- 1080 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OR.SP.NUN FERİŞTAHI (Dördüncü Bölüm)
OR.PU.NUN FERİŞTAHI ( Dördüncü Bölüm )
Van’a ,hava aydınlıkken vardılar. Bir emir eri , ‘’ Hoş geldiniz , Komutanım’’ diyerek, topuk vurup, izinden dönen ,Binbaşıyı karşılamıştı. Arabacı ile birlikte, Binbaşının ve Aydın Beyin eşyalarını ,tuttukları ikinci faytona yerleştirip, esnafın saygılı selamları arasında,yola koyuldular.
Vilayetin misafirhanesine vardıklarında, iki oda ve Van Jandarma Komutanının Emir Subayı Üsteğmen, onları bekliyordu. Yarım saat sonra , Hükümet Tabibi , çocukların başındaydı. Onları, muayene edip, ilaçlarını vermiş, Ali ‘ye , hafif atlatması için , bağırta bağırta, boğmaca aşısını yapmıştı.
Misafirhane lokantasında ayrılan masaya , Binbaşı Eşref ve Aydın Hoca, birlikte indiler. Binbaşının eşi ,gerçek bir anne , gerçek bir kadındı. Yemeğe inmeyip , çocukların başında kalmıştı. Tam oturacakları sıra, içeriye giren , iri yarı ,bıyıklı , Jandarma Albayının , İl Jandarma Komutanı olduğu, onu ayağa kalkarak selamlayanların , saygı ve hürmet ifadelerinden , belli oluyordu. Binbaşı’ nın , sivil elbise ile başını eğerek verdiği selamı alan Albay, onu yanaklarından öptükten sonra, elini Aydın Hocaya uzatarak, yeni tayin yerinin, hayırlı olmasını temenni etti.
Binbaşı, masadaki sohbetin ilerlemesi ve rakının ,samimiyeti artırdığı bir sırada, Albaya dönerek, ‘’Komutanım, Aydın Bey , çok kısa bir zaman önce eşini kaybedip, buraya iki küçük yavrusu ile gelen , vatanperver bir öğretmenimizdir. Acaba ,Valimizden istirham etsek, onu Erciş’e görevlendirmeleri ,mümkün olur mu ? ‘’
Albay için ,böyle bir ricanın yerine getirilmesi, sorun değildi. Hele de, çok sevdiği Eşref Bey’den gelirse . ‘’ Yarın hallederiz. Hadi şerefinize Hocam. ‘’
Albay durumu biliyordu. Çünkü, o gece yemeğe eşi ,ile birlikte gelmiş, Binbaşı’ nın ,eşini yukarıda bıraktığını öğrenince de, karısını onun yanına göndermişti. Biraz önce , Emir Subayı’ nın, masaya alttan vererek, getirdiği notta, karısının verdiği bilgilerden ,olayı öğrenmişti. Evet, Kerime ölmüştü, Hoca ve iki yavrusu için. Gerçekten, ölmüştü artık.
Van’ da , çocuklar ve tayin formalitelerini yerine getirebilmek için, bir gece daha kaldılar. Sonra ,Erciş’ten gelen bir pikap, onları Van Gölü’nün kuzeyindeki , Şirin Erciş’e doğru ,yola çıkarttı. Hoca’nın tayin olduğu, İlk Mektep, üç bayan öğretmenin de çalıştığı, şehrin merkezinde, şirin bir okuldu . Lojmanı ,yıllardır kullanılmadığı için ,biraz döküktü. Üç bekar genç kız öğretmen, gönüllü olarak gelmişlerdi ve kiraladıkları ,okula yakın bir evde , birlikte kalıyorlardı.
Hoca için , başını çocukları ile sokacağı bir yer önemliydi. Sadece ,tek odası olan ve tuvaleti bile dışarıda bulunan , kerpiç lojmanı görmek , eşyalarını bırakmak için gittiklerinde, bir kaç ustanın, onarım için çalıştığını ve bir Jandarma erinin de ,onlara yardım ettiğini gördüler. Aydın Hoca , işte burada gözyaşlarını tutamayarak, ilerid, çok ağabeyliğini göreceği , Eşref Binbaşının ve eşi Emel Hanımın ellerini zorla öptü. Onları , Tanrı göndermişti, şu yaşadığı hazin ve şanssız dünyasının ,tam göbeğine.
