- 853 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ
Kalmak mı zor, gitmek mi? Yoksa sürekli giden, yanındayken bile aslında yanında olmayan birini beklemek mi?
…………………………
Yüzüm gökyüzüne dönüktü yine. Sonsuz mavilikte havalanan bütün uçaklar benim. Her bir uçağa milyonlarca dua ısmarladım. Kovalarla sular serpti arkalarından ellerim…
Sular gibi hızla akıp gelesin!
Yüreğim bir harp meydanı. Yüzünün şavkına hasret yüreğim. Tahammül mahsul vermiyor bağlarımda.
Sen ne güzel tohumsun! Ne arsız sevgin. Dokunduğun yer filiz… Ne arsız büyüyen tomurcuk?
“Karibun” “yakın” demek Arapçada. Kurban bu kelimeden türemiş. Yakınlamak… Kurbanlar adıyorum yaklaşmak için sana… Asla kesilemeyecek… Anılmayacak adları… Etleri yenmeyecek, kanları akmayacak hayvanlar...
………………………….
Bir horoz kanat çırpıyor.Vakit seher… Boğazını yırtıyor bir horoz... Seni bağırıyor bana.
Demirden bir kule… Eiffel’dir. Gökyüzünde elleri. Haber salıyor senden bana!”O iyidir!” diyor mesela…
Luxembourg bahçesinde bir ressam, elinde fırça... Önünde büyükçe bir şövale. Şövale çam kokuyor. Şövale Eiffel Kulesi’ni taşıyor kucağında. Ayaklarının dibinde kalbim…
Bir kadeh şarap duruyor Rönesans dönemi eskitme masanda. Şarapta yüzünün aksi. Yüzün hüzün…
Seine nehri çırpınıyor yatağında, dinmiyor akıntısı. Paris içli bir seremoni atlası…
Ve yüzüm Marmara’dır benim, İstanbul’dur diğer adım.Bir yanım adalarda rüzgâr… Tavşan kanı çay tadı damağımda aşkın…
Ve niyet tavşanları tahta parmaklıklı tek oda hücrelerinde dünyanın niyetini taşıyor sırtları kambur…
“Elbet bir gün kavuşacaksınız
Bu böyle yarım kalmayacak!”
Ağzında geveliyor niyeti tavşan… Yazılar siliniyor bir bir…
Sen Paris’in Parissienne sabahları… İstanbul’da yüksek kaldırım karanlığıyım ben.
Ayakkabılarıma yapışıyor İstiklâl Caddesi’nin yalnızlığı, Sen-Germain’de dolaşıyor senin gövden…
İstanbul olmaya razıyım ben. Geleceksen… Gelmelisin fakat bunca güzelken ülkem.
Tanıdığım bütün şehirleri sererim yollarına bir gelsen…Bir gelsen.. . Sen…
Foto: Ö .Ergin Yücebaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.