- 652 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ft. EDEbiyat -8-
Beyaz dairesel hücrelerden oluşan insan figüründen uzak kalmıştım son zamanlarda,ilk kitabı okuyup Missisipi nehrinin kıyısında çocukluğu doyasıya yaşamıştım,öğrendiğim tek şey vardı,hangi coğrafyada olursak olalım çocukluk evrenseldi,çıkarsız yaşayan kavga edip barışan saflık ve temizliğin sembölüydü.Din adamlarını bu yüzden inandırıcı bulmam,kendilerinin ne kadar mükemmel olduğunu anlatırlar bunu karşıyı kötüleyerek yaparlar öğretilerine körü körüne inanmayanlar sorgulayanlar her zaman inançsızdır,aslında dindar insanların bazen beyaz bir sayfa kadar temiz beyinlerinin olduğunuu düşünüyorum yazılmaya hazır yada karalanmaya hazır temiz bir sayfa ...bu sayfada doyasıya yaşanan çocukluk yada gençlikte yaşanan hatalar gözyaşları yok,bir makine gibi kendisine verilen görevi yapan ve araştırmayan insanlar var,şiir yazmayan aşık olmayan bir gençlik bunun sonucunda "sofinin dünyasını"okumayan felseefe öğretmenleri olabilir yada marc Twain okumayan edebiyat öğretmenleri bunu olması da gayet doğaldır çocukluğundan itibaren sabit öğertilerle yüklenen beyin artık yeni bilgileri kabul etmez,aslında dahi dediğimiz insanlar ın en büyük özellkikleri beyinlerinini devamlı yeni bilgilere açık olmaları ve günlük hayatta sık sık kullandığımız ancak mahiyetini biilmediğimz bir kelimeyi sık sık etrafa yada kendilerine sormaları,tıpkı 1789 yılında halkın yada kraliyet doktorunun ana kraliçesine sorduğu kelime ile aynı olan bir kelime...
almanların Warum ingilizlerin Why dediği ve sonunda hep çengele benzeyen noktalama işaretinin olduğu bu kelime sayesinde yerçekimi yada suyun kaldırma kuvveti bulundu,belki de bir toplumun bilim tarihinde adının çok geçmesini asğlayan taklitçilikten öte üreetmeye dayanan aynı cümleleri kullanan kalabalıklardan öte sorgulayan gençlere sahip olan bir topluluk olmanın yolu da bu keimeyi sık kullanmaktan geçiyor.
Necip hayatında yeteri kadar bu kelimeyi kullandığını düşünüyordu ancak cevapsız kalan sorular halen vardı,kendi kültürü ile yabancı kültürler arasındaki fark burdaydı,iki emekli felsefe profesörünün kitaplarını okurken farkı daha kolay hissetti.Ülkenin en güzide üniversitelerinden birinden emekli olan bir felsefe profosörünün anı kitabını alınca yeni bi r Sofinin dünyasını okuyacağımı sanmıştım ancak beşyüz sayfa boyunca kırsak bir bölgeye yaptırdığı iki katlı evinin odalarını anlatan geçmişte sorunlar yaşadığı meslekdaşlarını kötüleyen bir kitap bulmuştum neden bu kadar kolaydı?Belirli makamlara gelen insanların seviyeli olacağını ummuştum,öte yandan ince mavi kapaklı kitap hayatını felsefeye adayan bir emekli hocanıın anı kitabıydı ve felsefenin gizemli yönleri kendine özgü çekiciliği ve en önemlisi aydınlanma felsefesi akıcı bir dille anlatılmıştı.Tüm bilimlerin anası kabul edilen felsefede aynı kelime ile başladı,neden varız? Neden öğrtmen oldum dıye kendıne sordu necip ,osman ın cok zengın oldugunu duymuştu,villası yatı arabaları evinde uşakları ve hizmetlileri olan eski türk fılmlerınde ipekten sabahlık giyen elinde gazetesi olan zengin erkek tiplemesi ... kuzenini bu kalıba sokmaya çalıştı,aslında para kazanmak için seçilecek son meslektir öğertmenlik ama itiraf etmeli ki sevgi mesleğidir,ilk yıllarındaki bir anısını hatırladı .
Stajerlik anısı:
"Tatminsiz egolar gelişime açık bir insan için önüne yığılmış bariyerler gibidir.
