Üşüyen Lamba Işığı
Hazanın akabinde kış gelir. Günler kısalır ,geceler uzar. Uzun geceler, şekvanın asıl müsebbibi olmasa da şairlerce dokunulur bir yerinden:
“ Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir.
Müptelayı gama sor ki geceler kaç saat.”diye inler dizeler. Gece, nice gamı gussayı bağrına basar; nice dertleri örter yorgan gibi. Annenin çocuğunu emzirdiği gibi gece de gamı emzirir büyütür. Gece, Leyla’ya ilham olduğu gibi Mevla’ya açılan kapıya da mihmandarlık eder. Işık huzmeleri gecede gösterir cümle hünerini. Mum ışığı, romantizmin manasını gece deminde daha güzel dile getirir. Gece dinlendirir ve dillendirir insanı, uykunun yurdu yuvasıdır.
Aşk ve hasret de gecede depreşir,şiddetlenir. Merhum şairimiz Abdurrahim Karakoç Mihriban şiirinde ne de güzel dile getirir:
“Yar,deyince kalem elden düşüyor.
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor .
Lambada titreyen alev üşüyor.
Aşk kâğıda yazılmıyor mihriban.” Dizelerinde üşüyen lamba mı yoksa hasret çeken âşığın yüreği mi? Sırrı faş olsa da nice hasret zedenin hislerine tercüman oluyor şair bu dörtlükte. Lambanın alevi yorgun gönül gibi titreyip duruyor.
Şaire o güzel şiiri yazdırıp bizleri de o şiiri okuma şerefine nail eden, titreyen ve üşüyen lambaya selam olsun. Merhum şaire hasseten selam, Allah’ın rahmeti, üzerine olsun. Bence, artık her titreyen lamba ışığına şahit olan âşık şairin ruhuna bir fatiha yollamakla yükümlü. Maalesef lambalarda nostalji oldu, gerçek aşk ve âşıklar gibi mazide kaldı. Bunu Mihriban şarkısını duyan her vefa sahibi diye değiştirmeliyiz.
Lambada titreyen alevin üşümesine hüzünlenecek yüreklerin bereketlenmesi ve üşüyen alevi nefesiyle ısıtacak mihriban’ların ziyade olması temennisiyle nokta diyelim, Vesselam…
Ankara, 28.10.2012 İ.K
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.