerin de en önemli unsuru, insan! Sanki yine değişimlerde en çok horlanan, itilen, mağdur edilen de yine insan! Kamuda dün personel diyorduk, bugün özel sektördeki gibi insan kaynakları diyoruz. Kaynak, zenginlik demek; ama bu zenginlikten ne ölçüde istifade edebiliyoruz. Değişimlere sürekli yandaş yanaşmalar üretme, değişimleri bu yandaş yanaşmalarla yapma çabasındayız. Böyle olunca da insan kaynağını çarçur ettiğimizin ne kadar farkındayız?
Değişimin bu denli ucuzca kullanıldığı, ortalıklarda savrulduğu zamanlarda yandaş yanaşmalar’ ın görülmesi kaçınılmaz oluyor. Onların sayılarının artması da, lümpenleşme tehlikesini beraberinde getirmektedir. Düşünen, ilkeli, erdemli ve birikimlilerin rağbet görmediği dönemler hep yanaşmaların, devşirmelerin devirleri olmuştur. Bu kadar hızlı bir değişim şehveti, erdem sahiplerini, liyakat ehillerini daha kabına çekik yaparken, avlanmaya çıkmış yandaş yanaşmalara ise yeni mevziler kazandırdığı görülmektedir. Ne de olsa dün, dünde kalmış, unutulmuş; mevziideki yenilere ise yeni ufuklar açılmıştır. Eskilerin ağır, yorgun görünümlerine karşın yenilerin değişimden beklentileri, sadece kendi özellerine yönelik çoğunlukla ikbal beklentilerinden ibarettir. Eskiyi ve eski ile ilgili meseleleri bilmedikleri ve yaşamadıkları için değişimi kapsamlı süzememe ihtimalleri vardır. Böyle olunca da değişimlerin, sadece eskiyi tasfiye etmekten başka bir işe yaramama riski bulunur.
Yandaş Yanaşmalarla giderek güçlenen değişim şehveti, cemiyeti ve ferdi endişeye de sevk etmektedir. Kişileri yarın korkusu sarmakta, köklü kurum ve kuruluşların birer birer tarih olmaları, teamüllerin yerini arsızlıkların alması, cemiyeti huzursuzluğa sürüklemektedir. Beyinlerdeki devlet olgusu ve devlet güvencesi zayıflamakta, kişilerde her değişimden nasıl bir fırsat çıkar beklentileri gelişmekte ve kişisel ihtiraslar artmaktadır. Ortalık, öncelikle kendini kurtarma çabası içinde olanların arenasına dönüşmekte, toplumsal huzur zedelenmektedir.
Halbuki Anayasamızın henüz giriş bölümünde bile, her vatandaşın huzurlu bir hayat talep etme hakkı bulunduğu belirtilmektedir. 2.-5.-41.-81.103 ve 118.maddelerinde hep huzurdan, huzurlu bir hayattan bahsedilir. Devlet, vatandaşları arasında huzuru tesis için vardır ve bunun için örgütlenir, huzuru tesis için önlemlerini alır. Anayasanın 5. Madde’sinde: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak;”olarak belirtilmiştir. Değişimlerin toplumu huzursuz etmemesi, endişeye yol açmaması, devletin güvenilirliğini azaltmaması önemlidir! Kendi yurttaşlarının bir kısmını ötekileştiren anlayışların tarih olmasını beklediğimiz bir zamanda, sadece değişmek adına yıllarını devlete hizmetle geçirmiş bir kesimi ötekileştirmenin anlamının da, yararının da olmadığı düşüncesindeyim!
Her daim huzurda, her daim huzurla kalmanız dileklerimle…
Erdal ÇİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.