Duygusallığın acımasız iş dünyasında yeri olmadığını seneler sonra anlamıştı. İnanması güç ama sayısız iş değiştirmişti. Onlarca insanla çalışmış ama arzuladığı o mükemmel ve insancıl ortama hiçbir şekilde denk gelmemişti. Mutsuzdu, yılgındı ve yıpranmıştı. Ne kendini kabul ettirebilmiş ne de kendi gibi olmayanları kabullenebilmişti.
Bir bakıma sudan çıkmış balık gibiydi. Yaşadığı gelgitler, idealist ruhunu yıpratmıştı, ta ki o güne kadar…
Sınıfa ilk girdiğinde oldukça gergindi. Soyut bir dünyadan beklenti dolu, yepyeni, canlı ve umut dolu bir yolculuğa adım atmıştı.
Kapıyı kapattı ve ‘’ Günaydın çocuklar’’ , dedi; sınıftaki herkes ayağa kalktı. Ürkektiler; o da ürkekti. Heyecanlıydılar; o da heyecanlıydı.
Kürsüye geldi, usulca oturdu. Otoriter görünüşünün altında yatan sevgi ve umut dolu yüreği hızlı hızlı atıyordu.
Bir müddet sadece bakıştılar. Yeni yeni yürümeye başlamış bir çocuğun hayatı tanıması gibi birbirlerini tanımaya çalıştılar.
Varoşların çocukları; yokluğun, sefaletin ama kaybolmayan umudun çocukları…
Masumiyet dolu kalpler, maddiyatın asla ve asla önemli olmadığını bilen genç beyinler…
Ekmeğini paylaşır gibi tüm birikimini paylaşmaya hazırdı ve paylaşacaktı da.
Baba olmanın kutsallığını tatmamıştı ama şimdi onlarca çocuğu vardı. Bu masumiyet dolu yolculukta o kadar mutluydu ki…
İşin sırrı sevgiydi, yalnız öğretmek değildi önemli olan; işin sırrı eğitimdi.
Ayağında ayakkabısı olmayan, o soğuk kış aylarında anne babaların zar zor temin ettiği giysilerle yaşama ve öğrenme savaşı veren çocuklar artık onu çocuklarıydı.
İstanbul’un uzak bir semtindeydi bu okul ama medeniyet sanki oralara hiç uğramamış gibiydi. Yanmayan kaloriferler, temizlikten nasibini almamış sınıflar ve merdivenler… Kısıtlı okul bütçesiyle ancak bu kadarı yapılabiliyordu. İdealizm demek ki buydu. Elinin tersiyle her şeyi bir kenara itmişti, öte yandan ise uçsuz bucaksız göklerde uçan bir kuş gibi kendini özgür hissediyordu.
sadece ona yakın olmak amacı ile gelmişti bu şehire ...karmaşa ile tarihin beraber olduğu kol kola gezdiği bu yerde ilk iş baş vurusu sonuçlandığı zaman heyecanlıydıı binbir direk sarnıcında hemen kolları sıvayarak başladı yerde izmarıt kalmaması için bu geniş alanı defalarca taraması gerekti ilk anlarda kolay olan iş gece ddevam ettikçe gelen konuklar artmaya başladı konuklar ve tabaklar yükselmeye başlamıştı ...askerden yeni gelen biri için aslında alışık olduğu işlerdi bumlar yerde biriken sigara izmaritlerini toplamak sekiz ay süren kısa askerlik hayatında defalarca izmarıt toplamıştı cocukluk yıllarında en büyük zevki sigara izmaritlerını tplamak ve son nefesi içine çekmek...eski binek arabaların dörtlü sinyalini açıp hızla kacmak ve uzak sokaklarda kapı zilini çalmak...işte binbir direk sarnnıcında zamanda yolculuk yapmıştı uzun zaman ayakta kalmak bel ağrısının artmasına sebep olmuştu artık kararını vermişti son bulaşık kümesiini görünce yola kçıkmaya karar v erdi sanki b irkaç ay ön ce ameliyat için kışla kapısını geride bırakıp ceza almayı göze aldığı günü anımasasdı birden.
ona bakmak doğru olmaz ona bakm a hicbir sekilde ...gp.özşlerım kn uzakta kalsın
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.