Lojman , hazır oluncaya kadar, iki gün daha , Binbaşının misafiri oldular. İki çocukla, iki anasız, kadersiz, hasta, işeyen, kusan, sıçan, çocukla. İleride ,Abla diyeceği, Emel Hanım’ın, çocuklara öz anneleri gibi bakması , onu , bir türlü hakim olamadığı göz yaşlarını , yastıklara, mendillere akıtarak , uyutmuyor, kabuslarla sabahlatıyordu.
Okul , henüz başlamamıştı. 2 nci Dünya Savaşının Türkiye’ye bulaşıp bulaşmayacağı, seferberlik nedeni ile , üç milyon insanın , daha ne kadar, silah altında tutulabileceği, işlenmeyen tarlaların , güdülmeyen hayvanların , biten üretimin ne olacağı, karne ile dağıtılan, ekmek, pirinç, gaz yağı ve tohumun bile, artık bulunamaz olduğu ,konuşuluyordu.
Aydın Hoca askerliğini yapmıştı ama , ya bir de ,redif ihtiyacı olarak, Yedek Subay rütbesiyle , onu yeniden askere çağırırlarsa, ne yapardı, bu iki yavruyu. Kerime ile evlenmesine rıza göstermeyen , anne ve babasına ,bu olayı hiç söylemeyecekti. Onu ve yavrularını , üç kuruşluk parasını da ,çalarak kaçan , onu ti-teber güçsüz bırakan, Kara Afet’in kızı , katmerli orospu ,Kerime’yi, öldü diye ,söylemişlerdi herkese.
Bir gün, Ali’yi, okulun boş bahçesinin duvarları altında oturmuş , ağlarken buldu. ‘’Baba ,Annem ölmüş, sen bana ,neden söylemi yorsun? Annen , hasta olmuş , hastanede yatıyor ,demiştin, benim Annem , ölmüş, çocuklar söyledi. Onu, biz Hüseyin’le , çok üzüp, öldürmüşüz, öyle mi Babacığım? ‘’ ‘’Yok be yavrum, o hastalanarak öldü. Sizin, onu üzmenizle ,hiç alakası yok, bak yeminle Ali. Hiç alakası yok.’’
‘’Biz ağlayıp, onu üzdük diye ,Allah Baba, kızmış bize Babacığım. Ben , bir daha, hiç ağlamayacağım . Allah Babaya ,söz verdim. Bizi affedip , annemizi yeniden bize verir, değil mi ,Babacığım?’’
‘’Verecek Ali’m, verecek ama , bu sefer, bir başka görüntüsü olacak. Mesela saçları siyah değil de ,sarı olabilir. Şimdiden bunu kimse bilemez. Siz ,onu da ,anneniz olarak ,seveceksiniz Yavrum.
Ali bir daha , hayatı boyunca hiç ağlamadı. Ne korktuğu zaman , ne de üzüldüğünde. Okulun, en kıdemli öğretmeni olduğu için , Aydın Bey’i, Müdür olarak atamışlardı. Üç güzel ve temiz yüzlü , modern şehir kızı olan öğretmenler, eşi ölmüş olan Aydın Beyi, bir ağabey gibi, benimsediler. Kızlardan biri, Garnizonda görevli ,bir Üsteğmen ile nişanlıydı
Bazen , Aydın Hoca’nın evinde toplanıp, yemek yerler, kızlar yaptıkları yemekleri fazla tutarlardı ki, iki yetim yavru, aç kalmasın. Zoraki, çocukların çamaşırlarını yıkarlar, evi süpürür , çocuklara banyo yaptırırlardı. Bu işlere mani olmaması için de , Üsteğmen Kamil, Hoca’nın koluna girer, memleket meselelerini açarak, onu evden uzaklara ,çeker götürürdü.
Kızların en küçüğü, Betül Öğretmen , aslında Aydın Bey’e tutulmuştu. Hayatında , bu kadar dürüst, sevecen ve iyi bir eş olabilecek kimseyi tanımamıştı çünkü. O , iki yavru, onun öz çocukları gibi , olabilirdi. İkisini de, çok seviyordu. Ali’yi , okul açıldığında onun sınıfına kaydettiler. Birinci sınıfa, Ali , annesi gibi seveceği ,Betül Öğretmenle başlamıştı.
Kamil Üsteğmen, sonunda ,kendisini okula ve çocuklara adamış, Aydın Hoca’ya ,biraz da ,sitem ederek konuştu. ‘’Yahu Hocam, neden bu kadar körsün? Etrafını hiç incelemez, konuşmalardan , bakışlardan, bir şey anlamaz mısın , Allah’ını seversen ? Bu ömür ü, yoksa yas tutarak , tek başına mı geçireceksin. ? Bu matemin ,ne zaman bitecek Hocam. Korkarım, yalnız yaşamaya alışacak, kimseyi de, muhterem eşinin yerine ,koyamayacaksın, Sevgili Arkadaşım.’’
Hoca ,her şeyin farkındaydı ama içinden , o esmer güzeli , siyah bakışlı yosmayı , bunca orospuluğuna rağmen , tam olarak atamamıştı. Kendisinde sürekli suçlar arıyor, onu hala masum görmeye çabalıyordu. En kötüsü, o fahişe ,hala karısı görünüyordu. Boşanamadıkları için . Ali’nin bazen, durmadan Betül Öğretmenden bahsetmesi bile ,ona Kerime ‘ye ,bir ihanet gibi geliyordu.
Ali bir gün elinde ,aç kalmış zayıf bir sokak köpeği yavrusu ile geldi lojmana. ’’ Baba bak , bu yavrunun da ,annesi ölmüş. Kardeşinin birini ben, birini de okul hademesinin oğlu aldı. Bunu ,besleyelim Babacığım. Hem de ,iki kardeş hiç ayrılmamış olurlar.’’
Aydın Hoca, bir ona, bir de ,Ağabey’inin kuyruğundan hiç ayrılmayan, Hüseyin’e baktı. Öyle ya , bir gün ,bu çocuklar da ,ayrılacaklardı. Ama , en uzun zamanı, en mutlu günleri, birlikte geçirmelilerdi. Gözlerinde biriken yaşları ,gizleyerek, , Ali’nin, kucağında tuttuğu , sıska yavruyu , ensesinden tuttuğu gibi ,yüz hizasına kadar kaldırdı. ‘’ Kardeşlerin ,hiç ayrılmaması gerek. İyi düşünmüşsün Ali. Bu yavruyu ,besleyelim de, biraz pireli galiba. Hadi gel ,sobada su ısıtıp , sabunlayarak, yıkamakla başlayalım. Ne dersin ,Aslan Oğlum?’’
Ali koşarak gidip , hademenin oğluna söyledi. Ondaki yavru ,süt içiyordu. Bakraç ın dibindeki sütü, kardeşi içmeli diyerek, alıp , pireli yavruya getirdi. Önce yavruyu, iyice doyurup , güzelce yıkadılar . Üşümemesi için, havluya sardıkları ,sıska yavruya , ‘’Garip ‘’ ismini koydular. Ali gibi, Hüseyin gibi ,Aydın Hoca gibi , kimsesiz , üzgün , yorgun ve garip.
E.Yaşar Ovalı 29.11. 2012
Dördüncü Bölümün Sonu ( Devam Edecektir)
YORUMLAR
kukurikuu
Bu hanımla, 1969 ve 1999 yıllarında iki kere oturup , onu dinleyerek yorum yaptım. Ona hak veremedim ne yazık ki.İleri bölümlerde çok daha
fazla üzecek Kerime , insanları.
Sevgilerimle Kardeşim.
Bir önceki bölümüde okudum. Oldukça sürükleyici, okurken insanın içini isyanlarla dolduran ve daha neler olacak diye merak uyandıran bir yazı.
29 Ekim Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun...
Yüreğinize, emeğinize sağlık. Saygılarımla...
kukurikuu
Sayfamda olmanız bana onur veriyor .
Bu hikaye benim de içimi, isyanlarla doldurmakta. Ne diyeceksiniz,
iyilerin başına hep gelen, acı bir kader.
Cumhuriyet Bayramınız , hep kutlansın , hep var olsun ,
sonsuza dek.
Saygılarımla.
Kaçırdığım bir iki bölüm var sanırım bu bölüm çok güzeldi.Kaçırdığım bölümleride okuyacağım.Yüreğiniz e sağlık
saygılar selamlar
kukurikuu
Sayfamda oluşunuza teşekkür eder, 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramınızı kutlarım.
Saygılarımla
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
kukurikuu
Güzel yorumunuza teşekkür eder,
Cumhuriyet Bayramınızı kutlarım.
Saygılarımla.